SENDEN ADALET ÇIKMAZ!
Parlamentolararası Kudüs Platformu’nun İstanbul’da düzenlediği, “Kudüs ve Sürecin Problemleri Sempozyumu”nda konuşan Tayyip Erdoğan, TSK’nın “Fırat Kalkanı Harekatı” kapsamında Suriye topraklarına girmesine ilişkin şu ifâdeleri kullandı:
“Şu anda 600’lü rakamlar konuşuluyor ama hayır. Bana göre Suriye’de 1 milyona yakın insan öldü. Bu ölüm hala devam ediyor. Çocuk, kadın, erkek ayrım yapmaksızın devam ediyor. Nerede BM, ne yapıyor? Irak’ta var mı yine yok. Biz sabır, sabır, sabır dedik en sonunda dayanamadık ve Suriye’ye Özgür Suriye Ordusu ile beraber girmek zorunda kaldık.”
Erdoğan’ın iktidara geldiği 2002 Kasımı sonrasında başlayan coğrafyamızdaki Haçlı-Yahudi BOP Saldırısı lehine yürüttüğü Eş Başkanlık sürecinde Irak’ta katledilen Müslümanların sayısını da tutuyor mu bilinmez ama, o seslendiği BM’nin dahi 2003 Saldırısı’na “yasadışı!” hükmü verdiğini hatırlatmış olalım.
Gerek Irak ve lideri Saddam Hüseyin, gerekse Libya ve lideri Kaddafi’ye karşı büyük bir sabırsızlıkla saldırganlık gösteren ve Filistin Halkı’na on yıllardır Devlet Desteği sağlayan İsrail’in düşmanları Saddam ve Kaddafi’nin katline ortak olan bir ismin, kalkıp, “Suriye’de şu kadar insan öldü” demeye hakkı olabilir mi?
Bu sözlerle kalmayan Erdoğan, konuşmasının devamında Suriye’ye niçin girdiğinin de tarihî izahını(!) yapıyor:
“Niçin girdik? Bizim Suriye’nin topraklarında gözümüz yok. Mesele toprağın gerçek sahipleri topraklarına sahip olsunlar, bunu sağlamak için. Yani orada bir adaletin tesisi için varız. Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil.”
Bu sözler ne kadar tanıdık değil mi?
Libya işgali öncesinde konuşan Erdoğan ne diyordu:
“NATO Libya’ya müdahale etmeli midir?” Böyle saçmalık olabilir mi ya! NATO’nun ne işi var Libya’da?! Libya’ya nasıl müdahale eder?! Bakın Türkiye olarak biz dedik ki, “biz bunun karşısındayız!” Böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez!”
Aynı Erdoğan yukarıdaki sözlerinden birkaç hafta sonra 21 Mart 2011 tarihinde büyük bir sabırsızlıkla BOP Eş Başkanı sıfatı altında konuşmuş ve NATO’nun Libya işgalini selâmlamıştı:
“NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tesbit ve tescil için oraya girmelidir!”, “Zalim Kaddafi”…
Bugün benzer şeyleri Suriye ve Esad için söylüyor.
Sanki Esad Suriye’li değilmiş gibi;
Sanki Esad “İsrail’e muhtacım” diyebilecek kadar kendisini açık etmiş bir İsrailci imiş gibi;
Sanki yangın yerine dönen İsrail’e gönderdiği yangın söndürme uçakları yolladığı için Netenyahu tarafından teşekkürlere boğulan Esad’mış gibi;
Sanki ülke topraklarını işgalci NATO güçlerine ardına kadar açan Esad’mış gibi;
Sanki Esad, Haçlı-Yahudi işgalcilerle birlikte milyonlarca Müslümanın katlinden sorumlu BOP Eşbaşkanı imiş gibi…
Millete “15 Temmuz’un arkasında Amerika var” dedikten sonra, Amerika ile omuz omuza komşu bir ülkeyi işgâl etmek…
Üstelik Amerika ve İsrail başta olmak üzere, Batı karşısında duran bir komşu ülkeyi…
90’lar boyunca işgalci İsrail’in tozunu attıran Filistin’li örgütlerin onyıllardır hâmiliğini yapan, koruyup-kollayan bir ülkeyi…
“Türkiye işgâl edilmesin, istediği ülkeyi (Amerika-AB ve İsrail hariç tabiî ki!) işgal etsin!”
Böylesine mantık…
“Esad Nusayri”ymiş, “Rusya ile müttefik”miş…
Esad, şu-bu olmadan önce, temeli İslâm’a varan bir Arap Milliyetçisi olarak Batı ve İsrail’in karşısında mevzi tutmuş biri iken, 1991’den bu yana İsrail’in güvenliği için sürdürülen saldırılarda Saddam ve Kaddafi sonrasında hedef alınan bir isim.
Hamas başta olmak üzere, Filistin’li örgütlerin Türkiye merkezli yürütülen fitne operasyonlarıyla Suriye’den çıkarılması ve ardından İsrailci Katar’da kontrol altına alınmaları, İsrail lehine yapılan anlaşmalar sonrasında bugün Filistin Davası ve Mücâdelesi yok olma noktasına gelmiştir.
15 yıldır yürütülen politikalar bölgemizde İsrail’e düşman devlet bırakmadığı gibi, İsrail artık dilediği şekilde Filistin’de saldırılarını sürdürebilmekte, hemen her gün masum Filistinlileri katletmektedir.
Erdoğan “adalet”ten bahsetmiş… Bizim için cevabı belli olan soru şu:
Erdoğan’dan adalet çıkar mı?
Her türlü goygoycu yalanlara ve propagandalara rağmen, bu sorunun cevabı Türkiye’de %90 oranında nettir. Ve bu da “haklı olarak” Beştepe ve etrafında mevzilenenleri panikletmektedir.
Günler devretmekte ve gerçek bir Adalet’in tesisi süreci hiç olmadığı kadar kendisini dayatmaktadır.
Gerçek Adalet, elbette önce kendisini istismar edenlerle hesaplaşacaktır.
Aydın KALKAN