KÜÇÜK AMERİKA SUÇLU ÜRETME DÜZENİ

KÜÇÜK AMERİKA SUÇLU ÜRETME DÜZENİ

Suç nedir, suçlu kimdir?

Suç, Mutlak Fikre zıt düşmek, suçlu da zıt düşen…

Bu açıdan bakılacak olursa, mevcut rejim bizzat suçlu. Balık baştan kokar. Mutlak Fikre uygun düşmeyen bir nizam, toplumdaki suçun baş üreticisi ve şahısların suça savrulmasında baş müsebbib.

Hâl böyle olunca da toplumda suç ve suçlu patlaması yaşanması da kaçınılmaz.

Nitekim Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) nüfusuna oranla dünyada en fazla mahkûma sahip olan ülkeleri açıkladığında, Türkiye, Amerika’nın ardından nüfusuna oranla hapishanelerinde en çok tutuklu bulunan ülke konumuna gelmiş.

Habere göre, 2018 verilerine göre her 100 bin kişiden 655’ini hapishanesinde tutan ABD listede birinci sırada. Her 100 bin kişiden 287’sini hapishanelerinde tutan Türkiye ise listede ikinci sırada bulunuyor. İsrail ise 265 kişi ile üçüncü sırada bulunuyor.

***

Ben cezaevine girdiğim 90’lı yılların ilk yarısında ortalama her bin kişiden biri hapisteydi. Sonra, onca af çıkmasına, infaz kanunu değiştirilip onca insanın denetimli serbestlikle salıverilmesine rağmen şimdi rakam 300 kişiden bire yaklaşmış durumda.

Yani suç patlaması…

Yani üç katı daha fazla…

Daha o zamanlarda bile o günkü rakamlar yeterince ürkütücüydü ve Kumandan Mirzabeyoğlu, devletin güvenlik harcamaları sebebiyle batabileceğini söylemişti. Düşünsenize, dün, her bin kişi cezaevinde bir kişiyi besler, bakarken, şimdi bu üçyüz kişiye kadar düşmüş durumda. Sadece cezaevindeki tutuklu maliyeti fert başı 3 kat artmış oluyor. İşsizlik ve yoksullukla mücadele derken, yatırımlara aktarılması gereken kaynaklar nerelere sarf ediliyor! Bu üçyüz kişinin tamamı da çalışan değil, çocuklar, işsizler vs de göz önüne alındığında, neredeyse her yüz çalışana bir tutuklu düşecek. Bu tablonun devamının imkânı yok.

Şu anda karşımızda her şeyi çok iyi yaptığını iddia eden, kendinden öncekilerin yanlışını yapmadığını ileri süren ama neticede suçlu oranını üçe katlamayı başaran bir iktidar başarısı var karşımızda. Hem tekrarlayalım, birçok kişi, Rahşan aflarıyla, denetimli serbestlikle bırakılıyor olmasına rağmen. Yani benim cezaevine girdiğim dönemdeki şartlar uygulanıyor olsa oran daha da artacak ve belki de Amerika’yı da geçmiş olacaktık.

Bizdeki aflar ve denetimli serbestlik de cezaevlerinde yer olmadığından getirilmedi mi? Dünyanın en büyük cezaevi komplekslerini, adliye binalarını yapmakla övünecek hâle geldik. Utanılacak yerde, övünüyoruz…

Felaket bir çöküş yaşanıyor. 50 bin uyuşturucu satıcısı varmış cezaevlerinde ve uyuşturucu buna rağmen hâlâ büyük bela. Çünkü suçla sadece polisiye tedbirlerle başa çıkılmayacağını bilmiyorlar. Veya her meselede olduğu gibi suçla sadece polisiye tedbirlerle mücadele edilemeyeceğini kulaktan dolma duymuşlar ama nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Kürsülerde nutuk atarken, onu babam da bilir cinsinden doğruları her meselede olduğu gibi bu meselede de tekrarlamakla meseleyi çözebileceklerini zannetmeleri de aslında bir şey bilmediklerinden. Bal demekle ağız tatlanmıyor.

Herşeyden önce karar alanla karara muhatap olan arasında bir ortak nokta kuracak bir sistem.

Mutlak Fikre uygun bir sistem…

Yoksa, devlet çökmeye mahkûm.

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyoruz ya, insanın yaşayabileceği iklim de Mutlak Fikir sisteminden geçiyor. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın demekle ne insan yaşar, ne de devlet. Bilakis, en büyük yıkımlar, bu sözde hikmet yumurtlama gayretkeşliğinden gelir. Bu gayretkeşlik, hikmetin gerçeğine düşman ve gerçeği örtücü keyfiyetiyle, dıştan saldırıcı küfürden daha tehlikeli bir iş yıkıcılık kuvvetini haizdir.

Meseleleri on başı kültürü seviyesinde konuşmayı bırakmak, “Eyy CHP!” diyerek hiçbir şeyi çözemeyeceğimizi idrak etmekten de öte bu desteksiz atışların meseleleri çözmek yerine çözememiş olmanın paravanı olarak kullanıldığını görmek durumundayız.

Mühür İbda Mimarından; dedi ki:

“Doğru düşünce olmadan, doğru düşünce faaliyeti olmaz.”

A. Bâki AYTEMİZ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: