ŞEHADET ŞUURU VE MÜSLÜMAN ÂLİM
İlahiyatçılar dini bir sosyal bilim gibi alıyorlar. Din âlimi diye dini konular üzerine malumatfuruşlukta ileri gidene diyorlar. Zaten dine yaklaşım biçimlerini son yıllarda büsbütün ABD ve İngiltere’den tahsil ediyorlar. Müslüman olmadan ilahiyatçı olmayı öğrenip geliyorlar.
En basit bir dindarın olabilip de bunların olamadığı şey budur. Bir zamanlar böyleleri Marksist cenahta türeyince Mahir Çayan onlara “Sizler marksolog olabilirsiniz ama marksist olamazsınız” demişti. Benzer durum: Bunlar değme birer teolog olabilirler ama bir Ünsal Zor olamazlar.
İmanın ne demek olduğunu ve onun zevkini bir Ünsal Zor gibi yaşayamazlar. Şehitlik nimetinden ebedi mahrum kalırlar. Bunlar Allah’a alacaklı olarak yöneliyor, dinden kendi menfaatine tırtıklıyorlar. Oysa Ünsal Zor daima borçlu, can borçlu, kan borçlu, baş borçlu olarak bakardı.
Bugün bu teologları tanıyıp bir şehidi tanımıyorsanız, bunun ayıbı sizindir, onun değil. Belki en çok bizimdir. Dilimiz az çok döndüğü halde onu yerince anlatamamışızdır. Ama en çok yine sizindir. Belki biz anlatırken sesimiz az çıksın diye teneke çalmışsınızdır.
Benim şunca yıllık hayat tecrübem, kavga tecrübem, ilim tahsili tecrübem delalet eder ki, hiçbir İslâm teologu bir İslâm şehdinin tırnağı olamaz. Çünkü İslâm teologları “imân”ı hiç tanımazlar, “zevken idrak”ın ne olduğunu bilmezler, şehitlik nimetinden de daima mahrum kalırlar.
Allah Resûlü, ilim yolunda deryaları dolaşan sahabelere “size kocakarı imânı lâzım” buyurmuşlardır. İmânın en basit şekli… İnsanlar onu mücadelenin içinde aramazlar da kitap sayfalarında kaybederler. Hâlbuki imân olduğu yerde mücadele vardır, fedakârlık vardır, şehitlik vardır.
İslâm bir sosyal bilim değildir. Bir ticaret vasıtası da değildir. Bir kariyer vesilesi hiç değildir. İslâm imânın olduğu yerde vardır, yani kavganın olduğu yerde, yani şehadetin olduğu yerde, yani Ünsal Zor’un olduğu yerde…
Selim GÜRSELGİL