GÖNÜLDAŞLAR! DOSTLAR! ADIMLAR ÇEVRESİ!
Gönüldaşlar!
Dostlar!
Adımlar Çevresi!
Anayasa değişikliği için alınan referandum kararına İBDA Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu “evet” diyerek reyini izhar etmiş ve böylece tüm İBDA mensuplarının da uyacağı karar tartışmasız belli olmuştur.
Adımlar, Serhat OĞUZ imzasıyla yayınladığı bir yazıda İBDA Mimarı kararını deklere etmeden önce, bu dönemde tutumunu kısa ama etkili bir şekilde dile getirmişti. “Devlet, Rejim, Sistem Adına Ne Varsa” başlığıyla yayınlanan bu yazıda dile getirilen hususlar şunlardı:
“DEVLET, REJİM, SİSTEM ADINA NE VARSA
15 Temmuz itibariyle hepsi bitmiştir; bunu herkes biliyor…
Başka bir ifâdeyle, 15 Temmuz’dan sonra ülkede meşruiyeti olan yasal bir yönetim mevcut değil… Bu gerçeği siyaset, Devlet Bahçeli’nin ağzından “FİÎLİ DURUM” ifâdesiyle dile getirdi.
Hiçbir meşruiyeti bulunmayan mevcut yasa dışı yönetimi hukukî, yasal bir zemine oturtabilmek için de REFERANDUM kararı alındı.
Buraya kadar her şey tamam…
Ama,
Asıl sorun bu karardan sonra baş göstermeye başladı…
Gerginlik politikasıyla referanduma girmek isteyen “fiîli yönetim” sahipleri HAMASET çıtasını o kadar yükseğe çıkardı ki, altında ezilmek üzere…
Hem uygulamaya çalıştığı “gerginlik” politikasını yürütmeye hem de yukarı diktiği HAMASET çıtasını taşımaya gücü yok…
Sadece KAOSTAN medet umanlar açısından “herkes birbirine girsin, ben de aradan sıyrılırım” anlayışıyla işler bir noktaya kadar idare edilse de, netice, KAOSTAN beslenen çetelerin ortaya çıkmasından başka bir yere varmayacak.
Çetelerin ortaya çıkışı HUKUKUN ortadan kalktığının göstergesi olabileceği gibi, yeni bir dengeye geçişin veya toptan yok oluşun da habercisi olabilir.
“Yok oluş”u engellemek için yıkanın aynı zaman da kurucu ve inşâ edici de olması gerektiğinden, dengenin bozuluşuyla yeni bir dengenin kurulması aynı ânda olmalı.
Dengenin bozulduğu basamakta hiç beklenmedik hadiselerin ortaya çıkması her zaman mümkün olduğundan, bu dönem, zihnin en fazla uyanık olması gereken dönemdir.
Şartların 24 saatte 24 kere değiştiği böyle dönemlerde istikamet üzere kalmak ve hedeften ayrılmamak kaos ortamında yitip gitmemenin tek ilacı…
Netice olarak her şey çok hızlı gelişiyor, dikkatimizi dağıtmayalım…
Kuruculuk ve inşâdaki açığı kapatmak veya orada oluşan boşluğu kadro keyfiyetinde doldurabilmek mücadelemizin hem hedefini hem de muhtevasını gösterir…
Her zaman ve her daim değişmeyen tek gündem maddemiz “iç oluş” olduğunun şuuruyla biz yapmamız gerekeni yapalım ve Allah’ın takdirini o şuurla bekleyelim.
Suriye’deki son gelişmeler veya büyük provokasyonlar belki de zihinlerin bir kez daha bulanmasına ve bugüne kadar yaşadıklarımızın çok fevkinde hadiselerin ortaya çıkmasına sebebiyet verecek…
Tüm iyi niyetimle söylüyorum; ya toptan yok oluş ya da topyekun kurtuluş…
Bizi bekleyen akıbet budur!..
Meselenin çapının “EVET” veya “HAYIR”ı çoktan aştığını görmek lazım.”
Yukarıda tekrar hatırlattığımız bu yazıda İBDA Mimarı’nın “evet” kararına aykırı hiçbir husus yokken, bilâkis, O’nun bu reyine ve muradına mutabıkken, bazıları ve bazı çevreler ne hikmetse bu durumu yok sayarak Adımlar’ı “parlamenter rejimin devam edip etmemesi” yönünde yapılan referandumla ilgili “hayırcı” gösterme derdine düşmüşlerdir. Halbuki Adımlar “parlamenter rejimin fiîli olarak ortadan kalktığını” defalarca deklere ederek Başyücelik İdeali’nde mücadeleye, mücadelenin istediği seviyede devam edilmesi gerektiğini belirtmişti.
Velev ki böyle bir şey olsa bile, bu, Adımlar’ın “Kumandan’ın muradı bu yöndedir” zannı içerisinde ortaya koyduğu bir tavır olur. Daha sonra İBDA Mimarı’nın muradını açıkça beyan etmesiyle birlikte Adımlar, muradı kestirme çabası içerisinden çıkıp, direk muhtevası açıklanan bu murada bugüne kadar olduğu gibi tâbi olur; her İbda mensubu gibi… Her iki durumda da söz konusu çevrelerin Adımlar’a karşı aldıkları menfî tutum ve tavrın haklı bir gerekçesi olamaz.
Aynı çevrelerin hem “tarihi günler yaşıyoruz” diyip hem de bu tarihi günlerde işi gücü bırakıp Adımlar’a “sarma” gayretleri hangi psikoloji ile izah edilebilir, takdirinize bırakıyorum.
Adımlar’ın tüm yayınları ve politikası ortadayken, yayınlanan hiçbir görüşten yola çıkarak herhangi bir eleştiri dile getirme gayreti içerisine girmeyen bu çevrelerin, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun izhar ettiği “evet” kararını Adımlar’a bir eleştiri olarak kamuoyuna yansıtmaları ise, bizim adımıza ayrıca hayret verici.
Böyle yansıtmalarının sebebine gelince; daha sonra öğreniyoruz ki, Adımlar çevresinden bir gönüldaş, kendi yürüttüğü “rejim değişikliğine ‘evet’ muradlı “hayır kampanyası”na, Kumandan’ın Başyücelik Devleti isimli eserinde geçen bir bölümü alıp, sosyal medyada yorumsuz olarak paylaşmış… Ki, bu bölüm aylardan beri çeşitli vesilelerle internet sitelerinde yayınlanan bir bölüm… Konjonktürü düşündüğümüzde bu gönüldaşın yaptığı ve daha önce başka çevreler tarafından defalarca yapılan, Adımlar’ın ise buna ilke bazında her zaman karşı çıktığı “Kumandan’ı veya Kumandan’a ait bir ifâdeyi olur olmaz yerlerde, olur olmaz şekillerde ve en önemlisi bağlamından kopararak kullanıp kitlelerde algı şekillendirme çabası”dır.
Adımlar böyle bir çabadan haberdar olur olmaz Başkanlık düzeyinde bu çabayı mahkûm etmiş ve bu çaba içerisinde bulunan ilgili gönüldaşa bu davranışın hatâ olduğunu söyleyerek, gerekli uyarıları yapmıştı.
Burada karşımıza iki husus çıkmakta: Birincisi, bir gönüldaşımızın yaptığı hatâ. İkincisi ise bu hataya karşı Kumandan’ın “evet” kararıyla getirdiği eleştiri… Bu “evet” kararının, Adımlar’ı ilgilendiren bir eleştiri tarafı var mıdır yok mudur, tam olarak bir şey söyleyemeyiz. Ama bu çevrelerin yansıtmaya çalıştıklarından yola çıkarak bunun böyle olduğunu kabul ederek devam edelim:
İBDA Mimarı’nın ortaya koyduğu ve tüm İbda mensuplarının aşinâ oldukları bir mesele vardır:
Bazen hatâ öyle olur ki, “aslın görünebilmesi için gerekli araz” hükmü içerisine girer… Bizim için gönüldaşımızın yaptığı bu hatâ da, ne yalan söyleyeyim, “iyi ki yapmış!” denilebilecek cinsten bir hatâ… Çünkü Adımlar’ın bu hatâsı, “rejim değişikliği” sürecinde Kumandan’ın MÜDAHALESİNE ve daha da önemlisi bu sürece kendisini dayatmasına vesile olmuştur.
İBDA’nın ortaya koyduğu “hedef”e (Başyücelik İdeâli’ne) ve belirlediği “kırmızı çizgiler”e bağlılıktan başka bir gaye edinmemiş Adımlar için de bundan daha büyük ŞEREF ve daha büyük bir FAYDA düşünülemez.
