YERALTI KAYNAKLARIMIZIN İŞLETİLMESİ

YERALTI KAYNAKLARIMIZIN İŞLETİLMESİ

Türkiye’de sorun kaynak yetersizliği veya bu kaynakların işletilip işletilmemesinde değildir. Sorun, bir yönüyle kaynaklara yaklaşım tarzı ile de ilgili. Yani “eşya ve hadiselere yanaşan insan şuuru”yla.

Bir ülkenin yer altı ve yerüstü kaynakları, o ülkenin bütün vatandaşlarının üzerinde eşit haklara sahip olduğu ortak malıdır. Devleti yönetenler, hükümet edenler, halktan aldıkları geçici yetkilerle bu kaynaklar üzerinde vekâleten tasarruf hakkına sahip olurlar. Ülkemiz gibi “şeklî demokrasi”nin uygulandığı yerlerde; algıların medya silahıyla yönlendirilerek belirlendiği ve işlerin liyakate değil, “hükmedenlere yakın olma”ya dayandığı ülkelerde milletten alınan “vekâleten tasarruf hakkı” da, olması gerektiği gibi işletilmiyor.

Oysa, sadece Gümüşhâne’deki altın rezervi Anadolu’ya 100 sene yeter…

Bununla beraber Meclis Araştırma Komisyonu’nun 2010 tarihli 781 sayfalık raporunun 18. sayfasındaki bölümünde aynen şöyle denilmektedir: “Ülkemizde bilinen jeolojik mermer rezervi 2 milyar metreküptür.” Bu da 20 milyar ton üzerinde mermere tekabül etmektedir. Mermerin ton fiyatının 1000 dolar olduğu varsayıldığında, bu rezervler 2 trilyon doların üzerinde bir kaynağı oluşturmaktadır. Ülkemiz dünya mermer rezervinin % 40’ına sahip olmasına karşılık, bu potansiyelin ancak % 1’lik kısmını kullanabilmektedir.

Türkiye’de altı farklı üniversitenin öğretim üyelerinden oluşan bir ekibin Erenler bölgesinde mermer rezervi araştırması yaptığını, yaptıkları araştırmalara göre 500 milyar dolarlık mermer rezervi olduğunu, sadece Erenler bölgesinde 1000 (bin) yıl yetecek, Türkiye’nin iç ve dış borcunu kapatabilecek çapta rezervi bulunduğu ifâde edilmiştir.

Türkiye’de Karadeniz’de yaklaşık 10 milyar varil üretim yapılabilecek petrol rezervi de söz konusu…

Ayrıca bilindiği üzere Türkiye, tek başına dünya Bor madeni ihtiyacını 500 yıl karşılayabilecek rezervi elinde bulunduruyor.

Türkiye’de, Türk halkına kaynak yok; ama özelleştirmelerle sözde yerli taşeron aracı firmalar üzerinden veya direk İngiliz, Amerikalı, Kanadalı, Çinli ve sair şirketlere bu kaynaklar sınırsızca açılmaktadır.

İktidarın dışa bağımlılık konusunda, nükleer enerji örneğinde olduğu gibi Rusya’nın ülkemizde Nükleer Santral sahibi yapılmasının “millî enerji” olarak sunulmaya kalkıldığı da ifâde edilmektedir.

Türkiye’nin genel enerji dengesi ile ilgili, enerji ithalât faturası 2002’de 9,2 milyar dolarken, 2014 yılı itibariyle 55 milyar dolara çıktığı belirtilmiştir.

Mesele hükmedenlerin bağımsız olup olmaması değil, gerçekten millî tezatsız bir bütün fikir etrafında politikalar üretme dertlerinin -tam bağımsızlık budur- olup olmamasındadır.

Bu toprakların işletildikçe sonsuz hayat vadeden en büyük kaynağı, millî ve bağımsız tek dünya görüşü olarak İBDA’dır.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: