NEW YORK’LU KADIN: “KOCAMI FETHULLAHÇILARA KAPTIRDIM OĞLUMU ASLA VERMEYECEĞİM!”-4- / Oğuz Gürses (Harun Yüksel)

NEW YORK’LU KADIN: “KOCAMI FETHULLAHÇILARA KAPTIRDIM OĞLUMU ASLA VERMEYECEĞİM!”-4- / Oğuz Gürses (Harun Yüksel)

TAKDİM:

Rahmetli Harun Yüksel Ağabey’in

çeşitli müstear isimlerle yayınlamış olduğu yazıları

sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz:

 

NEW YORK’LU KADIN:

“KOCAMI FETHULLAHÇILARA KAPTIRDIM
OĞLUMU ASLA VERMEYECEĞİM!” – 4 –
Oğuz Gürses (HARUN YÜKSEL)

“Yeni Dünya düzeni”, Şeytan’ın son büyük fitnesi olan “Deccaliyet”se… 

Onun önemli bir ayağı olan Fetullah ve Fetullahçlığın, “gerçek İslâm”ın tam zıddını temsil ettiği de bir hakikat olur… 

O Zaman da, New York’lu Kadın’ın, kocasını Fetullahçılara kaptırdığı için üzülürken de, oğlunu onlara kaptırmamak için direnirken de, –işin aslının farkında olmasa da– kötü bir şey yapmadığı ortaya çıkar… 

*** 
“Hani insan,’Ya çocuğumun uyuşturucu kullanan arkadaşları olursa, çocuğuma musallat olurlarsa’ diye korkar ya, benimki de o hesap. Resmen uyuşturucudan beterler. Eve telefon açıyorlar, ‘Leyla Hanım, bilmem nerede kurban kesilecek, bize yardım etmek ister misiniz?’ diyorlar. ‘Hayır!’ diyorum, ‘Bize katılmak ister misiniz, hayır işi yapacağız?’ ‘Hayır’ diyorum, ‘Niye öyle diyorsunuz, gelin tanışalım, sizi ağırlayalım, bizi yakından tanıyın’ diyorlar. Yine ‘Hayır!’ diyorum. İnanılmaz yüzsüzler, hiç yılmıyorlar. Sinir bozucu olan da şu: Hep terbiye sınırındalar. Ama ben onlarla savaşacağım. Kocamı Fethullahçılara kaptırdım, oğlumu asla vermeyeceğim!” diye konuşuyor New York’lu Kadın ama…

Şunları bilmiyor…

Bir proje ne kadar büyükse, taşeron sayısı da o kadar fazladır… 

O yüzden de Fetullah da, Fetulahçılık da, Fetullahçılar da tek değil… 

Her ne kadar Fetullah bu projenin “dinci kanat”ının” ana taşeronu ise de… 

O’nun yanında kendisine iş ihale edilmiş irili ufaklı alt teşeronlar da oldukça çoktur… 

“Dinci kanat”ta AKP’sinden, DİB’ine… 

Mezhepsizlik fitnesini yaygınlaştırmaya çalışanından, Sünnî memlekette Şia propagandası yapanına… 

Mealcisinden, müteşeyyih/sahte şeyhine… 

Çakma sofisinden, “çıplak/çapkın uyarıcı”sına kadar çok sayıda sapık taşeron… 

“Yeni Dünya Düzeni”nin önündeki son müstahkem kale olan “Ehl-i Sünnet-Gerçek İslâm” kalesini yerle bir etmek için gece gündüz harıl harıl çalışmaktadır. 

