BAŞYÜCELİK DEVLETİ IŞIĞINDA İKİ VARNA KIYASININ ORTAYA KOYDUĞU MANZARA: ASIL VE SAHTE BÜYÜK DOĞU

BAŞYÜCELİK DEVLETİ IŞIĞINDA İKİ VARNA KIYASININ ORTAYA KOYDUĞU MANZARA: ASIL VE SAHTE BÜYÜK DOĞU

“İslam dünyasının bugün derece derece benimsemesi, benimsetmesi ve kavgasını yapması gereken husus, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nı reddetmek; bizim için de buna ek olarak Avrupa Ortak Pazarı’na girilmesine şiddetle karşı çıkmaktır…”

(Salih Mirzabeyoğlu, Başyücelik Devleti, s: 223)

Burada bir tarih muhasebesi bağlamında hatırlamakta yarar var; Varna zaferi… Yıl 1444… Gazi Sultan Murat-ı Sani’nin, tahtı, oğlu Mehmet’e bıraktığını öğrenen Haçlılar ordu hazırlar ve Devlet-i Aliyye üzerine saldırıya geçerler. Gazi Sultan ordusunun başına geçer ve Papa’nın teşviki ile liderliğini Macar Hükümdarı’nın üstlendiği Haçlı ordusunu Varna’da karşılar. Gazi Sultan, bir kere daha Devleti Aliyye’nin gücünü kanıtlamış ve Balkanlarda daimî olduğunu Haçlılara göstermiştir. Bu, Kostantiniyye’nin fethine giden süreçte atlanılan önemli bir eşiktir…

Yine bu muhasebeye ek olarak, mahçup ve belki sancı içerisinde kıvranan hastanın yüz ifadesi ile belirtmek gerekir bugüne düşen Varna’nın rolünü… Yıl 2018… Yer yine Varna… Bu sefer roller değişmiştir. Gazi Sultan’ın torunları ve devamı iddiasında olanlar Haçlı Birliği’ne dâhil olmak ister. “Neden bekletiliyoruz? Niçin alınmıyoruz!” diye yaltaklanırlar.

Son zamanlarda iktidar tarafından dillendirilen, “Büyük Doğu” söylemi ya da kendilerine atfedilen rol ile beraber burada iki Varna hadisesini de göz önünde bulundurarak üzerinde önem ile duracağımız üç fiil vardır; benimseme, benimsetme ve kavgasını yapma. Bu üç fiil iki aşamalı oluş mücadelesinin ilk aşamasını ortaya koyma bakımından önem arz etmektedir. İslâmî bir istikbâal idealini taşıyan her müslüman, her yapı ve ideolojinin bu fiillerin faili olma sorumluluğu vardır bugün. Bu fiiller aynı zamanda asıl ile sahteyi ayırt edecek iki aşamadan ilkinin turnusol kâğıtlarıdır.

Birleşmiş Milletler ya da Mütefekkir’in anlamlandırdığı şekli ile “Domuzlar Diktatoryası” gibi Avrupa Ortak Pazarı’nın ne menem bir belâ olduğu da Başyücelik Devleti’nde ayrıntılı bir şekilde izâh edilmiş, Yahudi-Hıristiyan kırması nitelemesi ile hak ettiği yerde konumlandırılmıştır. Bu konuma haiz tarif ise evvela onların kendilerini, ardından Mütefekkir’in onları nasıl gördüğü boyutu ile ortaya konulmuştur. Onların kendilerini görüşünü ortaya koyarken “Kudüs Yanıyor mu?” isimli eserden alıntı yapan Mütefekkir, “Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun sosyal, kültürel ve ahlâkî dokusuna dair ölçüyü, eserin ana tezi olarak sunuluşuna nazaran veriyoruz” diyerek, bu kırma topluluğun özünü onların bakışına göre tanımlamıştır. “Kudüs Yanıyor mu?”’ adlı eserdeki ilgili bölüm şöyle; “Miladî birinci asrın sonlarında Roma putperestliğini yıkan ve Greko-Lâtin medeniyetinin kapılarını açan “Yahudi-Hıristiyan” hamlesi, bugünkü Batı dünyasının kurucusudur ve şu anda malik bulunduğu Kudüs sembolü etrafında Batı medeniyetinin buhranını şifaya kavuşturacak rüzgâr yine oradan esecektir.” Mütefekkir bu kırma topluluğu kendi dilleri ile tarif ettikten sonra devam ederek, “Görülüyor ki, Avrupa Ekonomik Topluluğu davasında olduğu gibi, dünya, yeni bir Yahudilik-Hristiyanlık ittifakına doğru gidiyor, kurtuluşunu bu yolda arıyor ve böylece yepyeni bir cihan imparatorluğu hayaliyle, bir taraftan komünizme ve öbür taraftan onun tam zıddı İslam âlemine ve bütün tekonoljisi zayıf memleketlere karşı manevi bir müeyyide icadı yolunda ilerliyor…” ifâdesi ile bakışını izâh ederek bir sualin ön hazırlığını yapıyor. Bu ön hazırlığı Avrupa Birliği’nin durduğu yeri şöyle netleştirerek pekiştiriyor; “şimdilik yeni dünya düzeninde liderliği, bir kültürün temel ve çatı görüntüsü altında Avrupa Birliği ve Amerika’nın götürdüğünü, Avrupa’nın rakip kardeş halinde Amerika’nın liderliği yanında durduğunu gösteriyor…” İşte bu netleştirmenin ardından bugünkü Avrupa Birliği sevdalıları, bu sevdayı görmezden gelenleri, işgâl ettiği konumu kaybetme endişesi ile meseleye bigâne kalanlar ve iktidar oluşundan evveliyatı ile AB’ci siyaset biçimi ile mevcut iktidar taifesinin de gözünün içine sokarak can alıcı soruyu soruyor:

“Yahudi-Hıristiyan kırması Ortak Pazar’a, her hakkını onlara bırakmış bir sığıntı olarak giren Türkiye’de bu inceliği seçebilecek gözler acaba kaç tanedir?”