Şimdi biz desek ki; “lütfedip, Kumandan bizi muhatab almış ve hatamızın olduğu yerde müdahil olarak bizi uyarmış. Bundan dolayı da Allah’a Hamdederiz”, bir de bu sözümüzden dolayı saldırıya uğrar mıyız bilmiyorum ama, yaşadığımız bu hissi saklamadan saldırı gayreti içinde olanlara şunu söylememiz gerekir: Boşuna çaba sarf etmeyin. Buradan size “ekmek” çıkmaz!
Kumandan Mirzabeyoğlu’nun bu “evet”le bize bahşettiği nimeti –ELHAMDULİLLAH!- anlayacak ve bu “evet”in kıymetini takdir edebilecek çapta insan sayısının çok fazla olmadığını da söylememiz gerekir. Çünkü Kumandan’ın “eleştiri”sine muhatap olabilmek –ELHAMDULİLLAH!- sizin “seyirci” değil, O’nun davasının oyuncusu olduğunuzu ve Son Karar Merciî (Lider) tarafından takip edildiğinizi de gösterir ki, mücâdelede oyuncu olan biri için bu durumun kıymeti zaten tartışılmaz.
Bu durum, aynı, orkestranın hazır bir vaziyette Maestroyu beklemesi gibidir… Tüm unsurlarıyla orkestra hazır kıta yerini almazsa Maestro o sopayı eline alıp “Senfonisi”ni icrâ etmeye geçmez. İnşallah tüm İbda mensuplarını kastederek anlatmaya çalıştığımız mânâ anlaşılmıştır.
Hadiseyi manipüle etme gayreti içerisinde olanların söyledikleri ve yaptıklarından yola çıkarak, bu vesile ile Adımlar’ın tesirinin ne denli fazla olduğunu, tersinden bir kere daha öğrenmiş olduk.
SALDIRILAR VE ADIMLAR
Tüm bu ifâde ettiklerimize paralel olarak Adımlar’a yapılan vicdansız ve ahlâk yoksunu sadırılar üzerinde biraz daha durmamız gerekirse:
Adımlar geçmişten bugüne, her zaman rüzgar önünde bir o yana, bir bu yana sürüklenen tepkisiz yaprak olmayı reddetmiştir. 1975’de GÖLGE ile başlayan İBDA Devrim Mücadelesi’nde birbirine eklenen halkalardan biri olmaya çalışarak, zincir bütünlüğüne dahil olma gayreti gütmüştür. Buna bağlı olarak da zincirin hiçbir halkasını atlamadan ve reddetmeden Mücadele Tarihi’ni Tarih Şuuru’yla, Dünya Görüşü’nün Tarih Muhasebesi’ne bağlı olarak hep öne çıkartmış, mücadelede tuttuğu siyasî mevziî de buna nisbetle izah etme gayreti içerisinde olmuştur. Bundan dolayı da mücadele sürecinde ortaya çıkan her olguyu ve her hadiseyi İBDA Devrimi’nin tetiklediği ve açığa çıkardığı dinamikler olarak kabul etmiş tavır ve tutumunu belirlerken de bu hususu hep göz önünde tutmuştur.
12 Eylül, Özal İktidarı, 91 Körfez Savaşı, 28 Şubat, AKP’nin İktidara gelmesi, BOP Saldırısı süreci, Ergenekon, 15 Temmuz, yarın yapılacak olan Referandum ve saire… Tüm bunların hepsi İBDA Devrim Mücadelesi’nin tazyiki, zorlaması ve tetiklemesiyle ortaya çıkan dinamiklerdir. Hiçbir dinamik de mücadelenin hedefi olmayıp, hedefe doğru giden adımlardır. İBDA Mimarı’nın “her şey galibine tâbidir” dediği husus…
“Hedef”ise, İktidarın ele geçirilmesi ve Başyücelik İdeâline ulaşılmasıdır.
Dolayısıyla bu şuur içerisinde hiçbir dinamiğe “son” diye bakmamış -ve hâlen de bakmamakta- bilâkis, Devrim’in ortaya çıkardığı her dinamiği SON’a yaklaştıran bir safha veya bu safhaya ait basamaklar şeklinde değerlendirmiştir.
“Son”, Başyücelik Devleti ve Yürüyen Büyük Doğu İBDA’nın iktidarı…
Adımlar bu mücadeleyi sürdürebilmek için her safhada İdeoloji’de belirtildiği üzere “doğru tavır” alabilmek gayesiyle uzun uzun durum değerlendirmeleri yapmış, bu değerlendirmeler ışığında da, “doğru”su “yanlış”ı bir tarafa, her defasında “dost ve düşman kutupları”nı gözden geçirmiştir.
“Herşey bize yarar” sözünün Kumandanlık makâmına ait olduğunun şuuruyla olur olmaz her olayda ve her yerde kullanma edepsizliğine düşmeme gayreti içerisinde “her şey İBDA’ya yarar” cümlesini şuurlaştırarak bu anlayışı tesis edebilmeyi de şiâr edinmiştir.
Hedeften kopuk, stratejik ilke ve prensipleri yok sayan, sakat bir anlayış içinde İdeoloji’nin ortaya koyduğu “kırmızı çizgiler”i hiç önemsemeyen, “umursamaz”, “rastgeleci” veya “nasıl olsa olacak” şeytanî tesellileri içinde “bedavacılık” hastalığına hiç kapılmamış (ne kadar başarılı olduğu ayrı dava), diğer taraftan ise kendi bünyesinde dönem dönem baş gösteren bu hastalıklarla da mücadele etmiştir.
İktidar yalakalığı ve Düzen’e yağ çekme ile “dost” veya “düşmanca” iktidarla girilen ilişkileri birbirinden ayırarak “Düzen savunuculuğu”ndan uzak dururken rahatlatıcı ve mücadeleye zemin hazırlayıcı olmuş tüm reformları da alabildiğine, tepe tepe kullanmıştır.
Yani, aşağıda işaretleyeceğimiz sitemizde yayınlanan “Başka ve Daha Başka” başlıklı yazıdaki hususlardan tüten anlayışa sıkı sıkıya bağlı kalma gayreti içinde olmuştur:
Düzen yıkıcı siyaset başka, düzen yıkıcı görüntüsü altında düzenin devam etmesine hizmet eden “siyaset” daha başka…
Ahlâktan bahsetmek başka, ahlâkî duruş sergilemek daha başka…
“Gerekeni gerektiği yerde yapmak gerekir” diye tekrarlamak başka, neyin gerektiğinin şuuru ve kararlılığı içinde gerekeni gerektiği yerde ve gerektiği kadar YAPMAK daha başka…
“AYDIN çağından sorumludur” sözünü papağan gibi tekrarlamak başka, yaşadığın dönemde sorumluluğunu pratikte yerine getirerek aydından beklenen tutum ve tavrı sergilemek daha başka…
Yapılması gerekene dair gevezelik başka, bizzat gerekeni yaparak YAPICI olmak daha başka…
“Sarhoş ‘Allah bir’ dese inanmıyacak mıyız?” diye sormak başka, “ALLAH BİR!” diyen sarhoşa inanmak daha başka…
Kuru bilgi başka, his haline gelmiş bilginin FİKİR keyfiyeti hâlinde kendini göstermesi daha başka…
“İman bilgisi” başka, bizatihi İMAN‘ın kendisi daha başka…
“Samimiyet” fuhşu yapmak başka, fikir ve hareketinle samimiyetini göstermek daha başka…
“Ölürken Allah Bir” demek başka, “ALLAH BİR derken ölmek” daha başka…
Ölümü göze almak başka, ölümle burun buruna gelmek daha başka…
Kendine dost diyen “dost” başka, dostunun dostluğundan vazgeçmek için haklı mazereti olduğu hâlde dostundan ve dostluğundan vazgeçmeyen DOST daha başka…
“Fikir olmazsa olmaz” diyerek her aksiyona burun kıvırmak başka, inandığı fikrin emrine bir GÜÇ vermek için mücadele etmek daha başka…
“Adam yok” diyerek kendi yetersizliğini gizlemeye çalışmak başka, adam olanı tanıyıp onu güçlendirmeye, çoğaltmaya çalışmak daha başka…
HERŞEY AÇIK VE NET
Kumandan’ın “evet” kararını sanki “Adımlar’a hayır” demekmiş gibi veya Adımlar Başyücelik İdeali’nin gerçekleşme sürecinde “parlamenter sistemin tasfiyesine hayır” diyormuş gibi manipüle etme niyetlerini gizlemeyen bu çevreler, yine, sanki İBDA Mimarı 15 yıldır yapılan tüm yanlış politikaları onaylıyormuş kanaati uyandırmaktan da geri durmuyorlar.
