ÇİFTLEŞİRLERDİ VE GAZETE OKURLARDI
Albert Camus, geçen yüzyılın en mühim aydınlarından… İkinci Dünya Harbi ve sonrasında, o ve arkadaşlarının varlığı Batı’nın kendi iç buhranını ifadede mühim bir rol oynamıştır. Baştan sona ironik bir dokuyla örülmüş, karamsar ve sert bir eleştirel roman olan DÜŞÜŞ adlı eserini ilk olarak 1956 senesinde yayınlamış. Orada diyor ki:
“Bazen geleceğin tarihçileri, bizim için ne söyleyeyecekler diye düşünürüm. Çağdaş insanı tarif etmeleri için bir cümle yeter: ÇİFTLEŞİRDİ ve GAZETE OKURDU.“
Bu satırların üstünden 60 küsür sene geçmiş… Bugünün çağdaş insanına gelince… Ne acıdır ki, artık okuyacağı, okuduğuna değecek bir gazetesi bile yok. Geleceğin tarihçisi, bizim için de sanırım şunları yazacaktır:
“Akıllı telefonuyla oynamaktan ve sosyal medyada oyalanmaktan çiftleşmeye bile vakit bulamaz ve sanal tatmin yolları arardı.”
16.09.2018
******
GORKİ ARAMIZDA
Hayır, başlığa aldanmayın… Bolşevik Devriminin ilk yıllarında ünlenen Serapiyon Kardeşler adlı edebiyat grubunun üyelerinden, dilimize bazı romanları da çevrilmiş Konstantin Fedin’in aynı adı taşıyan biyografi/hatıra türü eserinden söz etmeye hiç niyetim yok. İlla Gorki hakkında bir kitap önerecek isem okuduklarım içinde en güzeli, Vladimir Pozner isimli bir muharririn kaleme aldığı ve bundan 45 sene önce, çevirisi dilimizde sadece bir kez basılan Gorki’nin Yaşamı adlı kitaptır. Gorki’nin Tolstoy’dan Anılar adlı eserini yazarken kullandığı stilin bir benzeriyle onu anlatmıştır. Kesik kesik, anları zapt ederek… Fakat ne bu kitabı, ne de diğerini önermek niyetiyle başlamadım bu satırlara. Öyleyse niye Gorki Aramızda?
Ünlü romancının “bir yazar” olarak doğuşunun bugün 126. senesi olduğunu bir tesadüfle öğrendim. Bilgiyi veren ise “Türkçede Rus Edebiyatı” denilince belki ilk akla gelen mütercim olan Hasan Âli Ediz:
“Tiflis’te çıkmakta olan “Kafkas” gazetesinde, 1892 yılı 25 Eylülünde, Makar Çudra adlı ilk öyküsü yayımlandı. Gorki’nin yazarlık yaşamına atılışının başlangıcı olarak bu tarih kabul edilir.” (Gorki, Seçilmiş Öyküler, Cem Yayınevi, 2012, Sayfa:10)
“Yayınlanan ilk hikâye” denilince kimsenin aklına acemilik gelmesin. Gorki yazdıklarını yayınlamaya 24 yaşında başlamış olsa da, 40 yıllık üstat gibi girmiştir edebiyat âlemine… Onun edebî çizgisinde -tür değil de- kalite açısından neredeyse tekâmül yok gibidir. Nitekim kimilerine göre en unutulmaz hikâyeleri bu ilk yazdıklarıdır ki, şahsım adına pek farklı düşündüğüm söylenemez. Bir başka ünlü Rus edebiyatı çevirmeni Ataol Behramoğlu’da, Yaşanmış Hikâyeler adlı Gorki seçkisine Makar Çudra ile başlamış ve iyi de yapmıştır.
Evet, Maksim Gorki, bundan 126 sene önce biz edebiyatseverlerin dünyasına bir yazar olarak katıldı ve mutfağının ilk lezzetlerini damak tadımıza sundu.
Fakat onu hatırlamamın bir başka sebebi daha var. Bu ünlü yazarın aşağıdaki satırlarını, çetin hayat şartlarının soğuk ve alaycı bir çehreyle kendisine dil çıkarmasını babalık gururuna yediremeyen İsmail Devrim isimli babanın bu küstah ve umursamaz hayata verdiği trajik cevabın anısına, onun için paylaşıyorum:
“Açık bir sesle, tane tane, “Ne aşağılık bir hayat!..” dedi.
Fakat bir yakınma değildi bu. Bir yakınma için fazla umursamazlık vardı bu sözlerde. Bir insan, aklı yetebildiğince düşünmüş, belirli bir sonuca varmış, sonra yüksek sesle açıklamıştı bunu. Karşı çıkmak gereksizdi.
Sonra yeniden, bu kez usulca ve düşünceli bir tavırla, “Bari geberip gitseydim…” dedi.
Sözlerinde yine en ufak bir yakınma izi yoktu. Bir insan kendini irdeliyor, hayatı düşünüyor, onun alaylarından ve aşağılamalarından korunmak için “geberip gitmek”ten başka yol kalmadığı sonucuna varıyordu soğukkanlılıkla.
Hayat karşısında böylesi bir yalınlık ürpertti beni. Biraz daha susarsam ağlayacağımı hissettim. (…)
Bu sözler, okuduğum ve okumakta olduğum bir sürü parlak kitaptan daha çok etkiliyordu beni. Çünkü ölmekte olan bir insanın can çekişmesi en yetkin, en ustaca ölüm tasvirlerinden çok daha doğal ve etkileyicidir.”
(Maksim Gorki, Yaşanmış Hikâyeler, Can Yayınları, Mart 2013, Bir Kere Sonbaharda adlı hikâyeden.)
Bu satırların üstüne, ilk başlıkta adı geçen Albert Camus’ya bir kere daha dönüp, onun “intiharı” niçin felsefenin en temel meselesi olarak ele aldığının altını çizeyim mi? Dedim ama gerek yok. Çünkü Gorki’nin de yazdığı gibi, “bir insanın can çekişmesi en yetkin, en ustaca ölüm tasvirlerinden çok daha doğal ve etkileyicidir.”
25.09.2018
Gökhan YAMANGÜL