Bunların adı Fetullah ve sapık yollarının adı Fetullahçılık olmasa bile… 

Fetullah ve Fetullahçılıkla aynı misyonu ifa ettikleri açık… 

Bu misyonu ifa ederken de, böyle bir hali içlerine sindiremeyen bir çok namuslu-dürüst-vatansever insanın dinden, imandan, İslâm’dan nefret etmesini sağlayarak “karşı taraf”a yeni “eleman”lar sağlanmasına yardımcı oluyorlar… Veya “doğru yol”da yürüyenlerin zihinlerini bulandırarak pusulalarını şaşırtarak yoldan çıkarıyorlar… 
*** 
Bir de onların “karşı taraf”taki simetrikleri/izdüşümleri/gölgeleri var… 

New York’lu Kadın bunları da bilmiyor… 

“Yeni Dünya Düzenin”in “dinsiz-laik kanat”ında olanlar… 

Kendilerine “Liberal, solcu, ateist, laik, çağdaş, ilerici, Atatürkçü/ Kemalist, ilerici” etiketlerinden herhangi birini yapıştırdıktan sonra.. 

Dünyada ve ülkede başka dert yokmuş gibi… 

Kafadan “Gerçek İslâm”a ve onun sembollerine/ değerlerine/ temel prensiplerine saldıranından… Fetullahçılığı veya onun “dinci” türevlerini bahane ederek “Gerçek İslâm”a olan kinlerini bu yolla sinsice kusanına kadar… 

Yüzlerce renk ve tonda yüzlerce isim-cisim adı altında, tek müştereklikleri bu ülkenin dinine imanına, Allah’ına, Peygamberine, mezhebine meşrebine ibadetine, örtüsüne/türbanına, ahlâkına, kültürüne, örfüne adetine, giyim kuşamına dili ve edebiyatına kısaca “hayat tarzı”na ölümüne düşmanlıktan ibaret olan… 

“Yeni Dünya Düzeni”nin “dinsiz-laik kanat” taşeronları da aslında, bu saldırgan halleriyle halkı dinî alanda Fetullahçılığın siyasî alanda AKP’nin kucağına ittiklerinin pekâla farkındadırlar… 

Yoksa 28 Şubat gibi, 1000 yıl sürecek “mutlu bir dinsizlik dönemi” müjdecisi olarak tankları sokaklara sürenlerin bu eyleminden… 

AKP gibi bir “Yeni Dünya Düzeni”nin taşeronu “dinci” iktidar/ eşbaşkanlık/ stratejik ortaklık doğabilir miydi?.. 

Ve o karambolde kendini ABD’nin kanatları altına atan, köylü kurnazı, ezberci, bir küçük emekli TC vaizi; dünyanın en büyük melanet örgütlerinden birinin başı haline nasıl gelirdi? 

Görünen o ki; bunlara, karşılıklı olarak “kötü adam”lık rolleri de ihale edilmiş… 

Birbirlerine karşı Tecavüzcü Coşkun ve avenesi fonksiyonu da ifa ediyorlar….. 

Hani her filmin sonunda seyircilerin alkışları arasında, “esas oğlan” tarafından yakalanıp eşşek sudan gelinceye kadar sopa yiyenler… Kurşunlananlar… Veya filmin ancak son karalerinde ortaya çıkan gerçek polislerin, kelepçeleyerek kodese tıktığı kötü adamlar gibi… 

Baksanıza… 

Adları Fetullah, işlerinin adı Fetullahçılık, kendilerine verilen ad da Fetulahçılar değil… 

Kendilerinin İslâm’la, imanla, Allah’la, Kitap’la, Peygamber’le ve müminlerle hiçbir bağ ve bağlantıları da yok… Hatta çoğu bunların hepsine de düşman … 

Ama Fetullah’a ve Fetullahçılığa ve AKP’ye en büyük katkıyı onlar sağlıyor… İnsanları Fetullahçılığın ve AKP’nin kucağına onlar düşürüyor… Fetullah’ı ve Fetullahçılığı ve AKP’yi onlar meşrulaştırıyor: Halkı denize iterek, bu yılanlara mecburen sıkı sıkı sarılmalarını temin ediyorlar… 

Bunlar gerçek “Liberal, solcu, ateist, laik, Kemalist” filan değiller; sadece etiketlerinde öyle yazıyor… 

Meselâ CHP, Hürriyet gazetesi ve Cumhuriyet gazetesi gerçekten ne? 

Solcu mu? Sosyal demokrat mı? Demokrat mı? Ateist mi? Laik mi? Faşist mi? Kemalist mi? Cumhuriyetçi mi? Miliyetçi mi? Halkçı mı? İlerici mi? Çağdaş mı? Devrimci mi? Liberal mi? 

