NAKŞİBENDÎLİK VE FİKİR
Selim GÜRSELGİL
Şuradan devam edelim: Nakşibendîlikten fikri çıkardığın zaman geriye ne kalır? Vahhabîlik gibi bir şey. Çünkü Nakşibendîlik özü itibariyle fikirden ayrılamaz. O, tarihi boyunca daima en yüksek fikirlerle birlikte oldu. Hallac-ı Mansur’u, Cüneyd-i Bağdadî’yi, Şeyh Muhyiddin Arabî’yi fikir kapasitesinden mahrum kimseler -ön Vehhabîler- tekfir ettiklerinde, Naksibendîler onları anlıyor ve tevil yolunu gösteriyordu. Vahdet-i Vücûd gibi üstün bir anlayışı, İslâm âleminde Nakşibendîler meşrulaştırdı. Onun inceliklerini bir tek Nakşî büyükleri fikren izâh ettiler. Gelmiş geçmiş bütün fikirlerin en yükseği olan Vahdet-i Şuhûd görüşü bizzat Nakşibendîliğin içinden doğdu.
Bugün kendilerine Nakşibendî diyenler bu fikirlerden anlıyorlar mi? Ne gezer. Mektubat’ı 32 farz cüzü sanıyorlar. O üstün fikirlerin yanına bile yaklaşamıyorlar. Ki zaten yaklaşabilseler İbda Diyalektiği’ni de anlayacaklar. Salih Mirzabeyoğlu’nun “Her şey O değil, O’ndan, bu yüzden ki O” başlıklı üstün anlayışına da aval aval bakmayacaklar.
En üstün fikirler Nakşibendîlerden doğmuştur. İslâm’da kılı kırk bine yarmanın inceliklerini ancak Nakşibendîler göstermiştir. En yüksek fikirlerle en şedid kavga ve mücadelenin arasını Nakşibendîler birleştirmiştir.
Bir de simdikilere bakın. Vahhabî tavırlı, odun tipler. Bir takım şeyleri dışyüzden taklit ederek ermişlik taslıyorlar. Elini sallasan bir zuhuratçıya, bir kerametçiye denk geliyorsun. Fikir deyince, yüzüne sigara dumanı üflenmiş kedi gibi kaçıyorlar. İbda Fikriyatına ehramlara bakan Kıptîler gibi bakıyorlar.
Yazık. Gerçek Nakşibendîlik bu değil.