METİN YÜKSEL GÜZELLEMELERİNİN ARDINDAN

METİN YÜKSEL GÜZELLEMELERİNİN ARDINDAN

Metin Yüksel 23 Şubat 1979 tarihinde, Fatih Camisinin avlusunda vurularak şehid oldu.

Şimdilerde onun arkasından öyle güzellemeler düzülüyor ki, insan iğreniyor.

Ben Metin’i şahsen tanımazdım, yaşım elvermiyor.

Biz Metin’i tanıyanlardan dinledik ve öğrendik, haliyle.

Metin, militan biriydi.

Ve biz de bu militanlığından dolayı sevdik zaten.

Ne demek militan?

Davasının askeri demek… Davası için silâhlı mücadele fikrini taşıyan ve silâhla davasının mücadelesini veren demek.

Evet, Metin bir militandı ve İslâm davasının militanı olduğu için de bir mücahid.

Ama bugün yaşasa ve aynı militan zihniyeti taşısa, aynı eylemlerin altına imza atacak olsa, bugün onun sırtından iktidara gelenler, makamlara gelenler, dün onunla birlikte omuz omuza mücadele etmiş olsa da bugün davayı menfaate tahvil edenler, onu dışlar, ona terörist yaftası yapıştırırlardı.

Neydi o eylemler?

Mesela, kapitalizmin kaleleri olan bankalara karşı bombalı, dinamitli eylemler yapmak…

Bombalı afişler asmak…

Silahlı çatışma yoluyla gençlik içinde ve ülke siyasetinde söz sahibi olmaya çalışmak gibi…

Bugün Metin’in temsil ettiği ruh Adımlar kadrosunda yaşıyor, yaşatılmaya çalışılıyor.

“İlk ihtlâlci ses” olan GÖLGE’nin çağrısına uyan Metin gibi, Adımlar da İslâm ihtilâl ve inkılâbını gerçekleştirme yolunda her türlü silâhla mücadele esprisini yaşatmaya, o şuuru diri tutmaya çalışıyor.

Herkes işinde gücünde, tatlı suda oyun oynar ve göstermelik şovlarla dava adına nefsini pazarlarken, Metin’in temsil ettiği mânâyı yaşatma azim ve kararlılığından dolayıdır ki Adımlar bombalı saldırıya uğradı ve o dönem Metin nasıl kardeşleri arasından yürüyüp şehid olmuşsa bundan üç sene önce de aramızdan şehidliğe yürüyen Ünsal olmuştu.

Bugün Metin güzellemesi düzenler, artık İslâm ihtilâl ve inkılâbını, bunun yolunun da her türlü silâhla mücadeleden geçmekte olduğunu ağızlarına bil alamıyorlar. Hoş, istismar için ağızlarına alsalar bile, yaşadıkları hayat kendilerini yalanlayacak.

Burada bir parantez açalım…

Metin’e karşı farklı yaklaşımlar söz konusu.

O zamanlar Akıncı teşkilâtı içinde yer alıp da sonradan Şiîleşenleri Metin’i de kendileri gibi Şia için mücadele eden biri gibi göstermeye çalışıyorlar ki, Kumandan Mirzabeyoğlu Akıncı kavramını ortaya attığında sene 1975’di ve ortada daha İran devriminin “d”si, Şia’nın “ş” bile yoktu ki Akıncı mücadele Şia gayesiyle olmuş olsun.

Evet, o zamanlar Akıncılar, tüm dünya üzerinde İslâmcı görünen bütün mücadelelerle ilgileniyorlar, onlarla dayanışmaya giriyorlardı ki bu alâkadan hemen yanı başımızdaki komşumuz İran’ın da pay almaması düşünülemez. Zaten o zamanlar Kumandan’ın, dünya genelindeki İslâmcı mücadeleyi destanlaştırdığı şiirleri dilden dilde dolaşıyor ve gençlik bu şiirlerle motive oluyordu.

İşte:

“sen Eritre’desin çocuk
sen Moro’da
sen yıllarca zulmedilensin
Türkistan’da, Azerbaycan’da
Kırım’da
kan denizinde boğulansın Ortadoğu’da
terkedilensin Trakya’da
mahzunsun Kıbrıs’ta
“çığlık içimde düğüm
çığlık gözümde yaş
yitik bir manadır, yanağındaki damla
sen kuyrukçu düzen de parya
bekle çocuğum
uzanıyor namluya öpülesi eller
geliyor başı dik, kan pahası, can pahası
insanca yaşatmak isteyenler
“çığlık içimde düğüm
çığlık gözümde yaş 
bekle çocuğum
yeni bir dünya için 
verdiğim savaş…”

Kumandan’ın bu şiirleri ve GÖLGE ile başlayıp Akıncı Güç dergisinde yayınlanan haberler, Türkiye’deki Müslümanların dikkatlerini dünyanın genelindeki İslamcı mücadeleye çekerken, bu şiirlerin yazıldığı, bu haberlerin yapıldığı, Akıncı kavramının ortay atıldığı bu dönemlerde İran’da daha yaprak kımıldamıyordu bile. Eğer bir tesir varsa, İran’ın Türkiye ve dünyadaki gelişmelerden tesir aldığını kabul etmek ve bu tesirle devrimi gerçekleştirdiklerini söylemek gerekecek. Ki, zaten devrimin ilk yıllarında Tahran radyosunun Türkçe kanalından Kumandan’ın Aydınlık Savaşçıları destanı okunmakta-yayınlanmaktaydı.

Evet, ne Metin, ne de diğer Akıncılar, Şia devrimi için çalışmadılar. Sadece Emperyalizme karşı İran’da İslâmcı bir hareket vardı ve o harekete de dünyanın geri kanlındaki diğer devrimci silâhlı mücadelelerde olduğu gibi destek oldular.  Bu çerçevede destek verilen mücadele ve gruplar arasında İslâm ülkelerindeki sol tandanslı akımların varlığına da dikkat çekmek gerekir ki meselenin dar çerçevede ele alınmadığı anlaşılsın. Mücadele içindeyken sonradan İran’la irtibata geçen ve Şiîleşen kimi unsurların kasıtlı çarpıtmasıdır bu İrancılık…

Metin’i sahiplenmeye dair diğer bir samimiyetsiz yaklaşım da yukarıda ifade ettiğimiz üzere Metin bugün yaşasa, ona terörist diyecek olanlardır. Bunlar da iki sınıf. İlki, daha o günlerden Metin’in mücadelesine karşı çıkanlar ki şimdilerde Metin’e sahip çıkıyor gözükmek işlerine geliyor. Diğer kesim ise dava ve mücadele mütekaitleri…

Bu müteakitler,  dünü anlatır dururlar ama bugün artık mütekaitliğin tadını çıkartmaktadırlar.

Şimdilerde hepsi, Şiîleşenler, mütekaitler ve zaten mücadeleye karşı çıkanlar tek bir çatı altında, menfaat birliğinde birlik oldular.

Onları, Ünsal’ın şehadeti karşısındaki tavırlarından tanıyoruz.

Onlar, “geçmiş zaman olur ki, hayali cihana değer” pazarlamacısı, artık yağlı iktidar sofralarında yer alabilen hacı babalar ve o hacı babaların yolunda gençliklerinde satılan kimi erken pörsümüşler. Nasıl ki, kimileri İran’la irtibata geçti ve neticesinde Metin’i bu irtibatın malzemesi yapmaya kalktıysa, bugün de benzer şey Türkiye’nin içinde oluyor ve muktedirlerle kurulan ilişkiler çerçevesinde, bu iktidardan sağlanan menfaat karşılığı mücadele ve geçmiş iktidara pazarlanıyor. Sanki o mücadelenin gayesi buymuş gibi sunulmaya çalışılıyor. Ve devam eden mücadele ile mücadeleyi devam azmini yaşatmaya çalışanlar ademe mahkûm edilmek isteniyor.

Oysa:

“Gayesine ermemiş savaş, bitmemiştir!”

Gölge, Aydınlık Savaşçıları böyle demekteydi.

Şartların bugünkü pasifist görüntüsü kimseyi aldatmasın!

İslâm ihtilâl ve inkılâbının gerçekleşmesi yolunda, Metin’in açtığı demeyelim de genişlettiği silâhlı mücadele yolu… Ki bu yolu açan GÖLGE, yani Kumandan Mirzabeyoğlu olup, Metin de Kumandan’ın açtığı yolu genişletmiş olan yiğit Akıncılardan biridir ve işte o açılan yol hâlâ kapanmış değil, verdiğimiz şehidlerle o yolu açık tutmaya gayret ediyoruz elhamdülillah.

Kumandan’ın Aydınlık Savaşçıları’nda ifade ettiği gibi:

“ne uzlaşma, ne teslim

ne hiçlik

yalnız mutlak fikirde birlik

yalnız mutlak fikrin iktidarı”

Yazıyı Metin, o meşhur kendi eliyle hazırladığı afişlerde kullanmak üzere ürettiği bir beyti ile bitirelim:

“Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara;

Selâm olsun Allah yolunda savaşanlara!”

A. Baki AYTEMİZ

ŞEHİDLER AYI’NI UĞURLARKEN

 

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: