UNUTTURULANLAR VEYA UNUTTURULMAYA ÇALIŞILANLAR -2-
Yazının ilk bölümünde, erkekliğimizi unutturma gayesiyle yapılan “kültür emperyalizmi” kapsamındaki saldırılara değinmiş ve bu saldırının her türlü vasıtayı kullandığını belirtmiştik.
Her türlü yola başvurularak yapılan saldırılar sadece erkeği hedef almadı. Kadın da bu saldırılardan hissesini aldı.
Kadının aklına ve ruhuna yapılan bu saldırılar da çeşit çeşit. Bazen kadın erkek eşitliği adı altında, bazen kadın hakları adı altında vs. sürdü ve sürmeye devam ediyor.
Oysa bizim cemiyetimizde, kadın ve erkek her şeyden önce “insan” olarak var olurlar. Kadın ve erkeğin eşitliği değildir mesele. Kumandan Mirzabeyoğlu’nun aktarımı sayesinde öğrendiğimiz üzere, ünlü yönetmen Tarkovski’nin de ifade ettiği gibi, kadın ve erkeğin farklı rolleri vardır ve mesele o rollerin hakkını verebilmek, yani insan olabilmektir.
Rolünün hakkını verebilen bir kadın, rolünün hakkını veremeyen bir erkekten üstündür. Diğer yandan kadının erkeğe üstün tarafları olduğu gibi erkeğin de kadına üstün tarafları vardır…
Batı, her şeyden önce “insan”ı yitirmiştir. (Tarkovski gibiler de yeniden bulma arayışı içinde.) Aslı yitiren Batı, kadın ve erkeğin rol tariflerini hakikatin hakikatine göre yapmaktan aciz oluşunu eşitlik tekerlemesi ile kapatmaya çalışırken, Batı’nın bu acziyetinin üstünlük zannedilerek modernlik adı altında bize ithal edilmeye çalışılması, aynı zamanda kültür emperyalizmasının da tuzağına düşmek demek olmuştur. (Bugün de güyâ İslâmî ama buz gibi Batıcı bir hayat hükümferma.)
Nasıl ki, şahsiyetli erkeklerin yerine şahsiyetsiz erkekler türediyse, zarafet sahibi, arlı, incelik timsali, sadakatli kadının yerini de kadından başka her şeye benzeyen mahlûklar aldı. Bir kadının şu sözleri gelinen durumun ne denli sıkıntılı olduğunu göstermekte; “Kadınların kocaları veya sevgilileri tarafından öldürülmeleri çok doğal… Çünkü kadınlar haklarını alabilmek için savaş veriyorlar. Savaşta da ölüm olur zaten.”
Oysa mesele savaş değil, kadın ve erkeğin, kendi rolleri içinde insan olma dayanışmasına girebilmeleri. Bu anlaşılmazsa, durum çok daha büyük facialara gebe demektir.
Unuttuklarımız arasında komşuluk ilişkilerimiz de var muhakkak. Nerde o eski komşular, komşuluklar?
“Ev alma komşu al” atasözü de unutulanlar sayfasındaki yerini aldı. Atasözü, “ev al, daha çok al, rant kazan, kira geliri ile yan gel yat”a döndü. Çünkü kapitalizm öyle işledi ki, yanlış iktisat politikaları, yanlış sanayileşme, köyden kente dizginsiz akın, yanlış şehirleşme, ranta dökülen konut piyasası, neredeyse birbirine varis kılınacak zannedilen komşuyu, komşuluğu yerle bir etti.
Yine bir diğer mesele de güven… Ne kadar huzur dolu bir mânâ taşır güven duygusu. Birinin yanında ya da bir toplumun içinde kendini güvende hissetmek… Hemen hemen herkes birbirine önyargı ile bakar oldu. Kimsenin kimseye güveninin kalmadığı toplumlar doğdu.
Unutturulan veya unutturulmaya çalışılan tüm güzel duygular, hisler, hareketler İslâm ahlâkında mevcut. İslâm ahlâkından uzaklaştıkça bu güzel duygular ve hisler de o kadar silinecek, yok olacak hayatlarımızdan. Ve o zaman Allah’ın, “Bu dünyada ve ahirette hüsrana uğrarlar” mealindeki ayetinden pay sahibi olarak, dünya yaşamımızdan hiçbir zevk ve tat almadan hüsran içinde yaşarız.
İnsan nisyan kökünden türemiştir, unutkan demek. İnsan unutkandır da, Allah unutkan değildir, unutmaz. Bari bunu unutmayalım. Allah’ın cezalandırıcı olduğunu unutmayalım. İşlerimizi, inancımızı böyle yönlendirelim.
Bahri AKPINAR