“Kırmızı çizgiler”den ne anlıyorsunuz?
Adımlar’ın neye, kime ve hangi siyasî ve ahlâkî uygulamalara karşı olduğunu bilmiyormuş gibi davranıp, haksızlıklara nasıl taraf olduklarını gizlemeye çalışan bu çevrelerin ahlâkî(!) duruşuyla Adımlar’ın ki bir değildir. Ve hâliyle, Kumandan’ın “evet”inden bizim anladığımızla onların anladığı da bir ve aynı değil.
Birçok defa tarafımızdan yazıldığı ve söylendiği üzere Adımlar, toplumdaki saflaşmaya ve bölünmeye bakarak referandumdan çıkacak kararın sonraki gelişmeleri değiştirmeyeceğini, hadiselerin Başyücelik İdeâli’ne doğru seyrettiğini, şartların “evet” ve “hayır”ı çoktan aştığını ifâde etmiş, ona göre de ufukta gözüken tufan ortamına hazırlık yapılması gerektiğini ihtar etmiştir… Bundan dolayı da zaten fiîli olarak ortadan kalkmış olan rejimin şeklî değişikliğine çok da önem vermeyerek bir kanaat ortaya koymamış, kendi çevresini de bu konuda serbest bırakmıştır.
“İş içinde eğitim” prensibi ve hiç değişmeyen “iç oluş” gündemimiz içinde benimsenen tutum bu olmuştu.
15 yıldır yapılan tüm haksızlıklara ve yanlışlıklara direnen ve bu direnişinden dolayı da İBDA Mücadelesi’nin 40. yılında saldırıya uğrayarak Ünsal ZOR’u şehîd veren Adımlar’ın bu duruşu ortadayken, “Hakikikatin ırzına geçercesine” sanki Adımlar Parlementer Rejimin ve şekli demokrasi oyunu içinde kurulan Çadır Tiyatrosu’nun rejimin devam etmesini istiyormuş gibi bir algı oluşturmaktan da vicdansızca bir haz aldıklarını görüyoruz.
“Rejim değişikliğine hayır” muradlı evet kampanyası yürüten bazı çevrelere mukabil, “rejim değişikliğine evet” muradlı hayır kampanyası yürütenlerin asıl niyetlerini, ortaya koydukları tutum, davranış ve bu tutum ve davranışlarının muhtevaları ele vermekte…
Söz konusu “hayat tarzı” olduğunda kimin hangi hayat tarzının heveslisi gözüktüğünden yola çıkarak, bu farkı rahatlıkla görebilirsiniz.
Neticede bu “eleştiri” karşısında kendi öz eleştirimizi ilgili istişare kurullarımızda sonuna kadar yapıp, İBDA adına tuttuğumuz mevziî daha da güçlendireceğiz.
Her kriz yeni birliktelikleri beraberinde getirdiği gibi, çözülmeleri de beraberinde getirebilir. Ne türlü bir saldırı olursa olsun “hedefi gözden kaçırmadan”, “istikâmet derdi”nde olan Adımlar çevresinde mücadle veren hiçbir İbda mensubu Allah’ın izniyle çözülmeyecektir.
“İç oluş” gündemimiz içerisinde “hedefe doğru” çalışmalarımız ve hazırlıklarımız devam edecek.
Ordu ruhuyla ordulaşabilmek için, şehîdlerimizin nezaretinde hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan, yolumuzda hedefe doğru adımlamaya ara vermeyeceğiz.
Ahlâkımızdan ve düşmana karşı taviz vermez duruşumuzdan kesinlikle geri adım atmayacağız.
Yanlışlarımızı ve hatalarımızı “iş içinde eğitim” prensibine uygun olarak gözden geçirecek ve bir daha yapılmamak üzere tecrübe hanemize yazacağız.
NE DEDİYSE O!
YAŞASIN BAŞYÜCELİK DEVLETİ MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN KUMANDAN SALİH MİRZABEYOĞLU!
Ali Osman ZOR
ADIMLAR Fikir-Kültür-Siyaset Platformu Genel Başkanı