İşte bu soru 90’ların başından, belki de evveliyatı ile Ortak Pazar’ın ilanından ve Türkiye’nin bu pazara dâhil olma niyetini ortaya koyuşundan beri cevap beklemektedir! Bu sorunun cevabı verilmeden benimseme, benimsetme ve kavgasını yapma fiilinin faili olunamaz. Mevcut iktidarın doğumuna ve bugüne kadar uzanan siyasî güzergâhına bakıldığında ne benimseme ne benimsetme ne de kavgasını yapma emareleri görünmektedir. Daha çok yaltaklanma, naz yapma ve pay kapma siyaseti güttükleri anlaşılmaktadır. Mevcut iktidar ve siyasî imajı olan figürün bu sığıntılığı henüz iktidar olmadan önceki yıllara dayanmaktadır. Irak’ın işgâli ve bu işgâl sonrası durduğu yer ise bunun en müşahhas halidir.

İki aşamalı bir oluş mücadelesi olarak belirtmiştim; “biz” olma kavgasının mücadelesinde siyasî plânda karşımıza çıkan engelleri aşma süreci olarak görebileceğimiz iki aşama… AB, ABD, NATO, BM gibi “Biz” olmamızın önündeki mânileri engel olmaktan çıkarma iradesi. Bu lâf veya hamaset işi kesinlikle değildir. Devlet olma şuurunun dışa vurumu ile alâkalıdır ki bu köksüz olmaz. İşte burada meselenin ikinci aşamasını tahlil etmekte fayda var. Zira birinci aşamayı dahi geçemeyenlerin bu aşamada söyleyecek hiç bir sözü olamaz. “Biz” olma iradesi göstermek için ortaya konulması gereken tavrın, benimseme, benimsetme ve kavgasını yapma fiiliyatında olmayanların bu aşamada duracakları yer, ustanın yanında seyre dalmış çırağın durduğu yerdir. Bu aşamayı da Mütefekkir’in şu ifadesi ile mânâlandıralım: “Bunun, başkasının “ol” dediği şeye sadece “olmam!” demekten ibaret aciz bir tavır belirtmemesi için tek tezi de, bizim “Başyücelik Devleti” modelimizdir; yâni, Büyük Doğu-İbda anlayışının otoritesini benimsemek ve hâkim kılmak!..” Bu aşamada, yalnızca Domuzlar Diktatoryası ve Yahudi-Hıristiyan Kırması Ortak Pazar’a karşı olmanın, karşı olduğunu belirtmenin ve bir takım hamasi söylemlerde bulunmanın tek başına bir şey ifade etmeyeceği ve ortaya “Biz buyuz” denilecek tezin de konulması gerekliliği vardır. Yalnızca, “biz BM ve AB’ye karşıyız” demenin de bir acizlik ifadesi olduğunu, bu acziyetin aşılması için “biz” plânını ortaya koymanın gerekliliğini buradan anlıyoruz. Tek başına acizlik belirten bu ifadenin “biz buyuz” tezi ile desteklenmiş olmasının gerekliliğini öğreniyoruz Mütefekkir’den.

Tarih muhasebemizde, “Büyük Fethe” giden yolun son aşamasının asfaltlandığı Varna Zaferi ile bugün tertip edilen Varna Toplantısı kıyası ile girişte belirttiğim husus, asıl ve sahtenin ayırt edilmesidir. Burada asılı, güneş gibi ayırt edici özelliklerine rağmen 2018 Varna’sının 1444 Varna’sı olmadığını görmek istemeyenlerin de bu iki aşamanın ilkinde takılıp kaldığını müşahede etmekteyiz. Buna binaen, “kendisi benimsememiş olanların benimsetme ve kavgasını yapma” fiillerinin faili olma iddiası boş ve lüzumsuzdur.

BM ve AB’yi red ve karşı çıkışın benimsenmesi, benimsetilmesi ve kavgasının yapılması hususu, bu iki yapının doğru tanımlanması ile olanaklıdır. Hem bir iktidara bir ideolojinin taşıyıcılığı ya da ön açıcılığı nispet edilecek, hem de ideolojinin mimarının tarifinin tam zıddı bir siyaset görmezden gelinecek. Yahudi-Hıristiyan Kırması Ortak Pazar düşü kuranların, tarih muhasebemizde mihenk taşı mesabesinde bir hadisenin mekânı olan sembol şehir Varna’da, “Yahudi ve Hıristiyan kırması Ortak Pazar’a her hakkını onlara bırakmış bir sığıntı” olarak tam mânâsı ile girebilmek için can atanların sahteciliği bir kere daha tescillenmiştir. Mütefekkir’in AB tahlil ve tarifinin ışığında iki Varna kıyasının ortaya koyduğu manzara; asıl ve sahte Büyük Doğu’nun bir kez daha tezahür etmiş olmasıdır.

Suat KÜRŞAT

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et