ÖLÜM ODASI -B YEDİ- SALİH MİRZABEYOĞLU: ŞEHİDLE GELEN…

ÖLÜM ODASI -B YEDİ- SALİH MİRZABEYOĞLU ŞEHİDLE GELEN… LEVHA: (…) 1991… Yer Eminönü… Ben, Köprü’nün karşısında Karaköy tarafındayım. Yanımda, tanımadığım veya kim olduğunu hatırlayamadığım birisi var. YENİ CÂMİ’ye doğru bakıyorum. Câmi’nin önünde küçük bir kalabalık, yeşil bir tabut taşıyor. Yanımdakine, tabutu küçük bir kalabalık taşıdığı için, cenazenin kime âit olduğunu soruyorum; o da bana, “Peygamber Efendimiz”in olduğunu söylüyor. Aklıma, Hacca gidenlerin durumu geliyor ve “o zaman Hacca gidenler boşa gidiyorlar, çünkü O’nun naaşını buraya getirmişler!” şeklinde bir şeyler söylüyorum. (Nuray Zor) ♦ LEVHA: (…) Ocak 1999… Yıllar önce gördüğüm yukarıdaki rüyâmı Kumandan’a anlatıyorum, çok güzel olduğunu söylüyor. Rüyâda tabut görmenin, OTURMAK demek olduğunu belirttikten sonra, “çok güzel bir rüyâ” diye tekrarlıyor. Fakat, OTURMAK bizim bildiğimiz mânâda “oturmak” demek değilmiş, daha farklı ve önemli bir mânâsı varmış. Yanımdakilere, Kumandan’a yıllardır tâbirini merak ettiğim rüyâmı anlattığımı ve onun da rüyâmı güzel bulduğunu söylüyorum; rüyâ içinde rüyâ… Daha sonra Kumandan’ın evindeyiz, fakat ev bizim ev, Kumandan Terörle Mücadele Şubesi’nden (TEM) yeni çıkmış. Ben, çekyatın üzerinde Hayran Hanım’la konuşurken, dikkatimi nereden geldiğini ve kim olduğunu bilmediğimiz 9-10 aylık bir bebek çekiyor. Bebek bir takım sesler çıkarıyor. Kumandan karşılık veriyor, yâni karşılıklı konuşuyorlar. Bebek çekyatta yatmış, Kumandan oturur vaziyette ona eğilmiş. İçimden bebeğin SÜRYANİCE konuştuğunu geçiriyorum. Birden Kumandan’ın da bebekle konuşması dikkatimi çekiyor. Aklıma HIRKA-İ TECRİD’deki bir mevzuyla ilgili bölüm geliyor. “Süryanice’yi artık kimsenin bilmediğini ve sadece Allah tarafından velilere öğretildiğini” söylüyorum. Sır olan hâdiseye şâhid olduğum için, içimi büyük bir sevinç kaplıyor. (Nuray Zor) ♦ Arnavutça, VARES-Tabut: 278: RAHMAN Suresi, 20. âyet… Süryanice, QESERO-Gök mavisi: 278: ARVASÎ… NECİB Fazıl Kısakürek: 1417: MUSA Mirzabeyoğlu. “Salih Mirzabeyoğlu”… Süryanice, YATBO-Oturma: 417: ETEDBAH-Süryanice, “Şehîd olmak”… MUARRİF-Tarif edilmiş, anlatılıp bildirilmiş. (Kı’de-Bir oturma tarzı. Halı. “Haliç”: 179=1178: Mutlak. Hürriyetine kavuşmuş, bir kayıt altında olmayan… Süryanice, Dufno-Tabut: 146: Rahman Suresi, 19. âyet-“Meâli: Allah, taşkın iki denizi salmış birbirlerine kavuşuyorlar”… Rahman Sûresi’nin 19 ve 20. âyetlerinin bir tefsiri de, kasdın Hazret-i Ali ile Hazret-i Fatıma’nın izdivacı olmasıdır… Nuray Zor: 480: Tekennî-İsim alma… Süryanice, Knoyo-İsim alma: 178: Ünsal… “Şehîd” Nuray Zor ve “Şehîd” Ünsal Zor)… ÜNSAL ZOR: 391: ŞAFÎ-Bir şey üzerinde el yürüten. “Şefaat eden”. (Allah cümlemizi, şehîdlerimizin şefaatine nail etsin!) ♦ ÜSTADIM’ın 1969 senesinde, –tıpkı ADIMLAR dergisine konulan–, bir patlayıcı ile MTTB’de şehid olan MUSTAFA Bilgi için verdiği hitabeden: Hedef, Mustafa’nın şahsında ikidir: Evvelâ İSLÂM, sonra İslâm’ı en derin, en gerçek, en titiz ve yüzde yüz HEPÇİ mânâda temsil ve topyekûn Kâinat ve insanlığa karşı tatbik ehliyeti yolunda ilerleyen yeni gençlik… Yani siz! (…) Mustafa Bilgi o şehîdtir ki, kendi müslümanlık hisleriyle öz nefsi hesabına değil, ayrı ayrı herbiriniz adına, yeni gençliğin yekûnlük imân hissesi uğruna can vermiştir. Mustafa Bilgi bu kadar büyük bir mânâya lâyık mıydı? Bu ince nokta üzerindeki hikmeti araştırmayınız ve Allah’ın, kapalı kalblere gömülmüş belirsiz cevher olarak bir kuluna lâyık gördüğü mânâyı siz de başınıza taç ediniz! (…) Onu öldürenler, topyekün yeni imân gençliğini kastetmişlerdi. Size düşen karşılığın da aynı çapta olması gerektiğine göre, siz büyük inşânızı tamamlamaya bakınız! O zaman topyekün küfür yığınını o binanın temelleri altında ezilmiş ve kemikleri tebeşir lekesi hâline gelmiş bulacaksınız! Elverir ki Allah, “OL!” desin. (1975 senesinde: Dava çilekeşinin “nerdesin?” feryadına, “murad edilenin GÖLGESİ kabul edilebilirsek burdayız. Gayemiz aslı gibi olmaktır!” diye çıkan meşhur GÖLGE dergisi… O tarihte Şehîd Ünsal Zor, 5 yaşlarında idi; 15-16 yaşlarından başlayarak, İBDA tarihinin 40. senesinde, hayatı dışarıda ve Hapishâne’de hep mücadeleyle geçmiş ve 45 yaşında ADIMLAR dergisinin mensubu olarak şehîd olmuştur. Onun mücahidliği, bilinen… Süryanice, Catlo-Zor: 440: Lahto-Süryanice, “Avuç”… Süryanice, Mcas-Seğirmek: 104: HvoSohdo-Süryanice, “Şehîd”… Zor Şehîd: 544: Şirdil-Cesaretli. Cesur. Aslan yürekli) ♦ Süryanice, ETENĞES-Şehîd: 1513: DURBAŞ-“Uzak ol!” mânâsına gelen bir emir. Nefyetme, olumsuzlama, leysî. Â’sa… Süryanice, ŞROĞO-Lâmba. (Misbah: Lâmba… Misheb: Siyah at. Murad): 1512: SAFRYONO RABTO-Süryanice, “Büyük Doğu”… Süryanice, MEŞTANDONO-Şehîd: 858=1857: EL-KUBTAN KUSTO MÜSLİM-Arabça, “Kaptan Kusto Müslüman”… SEYYİD MUHAMMED SALİH-Seyyid Taha Hazretleri ve SeyyidFehîmArvasî Hazretleri arasında bir yan lâhika: 857: DERVİŞ MUHAMMED Mührü… Süryanice, SOHDO-Şehîd: 84: SİYAHA-Suyun akması. ♦ Süryanice, BOBO-Bebek: 16: TAHA-Bulut… YAKAZA-Uyku ile uyanıklık arasında görülen suretler, hayalimsi: 16: HÜVVE-Derinliği, genişliğinden fazla olan çukur. “Hakikat. Hüviyet”… BÎD-Yok olmak. “Leysî”: 16: HİCCE-Bir defa Hacca gitmek… YONESQO-Bebek. “Safiyet”: 138: MAHS-Hâlis olmak… HANEF-İstikamet, doğruluk: 138: FEHİM-Kömür. “Anlayış. Ululuk”… Kürtçe, QALEV-Toplamak, kilo almak. (Levha: … Ocak 2005… Elimde beyaz bir dosya kâğıdı var. Sahibini görmediğim bir ses, kâğıdı kastederek, “Bu, kilo aldırır!” diyor. Mektubat-ı Rabbanî’yi kastederek de “bu da mânevî kilo aldırır!” diyor… Not: Berzah isimli eserim için, rahmetli Ahmed Ustaosmanoğlu Hoca’nın 3 sefer yaptığı istiharede gördüğü hep aynı rüyâ): 138: SÜLEYMAN MAHZUMOĞULLARI-Hâlid bin Velîd Hazretleri’nin kendisi ile aynı “Ebu Süleyman: Horoz” lâkablı, oğlu… Süryanice, YALUDO-Bebek: 57: TEDMURTO-Mucize. KANI ZAYİ OLMADI LEVHA: 25 Mart’tan birkaç gün önce, 2015… Bana birisi kısa bir kırmızı kaftan hediye ediyor, Nuray’a gösteriyorum… Çok sinirleniyor ve “böyle kaftan mı olur!” diye söyleniyor, ama alıp kendisi giyiyor… O kaftanla kızgın kızgın, bir bina yıkıntısı içinde dolaşıyor ve konuşuyor. (Nurcan Pektaş, Şehîd Nuray’ın ablası) ♦ ZOR ŞEHÎD: 544: MÜŞACİR-Sözle niza eden, çekişen… MUANNİF-Şiddetle azarlayan: 240: KÜRK-Kızıl, kırmızı. (Firas-Çok kırmızı, kırmızı nesne: 371: Şken-Süryanice, “Oturmak”. Metanet. Sabit… Fars-Şark kavimleri. İran. “Tabut, neşeli olmak”: 340: Karm-Değerli insan)… KAMİS-Gömlek: 240: MEVT-Ölüm. “Feyz”… Süryanice, ESFAYNİCO-Kırmızı: 221: MUZAFFER-Düşmanı yenmek. (Bütün Fikrin Gerekliliği. Rûmî)… SAKAYN-İkiz kenar. “İki zor”: 221: İNAK-Birbirinin boynuna sarılma, kucaklaşma… Süryanice, SUMOQO-Kırmızı: 123: NEAB-Karga yavrusu. “Siyah”. (Keraker-Karga. Kuzgun: 441: Kısakürek… Tahattüm-Hatem, yüzük takınmak. Ariflerin gönlüne Allah’ın vurduğu mühür. “Derviş Muhammed-332”: 1441: Salih Mirzabeyoğlu… Derviş Muhammed: Adem Aleyhisselâm’dan bütün Peygamberlere kadar hepsini sancağı altında toplamakla, o zamandan bu zamana erenleri, sahabîleri, tâbîleri, velileri, mücahidleri ve bütün mümin ve müslüman toplulukları ihata eden, Mürşidi Allah, Allah Sevgilisi. O’nun ümmetinden ve Hacegan silsilesinin 21. kahramanı, O’nun ruhaniyetine Varis… “Derviş Muhammed Semerkandî-442″ mührü: 7725=732: Abdülhakîm Koltuğu… Şehîdlerimiz bu kumaştan Allah’ın takdir ettiği) ♦ LEVHA: 25 Mart’tan önce, 2015… Ünsal’ın rahmetli babası, siyah bir elbise giymiş kızgın kızgın evlerinin etrafında dolaşıyor, sanki tavaf ediyor… Eve gir!” diyorlar, girmiyor! (Nadide Mutlu) ♦ Süryanice, ŞALMUM-Siyah. “Ululuk rengi”. (Arnavutça, Zi-Siyah: 17: Zi-Sahib anlamında ön ektir… Kamer menzillerinden “Zi-Ze, Zu, Sahib”; Ze harfi, Allah’ın “Hayy-Diri” ismi, Hava mertebesi ile ilgilidir… Arnavutça, ZEZE-Siyah renk: 20: Kef harfinin ebced; Allah’ın Şekür ismi, Kürsî mertebesi, Kamer menzillerinden “Nesre” ile ilgilidir): 417: NECİB Fazıl Kısakürek… Süryanice, SIFAR MELE-Kamus. Lûgat. Denizin derin yeri. Kâinat nizamı. Yazıda başlık. (Kaptan Kusto Müslüman… Naslıhan Kerimem-Mektub başlığı: 832: Hbituto-Zor): 417: BAR ROZO-Süryanice, “Sır ortağı”. ♦ METRİS-Koruma, kollama ve “bana düşmeyeceği kaydıyla” en tabiî bir hakkıymış gibi her hizmeti bana sunan, hatta bu hususta sanki başkasını kıskanan, sonra Kartal Cezaevi’nde ne kadar olursa o kadar bunu sürdüren bir gazi, ahiret komşusu olmayı dilediklerimden: 710: ŞEHÎD Ünsal Zor-Şimdi “başka bir hayatla diri olan”… HAMİS-Perşembe günü. (25 Mart 2015’te şehîd oldu, ertesi gün, Perşembe, Adlî Tıb’da otopsi yapıldı): 710=1709: TOPRAK-Cuma günü toprağa verildi. (Meşhud: Cuma günü. Görünen. Şehadet edilen. Allah Sevgilisi’nin bir ismi. Kıyamet)… BÜRGÜS-Pire. Zirve. Leysî. Nil. Yokluk. (Rüyâda gelen mânâ; Muhyiddin-i Arabî Hazretleri, benim için “Bit ve pire hakkında en çok yazan odur!” demiş; bu yazıyı okuyorum… Süryanice, Şıhur-Nil nehri. Mavi Nil: 524: Hırka-ı Tecrid): 1708: TEŞEHHÜD-Şehadet getirmek. Namazda, Ettahiyat okumak. (Ka’de: Ettahiyat okumak. Oturmak.) HALIDAKİ DESENDEN LEVHA: (…) Ekim 2014… Dikdörtgen bir halı. Açık alanda, sanki bir duvara asılmış gibi, ama onun öyle durmasını sağlayacak hiçbir şey yok. Rengi, tahin gibi bir kahverengi; iki tonu halıda hâkim. İlk bakışta açık kahverengi, onun daha da açığı renkte kumlu bir desen. Tüyleri normalden biraz uzun, düzensiz, karışık… Salih geliyor ve sağ eli ile halının sağ üst köşesinden başlayarak yavaş yavaş ve sıvazlaya sıvazlaya düzeltiyor. Tüyler düzeldikçe, desen ortaya çıkıyor. Klasik bir desen. Halıyı çerçeveleyen bir boşluk ve sonra kenarlara doğru su. Koyu renkli su, aşağı kısımda açık renkte. Halının sol alt köşesine gelince, orayı sıvazlamıyor ve şehadet parmağı ile imzasını atıyor. (Hayran Erdiş) ♦ Süryanice, MŞAMYO-Dikdörtgen. (Abdullah İbn-i Mesud’tan rivayet: “Allah Resûlü elindeki bir çubukla KARE çizdi. Sonra bu şeklin ortasından dışarıya doğru bir uzun çizgi çekti.Bu uzun çizgiyi kare içindeki dikey olarak kesen küçük çizgiler çekti ve şöyle buyurdu: Şu karenin merkezinden dışarıya çıkıp –sonsuzluğa doğru– uzanan çizgi de, insanın emel ve arzularıdır. Bu küçük çizgiler de insanın başına gelecek kaza ve belâlardır. Eğer bunlardan birini atlatırsa öbürüne yakalanır ve onu da atlatan ölüm çemberini aşamaz!”… Ecel-İleride olacağı şübhesiz olan. Allah’ın takdir ettiği ömür. Ölüm: 34: Ecell-Neam, evet, olumlama. Çok güzel, çok büyük. En üstün. “Kâfirin küfrü kesilir, Müslüman Allah’a kavuşur!”… Üstadım’dan: Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber / Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber!): 463: BİSAT-Halı. Seccade. “Haliçe: Halı, seccade. Hâliç”… BÜTÜN FİKRİN GEREKLİLİĞİ-Hayatın iki yüzü, Dünya ve Öte Dünya için: 2154: MEHDÎ MUHAMMED-Allah Resûlü ve Varisi. (Herşeyi yerli yerince eden, Hakîm-Allah, Allah Sevgilisi, Varisler: 78: İbda’… Süryanice, Omelo-Halı: 78: Hikemî-Hikmetle muttasıf) ♦ RIHAL-Büyük halı: 240: (Levha: 24 Şubat 1988… Parmaklarımla saya saya “Bismillah” çekiyorum ve 240’a tamamlıyorum!)… RUM. (Düşmana galib gelmek için okunan Sûre: Rum Sûresi): 240: MAKSİM-Taksim edilecek, dağıtılacak yer. Suyun kollara ayrılma yeri… KKM-Kaptan Kusto Müslüman: 240: MUKANNEN-Zaman ve miktarı hiç şaşmayan. Muntazam. Tertibli. Kanunla vacib olan. Tertibe dahil olarak kararlaşmış olan… MAKSUD-Kasdedilen, arzu, istek, gaye: 1240: AĞZİROYO-Zor… Kürtçe, BİRDOZİ-İdeoloji. “İslâma muhatab ruh, anlayış ve sistemi”: 239: RAHIL-Ölen. “Feyz alma”… KI’DE-Halı. Bir oturma tarzı. (Rabbe’-Dikdörtgen yapmak, kare yapmak, dört parçaya bölmek, dört kat etmek. Bağdaş kurup oturmak: 272: Ra’b-Doldurmak. Efsun… Kıdde-Tarikat. Taksim etmek: 1109: “Derviş Muhammed 332” mührü, büyük ebcedle… Süryanice, HvoSohdo-Şehîd: 104: Kadd-Boy bos): 179: MUTALSIM-Tılsımlanmış. Esrarengiz hâle gelmiş… ÜNSAL-“Zor”: 178: MÜLHAK-Zam ve ilâve olunmuş, eklenmiş. İlhak olunmuş. ♦ Süryanice, QATİFTO-Halı: 902: DEVLET-İ EBED MÜDDET. (Bütün Fikrin Gerekliliği: 2154= 156: Ninum-Sümerce’de, “Bir dokuma tezgâhı” demek)

Burhan Halit KOŞAN: TARİHİ ARKA PLÂNIYLA ÜNSAL ZOR VE ADIMLAR

25 Mart 2015 Saldırısı ve “Ünsal ZOR’un Şehâdeti Vesilesiyle” gerçekleştirilen programa Erzurum’dan gelerek iştirak eden yazarlarımızdan sayın Burhan Halit KOŞAN’ın, 24 Mart 2019 tarihinde gerçekleşen programda yaptığı konuşmanın görüntülü kaydı ve metnini alâkalarınıza sunuyoruz. ADIMLAR TARİHİ ARKA PLÂNIYLA ÜNSAL ZOR VE ADIMLAR Merhaba! Bildiğiniz üzere “merhaba”; benden size zarar gelmez, sizden de bana zarar gelmeyeceğine inanıyorum. İrticâlen konuşacağım için ve aynı ânda da gönüldaşlarımızın konuşmalarını dinlerken zihin dünyamda dört-beş defâ konuşacağım cümleleri değiştirmek zorunda kaldım. Şimdi vak’aya “şahsî” veyahut “yerel” bazda bakmaktan ziyâde biraz arka plânına göz atmayı yeğliyorum. Beşer tarihi Âdem’den başladıktan sonra Allah Resûlü’nde kemâlâtını buluyor. Erdemler, değerler… Ve Allah Resûlü ve Sahâbe’den sonra da, Karahanlılar’da, Türk Milleti’nde İslâm’ın erdemlerinin ve değerlerinin temeyyüz etmesiyle birlikte bir silsile başlıyor. Nedir bu? Ruh dünyasında Mânâ Erenleri. Yani kimdir bunlar? Yesevî Atâ’nın “aşkı olmayanın dini yoktur!” prensibiyle hareket eden aziz Türk Milletinin çocukları, beşer tarihine, Allah Resûlü’nden kalan mirası zahir ve batında yansıtmanın ıstırabını ve pratikte bunu bir kalıba dökmenin hesabını vermekle mükelleftiler. Yesevî Atâ, Şâh-ı Nakşıbendî silsilesiyle yürüyen kervan aynı zamanda “devlet” olarak da yürüdü… Babür Hân ve Yavuz zamanlarında Türk’ün “kızıl elma” projesini, baktığımız takdirde bu projenin Yavuz Sultan Selim Hân başbuğluğunda her ne kadar düşünce dünyasında berrak olarak belli olsa da, fizikî ortamda – coğrafyada uygulanamadığını görüyoruz. Daha sonra, aradan geçen 600 yıllık bir tarihten sonra –böyle, kısa kısa atlayarak geçiyorum mevzuyu- Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in belirttiği üzere, Kumandan’a “500 yıldır beklenensin!” hitâbının cevabını aradığımızda, bunun cevabını bulduğumuz adres Babür Hân ve Yavuz Sultan Selim Hân’ın gerçekleştirmek isteyip de gerçekleşemeyen bu projenin, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun; muhteviyat kısmı “Başyücelik Devleti” ve “İslâm’a Muhatap Anlayış”la yenilendiğini, “kızıl elma ülküsü”nün ise, “Aydınlık Savaşçıları” adlı eserinde haritanın çizildiğini görmekteyiz. Yani orada geçen bir kısım coğrafi isimler, kafiyeye uysun diye yazılmadı. Veyahut oradaki bir kısım isimler birilerine şirin gözükmek maksadıyla da yazılmadı. Buradaki maksat Üstad’ın da belirttiği gibi, bu mirasın mükellefi, sorumluluk sahibi olarak ortaya çıkması gereken ve onu niteliğiyle dolduran Mirzabeyoğlu olduğundan dolayı… Kumandan Mirzabeyoğlu’nun bu açmış olduğu güzergâhta yürüyen insanlardan biri olan şehîd Ünsal Zor ise, böyle bir mirasın taşıyıcısı hükmündeydi. Aynı sizin gibi… Burada oturan veya olmayan her