AÇIZ, AÇ!!!
Dün, Bolu’da Belediye binasına çıkan bir kardeşimiz, “Açım aç!” diye bağırarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın binaya asılı posterini indirmek suretiyle ülkeyi açlığa ve sefalete mahkûm edenleri protesto ediyor…
Bu eylemi hepimiz adına yapılmış kabul edebiliriz.
Hangimiz aç değiliz ki?
Millet olarak ne midemiz ne de ruhumuzun doyurulduğunu kim söyleyebilir?
Evet, bizdeki temel sorun mide açlığından önce ruhî ve fikrî olanıdır ki, asıl bu açlık anlaşılamadığı ve çözüm bulunamadığı, daha doğrusu gözler önünde duran çözüme el atmaya cesaret edilemediği ve bu çözüm ancak oy hesaplarıyla adı ağızlarda marsık gibi çiğnendiği için midemiz de aç kalmakta; açlığa mahkûm edilmekteyiz.
Millet olarak ruhî ve fikrî açlığımızın deri üzerine vuran semptomlarından olarak, son bir ay içinde basına akseden vakalardan birkaçı şöyle:
İşsiz kalan genç intihar etti: Buraya kadar
Denizli’nin Pamukkale ilçesinde, bir hafta önce işsiz kalan ve bir süredir maddî sıkıntılar yaşadığı öğrenilen Tolunay C. (24), yalnız yaşadığı evinde, ‘Buraya kadar’ yazılı intihar notu bırakıp, kendini tavana asarak intihar etti. Satış temsilcisi olarak çalıştığı kuruyemiş firmasından, geçen hafta ayrıldığı öğrenilen Tolunay C., bugün saat 15.00 sıralarında arkadaşları tarafından yalnız yaşadığı Pamukkale ilçesi, Anafartalar Mahallesi’ndeki evinde iple tavana asılı halde ölü bulundu.
Polis, Tolunay C.’nin intiharı ile ilgili soruşturma başlattı. (1-2-2018)
GEÇEN HAFTA İKİ KİŞİ İŞSİZLİK VE GEÇİM SIKINTISI YÜZÜNDEN KENDİNİ YAKMIŞTI
12 Ocak günü inşaat işçisi Sıtkı Aydın, “Geçinemiyorum” diyerek Meclis Devlet Hastanesinin önünde kendini ateşe vermişti Dün ise Balıkesir’de cezaevinden denetimli serbestlik uygulaması kapsamında çıkan Mustafa Birgül, iş isteklerine olumsuz cevap verilmediği için üzerine benzin döküp kendisini ateşe vermişti.
Kendini yakan işsiz vatandaş: İbret-i âlem olsun diye kendimi yaktım
Balıkesir’de belediye önünde kendini ateşe veren işsiz vatandaş, evinin faturalarını arkadaşının yatırdığını, eski hükümlü olduğu için iş bulamadığını belirterek “Aileme helal ekmek götürmek istedim” dedi.
Pazartesi günü, Balıkesir’deki Altıeylül ve Karesi belediyelerinin bulunduğu bina önünde kendisini yakan Birgül, “İş bulmakta zorlanıyorum. Bu zamana kadar çalmadığım kapı, konuşmadığım kişi kalmadı. Valiliğinden tutun da kaymakamlığa, belediyesinden AK Partili yöneticilerine kadar defalarca herkesten iş istedim. Önümde iki seçenek vardı; ya iş bulup aileme bakacaktım ya da eski bir hükümlü olduğum için gayrimeşru işlere bulaşıp, tetikçilik yapacaktım. Ben aileme helalinden ekmek götürmek istedim” ifadelerini kullandı.
‘8 YIL YATTIM, BU KADAR BUNALDIĞIMI HATIRLAMIYORUM’
Birgül, şöyle devam etti:
“Belki de bugün evimin suyunu, elektriğini, doğalgazını kesmeye gelmişlerdir. Geçen ay elektrik paramı bir arkadaşım yatırdı. Üç kez kaymakam beyle görüştüm. Organize Sanayi Bölgesi’ne yönlendirdiler, arıyorum bana göre iş olmadığını söylüyorlar. Koca OSB’de bana göre iş yok mu? AK Parti İl Başkanlığı’na, ilçe başkanlıklarına da gittim.
Sekiz yıl ceza yattım hiç bu kadar bunaldığımı hatırlamıyorum. Bir aydan beri delirecek gibiydim. Öyle yapıyorum olmuyor böyle yapıyorum olmuyor. Taş taşıyayım, çöpçülük yapayım ama işim olsun. Maaşım 300 lira, 500 lira olsun ama bir işim olsun. Yakınlarıma yük olmak istemiyorum. İbreti âlem olsun diye kendimi yaktım. Numune olayım.”
Hani milletin ruhî ve fikrî açlığından bahsediyoruz ya, yanlış anlaşılmasın…
Burada temelde ruhî ve fikrî tedaviye muhtaç olanlar, herkesten ve her şeyden önce bu ülkeyi yöneteceğini, yönettiğini zannedenler. Malûm, balık baştan kokar. Türkiye gibi her türlü imkânın var olduğu ve ayakları yere basan bir idarî, iktisadî sistemle aç ve açıkta kimsenin kalmayacağı bir vasatta, bu tür hadiseler meydana geliyorsa, bunda ilk önce el atılıp tedavi edilmesi gereken idarecilerdir. Üstad’ın tasviriyle, yöneticilerin fikirsizliğinden dolayıdır ki, önümüzdeki yemeği kaşıkla ağzımıza götüreceğimiz yerde, kulağımızla yemeye çalışmaktayız. Yoksa bu ülkenin kaynaklarının yetersizliği gibi bir mesele söz konusu değil…
Onlara, “Siz nasıl oluyor da bu ülkeyi bu hâle getirmeyi başarıyorsunuz, kaşığımıza aldığımız lokmayı hangi akla hizmet ağza değil de kulağa götürüyorsunuz?” diye hesap sormadan olmaz.
Ruhî ve fikrî düzelme, öncelikle düzelme isteğinin irade beyanı olarak bu yanlışlardan hesap sorma hamlesiyle başlar ve bu hamleyle beraber midelerimizin de doymaya başladığına şahit oluruz.
Mesele, sistem meselesidir ve o sistem de Üstad Necip Fazıl’ın vazettiği Büyük Doğu’dan başkası olmayarak, İbda mücadelesinde hayat bulmaktadır.
İşte, Büyük Doğu’nun zuhur etmesinin önündeki en büyük engel, Büyük Doğu’yu ağızlarında marsık gibi çiğneyen bu sahte Büyük Doğucular teşkil etmektedir.
Bunlar Üstad’ın, “yarım oluşlar tüm oluşları engeller!” diyerek yıllar öncesinden yaptığı teşhisin soyundan olarak, Büyük Doğu’cu görünerek Büyük Doğu’nun mezar kazıcısı vazifesini icra edenler… Bize, Büyük Doğu yolunun gerçek soylu nefesi İbda lâzım!
Üstad’ı ve Büyük Doğu’yu bu istismarcılardan kurtarmadıkça, asıl’ı sahte ve taklitlerin tasallutundan kurtarmadıkça, asıl’a hayat hakkı olmadığını bizzat yaşayarak da görüyoruz.
Ahmet ÖLÇÜLÜ