“İMÂN TILSIMLI KILINÇ”

Ayhan SÖNMEZ

Bizim ülkemiz, açık veya örtülü tiranlıklara o kadar doymuş vaziyette ki, onlara karşı ayaklanmak gerek. Var olmak, seni inkâr edenle savaşmak demektir. Bu inkârın en zulmetlisi “ademe mahkûm etmek” şeklinde. Âsi olmak, uç sözlerle muhalefet etmek, rejime karşı fantastik komplolar kurmak veya tabiatta bir yere saklanmak anlamına gelmez.

Bu, daha yüksek bir Yasaya bağlılığı nedeniyle kendi başına bir Yasa olduğu anlamına gelir. Hiçliğin karşısında böylelikle kendinize tutunun. İnsan şunu bilsin ki ruh asla ihtiyarlamaz. Ve tavır olarak, inkâr edenle yüzleşmek yerine, yani dünyayı arkanıza almayı tercih edin ve talihsizliklere uğrayınca “mücadele boşuna mıydı?” sorusunu sormayın. Ellerimizi tetikten çekmenin değersiz olacağı ve teslim olmaktansa savaşarak ölmenin daha iyi olacağı için hareket ediyoruz. Boyun eğmeyi reddettiğimiz ilk eylem, her zaman kendimizi kelimelerin korkusundan yahut büyüsünden kurtarmaktır. Kelimeler, rahatsız edici veya sarhoş edici, uyarıcı veya toksik görüntüleri çağrıştırır. Egemen bir sistem, daha maddî silâhlara başvurmadan evvel, etkisiz kılmak istediklerini kelimeler aracılığıyla, baştan çıkarıcı ve sinsi yahut korkutucu gücüyle hapseder. Kelimeler silâhtır.

Sözlerinizle uyumlu olmak ve başlangıçta bir isim vermek, varlığınızı, özerkliğinizi, özgürlüğünüzü onaylamak anlamına gelir. Böylece devrimci sıfatı alabiliriz. Devrimcinin meşruiyetle yakın bir ilişkisi vardır. Kendisini yasa-dışı olarak algıladığı şeye karşı tarif eder. Dolandırıcılığa ve küstahlığa karşı, kendi kanundur ve alaylara maruz kalma sebebi olan kanunlarına sadakatidir. Her şeyden önce isyan, silâha başvurmadan önce, umutsuz bile olsa mücadeleye girişme isteği şeklinde tezahür eder. İstek, kutsal meşruiyet alanıyla tanışmalı. O artık inanç uğruna âsi bir kişidir. Baş ve ayağın bozduğu kutsala saygıdan dolayı fermanları dinlemeyendir.

İnsan sürünün kenarında âsi olmadan entellektüel açıdan bağımsız olabilir mi? Bu çok zor, çünkü çürüme tenha bir yer bırakmaz, her yere ve her şeye sirayet eder. Özgür bir ruha sahip olunur, daha fazlası değil. Anarşist bir devrimci değildir. Güya o, çamurun ulaşamayacağı kadar yükseğe tünemiş bir seyircidir.

Gerçek bir devrimcinin doğuştan olduğu söylenebilir. Çocukken bile tüm isyanların savaşçılarının kahramanlıklarına merakı vardır. Daha sonra fedekarlığın, davasına zafer kazandıracak bir maya olacağı ümidiyle yaşar.

Devrimci şekillenmesi, içine doğduğu sistem hakkında kendine birkaç soru sormakla başlayabilir. Biriken dehşet, hem kendisini hem de o âna kadar körü körüne yaşadığı dünya için tam bir sorgulamaya dönüşür. Tüm gidişatı ve tüm yüksek standartlı hayatı teperek. Bir olayın şokuyla uyanmaya ve ardından devrimci olmak için bir iç çabaya ihtiyaç duyar. Her ne olursa olsun, muhtelif devrimci şekillenmelerinin ortak noktası, kendi varoluşları ile içinde yaşamak zorunda oldukları dünya arasında mutlak bir uyumsuzluğun farkını keşfetmeleridir. Bu isyancının ilk tanımlayıcı özelliğidir. İkincisi “böyle gelmiş böyle gider” uyuşukluğunun reddedilmesidir.

Devrimci, Üstad Necip Fazıl’ ın bahsettiği “tılsımlı kılınç”ın vücut bulmuş hâlidir. Zorbaların gücünü solgunlaştıran tılsımlı kılınç. Devrimci, et ve kemikten gürûhun zihinlerinde kaos hüküm sürerken, etrafını net bir şekilde görendir.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et