bir gönüldaşımız neyin, hangi mirasın taşıyıcısı olduğunu, tasarrufunu lâyıkı vechiyle yerine getirmek üzere vazifelidir. Hepimizde olduğu gibi… Bu noktada şehîd Ünsal Zor’a baktığımızda böyle bir mirasın, sizin gibi, taşımak mecburiyetinde olduğumuz bu sorumluluğun gereği olarak –beni gördüğüm kadarıyla- tevazu ehli, adanmış bir ruh ve samimiyet gördüm. Bunun gereği olarak da, Akıncı Ruhu’nun gerektiği şekilde hareket edebilmenin liyâkatinin gereğini yerine getirebilen bir insan olarak gördüm. “Şehidlik”, söylendiği gibi –arkadaşımızın, gönüldaşımızın- “hüccet”. Yani nedir; “şahîd”dir. “Şehid”, “şahid” bunlar aynı mânâlardır… Yani neye şahid oluyor? Kumandan’ın belirttiği üzere Atâ mirasını yeniden kazanmalıyız. Bizim atalarımız bellidir, mirasımız bellidir. Bunun gereğinin ifâsı için de bedel ödeyenlerin; Şehîdler Silsilesi’ni bir arı peteğine benzetirsek, o arı peteğinde bir “bal” numunesi olarak orada bedelini ödemiştir ve Peygamberler’den sonra en yüksek makâm olan Şehîdlik’le ödüllendirilmiştir. Bizim ata sözlerimizden birinde der ki, “gözünde iğne taşıyanlardan uzak durunuz!” Adımlar ve şehîdlik noktasında Adımlar’ı temsil makâmında olan şehîd Ünsal Zor ise “gözünde iğne taşıyanlar”dan uzak olmadığı gibi, aynı zamanda “beyninde iğne taşıyanlar”dan, “dilinde iğne taşıyanlar”dan, “gönlünda iğne taşıyanlar”dan ve eliyle zehir saçan “iğne taşıyan” insanların saldırılarına maruz kalıyor. Benim Adımlar’a katılmam da, her ne kadar arada 1300 km’lik bir mesafe olsa da, -bazen uzaktan seyretmek, izlemek, kimin samimi, kimin münkir, münafık tavırla hareket ettiğini insanlar biraz daha net görebiliyor. Adımlar bu misyona layık olarak şehîd Ünsal Zor gönüldaşla da, gözünde, gönlünde, aklında, kalbinde, dilinde iğne taşıyan insanlara karşı bir mücadele azmi ve gayreti gördüğümü söyleyebilirim kendi adıma. Bana tesir eden ve Adımlar’a katılmama sebeb olan da O’nun şehâdetinden sonraki süreçtir. Buradaki hiçbir arkadaşımla ondan önce görüşmem yoktu. Belki şifaen, uzaktan, belki okuyucu olarak, seyirci olarak belki ekran arkasında olsak da, O2nun şehâdetinden sonra en azından karınca misâli tavrımızın ortaya çıkması için gönüldaşlarımla olmaya ve bazı sebeblerden dolayı, bazı vesilelerden dolayı öyle emredildi, “emre de uygun hareket etmek gerekir”… Şehid Ünsal Zor’la iki defâ görüşmüş, iki defâ da kısa süreli eyleme gitmiş, fakat fazla bir sohbet imkânı olmadığını ifâde edeyim. O’nda beni etkileyen şey, şahsında, muhtevâ konuşulmadı, mânâ konuşulmadı –yani konuşma esnasında- samimiyeti oldu, tevazuu oldu. Ve küfre karşı olan, bu aziz millete karşı yapılan çeşitli saldırılara karşı olan kininden dolayı benim dikkatimi celbeden bir insandı. Bundan dolayı aziz milletimizin şehidlerine ve Ünsal Zor’a rahmet; bize de tarihî bir misyonu devam ettiren ve şehidler kervanında yol alan, Başbuğlar’ın arkasında yürüyen bu insanlara layık olmayı nasib eylesin! Çok teşekkür ederim dinlediğiniz için. Burhan Halit KOŞAN