Ne? 

Konjonktürel olarak emperyalizmin çıkarları hangi kılığa girmelerini gerektiriyorsa o… 

Zaten bir partinin, bir gazetenin, bir kişinin, bir kurumun yukarıdakilerin hepsini birden aynı anda olması mümkün mü? 

“Yeni Dünya Düzeni”nin “dinci kanat”ının dinle, imanla ilgisi nasıl göstermelikse, bunların da etiketlerinde adları yazılı fikir, felsefe ekolü, ideoloji, dünya görüşü ile gerçek bir bağ ve bağlantıları yok… 

Bu etiketleriyle, AB-D emperyalizminin “Yeni Dünya Düzeni” senaryosunda kendilerine düşen figüratif rollerini oynuyorlar… Senaryoda kendilerine hangi rol düşmüşşe, o rolün kılığına giriyorlar… 
New York’lu Kadın’ın işin bu tarafını farkedemediği için, kocasını Fetullahçılara kaptırmanın öfkesiyle, oğlunu da muhtemelen Fetullahçılığın öbür yüzü olan ÇYDD’lere ÇEV’lere SEV’lere kaptıracak ve muhtemelen onlar için “Ben bunların ne niyetle bu hizmetleri verdiklerini bilmiyorum. Bu kadar iyi olmalarının sebebi nedir? Neden ülkenin her yerinde Ataevleri açıyorlar? Bu evlerde niçin kız ve erkekleri birarada yaşamaya zorluyorlar? Neden özellikle alevî, ateist ve Kürt ailelerin çocuklarına burs veriyorlar? Neden özellikle küçücük çocukları, gençleri topluyorlar? Neden bir yandan kuduz bir İslâm düşmanlığı yaparken, öte yandan Hıristiyan misyonerliği yapıyorlar?. Bu kadar parayı nereden buluyorlar? AB, ABD ve kiliseler bunlara niçin para yardımı yapıyor” diye sorular sormayacak…

Onun yerine “bunlar ne iyi insanlar, melek gibiler” diye düşünüp çok sevdiği oğlunu kendi eliyle Fetullahçıların “dinsiz-laik kanat”ına teslim edecek…

Muhtemelen “Ben kimim ki; Laik, çağdaş, Batıcı,AB-D’ci Hürriyet gazetesi benim söylediklerime sayfalarında yer veriyor?” diye de… “Haydi Hürriyet bunu yaptı diyelim: peki aynı röportajı Zaman gazetesi virgülüne dokunmadan niçin aynen iktibas ediyor?” diye de sormayacak…

Halbuki bu iki soruyu sorabilse, sadece bu soruların cevabı bile, Hürriyet’le Zaman’ın, aslında aynı kumpasın değişik maskeler takmış oyuncuları olduğunu ona kabak gibi, apaçık gösterebilirdi… 
*** 
Kumpas çok büyük ve çok karmaşık… Anlaşılması ve aşılması kolay değil… 

Baran dergisi bu yüzden “her kesimin samimilerine”, samimî olarak el uzatıyor… 

Sayfalarını açıyor… 

Tam bağımsız bir ülkede, özgür ve başı dik yaşayabilmek için ihtiyacımız olan “AB-D emperyalizmi ve onun taşeronlarıyla mücadelede millî birliğin” ancak böyle sağlanabileceğini gördüğü için… 

New York’lu Kadın farkında değil ama; kendisinin de, kocasının da oğlunun da bir tek kurtuluş şansı var: Bu mücadeleden samimîlerin galip çıkması.. 

(Son)

 

Kaynak: Baran,  http://entellektuel.s4.bizhat.com/entellektuel.html 3 Şubat 2009

Not: Merhum Harun Yüksel ağabey, Baran dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini Sayın Ali Osman Zor’un yaptığı dönemde kendisi de Baran dergisinin Yayın Kurulu’nda bulunmuş ve yazılarını Baran dergisinde yayınlatmaktaydı.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: