FARELER VE İDEOLOJİLER
Hayvan davranışlarını araştıran ve deneyler yapan John Calhoun, 2. Dünya Savaşı sonrasında bir dizi fare deneyine başlar ve yıllar içinde bunu geliştirir. Tafsilat için linkteki videoyu tavsiye ederiz.
Calhoun’un “25. Evren” deneyi.
Başka da çokça video veya yazılar var bu deney hakkında, meraklıları oralara da göz atabilir.
Evet, ibretlik bir fare deneyi.. Her türlü imkânlar, ve belki onlar için “İDEAL” olacağı düşünülen bir yaşam standardı sunulduğu hâlde, tabiattan ve tabiatlarından kopan ve her türlü rahata ve imkânlara rağmen büyük yıkımı yaşayan, tabiri caizse mayası, mizacı, seciyesi, fıtratı bozulan farelerin şaşırtıcı akibetleri… Ve yine tabiri caizse, rahatlık batmış dedirtecek türden bir bozulma hikayesi. Dikkatle seyredelim…
Artan dünya nüfusu, çarpık kentleşme ve bunun nereye varacağı gibi konu ve sorularla yola çıkıyor ve kendisini de çok şaşırtan, çok daha farklı sualler sorulacak ve derin cevaplar bulunacak sonuçlara ulaşıyor Calhoun. Ve neticede o da işin içinden çıkamıyor. Dilinde bir kaç iyi temenni ile ama kafasında bin bir sual ile…
“Artan NÜFUS ve azalan PAY”… Tarih boyunca yaşanan tüm savaşlar, göçler, ihtilâller, teknik ilerleme vs her şeyin sebebi olarak açıklanır hep. Modern bazı akımlar, çeşitli ideolojiler böyle yaklaşıyor tarihe ve hayata… Tüm ferdî veya ictimai hadiseleri, kaynaklar ve paylaşımı ile izâha kalkışıyorlar… Ama hakikat öyle değil işte!..
Değil fareler, günün birinde çekirgeler kadar çok bile olsa insanlık, Allah’a kullar olarak ve O’nun hükümlerine tabi olarak, tabiat ve birbirleriyle sulh ve ahenk içinde yaşayabilirler. Hakk’ın emir ve nehiyleri terk edilir ve Hakk’ın halk ettiği fıtrata ters düşülür ise yeryüzünde sadece iki kişi bile kalsa, yine de ikisine dar gelir ve hadde tecavüzde ve zulümde bulunur hükmü çiğneyen ve fıtrata ters düşen taraf. Ve Kabil Habil’i katleder…
İnsanı ve kâinatı mâneviyatsız ve sadece maddiyât ile; sadece ÜRETİM-TÜKETİM, emek-ekmek, kâr-zarar vs ile kısacası İŞKEMBE veya UÇKUR ile veya da BİLGİ-BİLİM-İLERLEME-BAŞARI ile açıklamaya çalışan her ideoloji batıldır. Komünizm, Sosyalizm, Faşizm, Kapitalizm, Demokrasi, Pozitivizm, Naturalizm, Sekülerizm, Ateizm, Feminizm vs tüm beşer ürünü nizâm ve fikirler, izmler, ideolojiler kör topal, batıl ve zalimdir. “Emr”e de “Halk”a da yani “Şeriat”a da “Hilkat”e “Fıtrat”a da terstirler. Eşyâyı, “Ekini ve Nesli” yani “Âlemi ve beni Ademi” ifsad ederler..
Bu ibretlik ve hakikatli deney üzerine daha çok şey yazılabilir…
Bilâteşbih; insanoğlu da buradaki gibidir bazı; yani adavet ve zulümde belki çoğu kez sebeb-i vesile kaynakların paylaşımı gibi görünse de asıl sebep varlık-darlık meselesi değildir. Çatışma ve yıkım; ifsad olan FITRAT ve kaybedilen DEĞERLER ile ilgilidir.
Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” kitabı başta olmak üzere, Jack London’un “Beyaz Diş”i ve daha bir çok mütefekkir ve yazarın kitabını ve çeşitli filmleri, sanat eserlerini aklıma getirdiği gibi; Erich Fromm’un “insanoglunun tabiattan kopması” ve “özgürlük” konulu bazı görüşlerini, ve “Cennetin Doğusu” filmini de hatırlatıyor bana bu deney.
East of Eden… Her türlü imkânları olduğu hâlde iki kardeşe dar gelen dünya… Biri sürekli takdir görmüş, sevgi ile güvenle şişirilmiş; diğeri ötelenmiş iki kardeşin hikâyesi…
Tabiî ki meşhur “Fareler ve İnsanlar”ın da yazarı olan Steinbeck ve diğer batılı Hristiyan veya Yahudi asıllı yazarlar; Habil-Kâbil kıssası gibi çeşitli kıssaları ve tüm diğer teolojik meseleleri, hep içinde büyüdükleri toplumun dinine, muharref kitaplarına göre değerlendirip, romanlarında da o bakışla çeşitli olumlu veya olumsuz atıflar yapmışlardır. Biz bütün o muharref dinlerdeki batıllardan da onlarla birbirinden beslendikleri zıtları olan dinsizlik batıllarından da berîyiz. Hakiki kıssa, İslâm kaynaklarında geçen neyse odur.
Esasen Batı’da avamın buhranı kadar bazı Yahudi veya Hristiyan asıllı Ateist, Deist, Agnostik, Naturalist vs aydınların buhranını da konuşmak lâzım. Bilhassa sanayi devriminden günümüze kadarki yazar, sanatçı, bilim adamı vs aydın zümreyi…
Erich Fromm dedik mesela. Yahudi asıllı ama ateist… Jack London Hristiyan asıllı ateist ve evrimci diye biliyorum… Çok var böyle…
Muharref kitapların tevhide ve fıtrata ters, zalim, sapkın haberlerini, hikâyelerini, hurafelerini, ve sadist veya mazoşist felsefelerini reddederken, ‘böyle tanrı olamaz’ diyerek adeta, yaradanı da reddeden aydınlar… Nietzsche gibi… Hakeza diğer bir çokları gibi…
Mesela Nietzsche; çileci ve cebriyyeci bir din anlayışı ile Hristiyan halklarının zulümle sürü gibi güdülebildiğini görmüştü ve bu sömürüden tiksiniyordu. Yanlış hatırlamıyorsam, aynı şahsın İslâm ümmeti hakkında ise hayranlık ifade eden sözleri var. Kilise tarafından aforoz edilen Tolstoy ise deist diye bilinmektedir. O da İslâm medeniyetine hayrandır. Hatta bazıları ahirde İslâm olduğunu dahi söylerler. Bizce meçhul bu tabi. Fakat şurası malûmdur; Tolstoy hurafeci ve zalim ve sömürücü bir dine tavır alırken Nietzsche gibi ateizm çukuruna düşmemiş, faturayı doğrudan kiliselere ve saraylara kesmiştir.
Hastalıklı zıtlar birbirini iter. Birbirini doğurur. Ve dahi birbirinden beslenir. Skolastik ve dogmatik muharref dinler ile seküler ve septik paranoyak ateizm bir madalyonun iki yüzü gibidirler… Kiliseler ve sinegoglar ve beraberindeki saraylar, senatolar ,zenginler, elitler vs, ateizme çalışıyor adeta… (Laik tuğyan asrı olan asrımızda, yani bizim ortaçağımızda, İslâm memleketlerine çöreklenmiş, daha doğrusu tavzif olunmuş rejimler ve elitler ve yanlarına aldıkları sözde müslüman din adamları da aynı şekilde ateizmi besliyorlar).
Bilhassa Rönesans, Reform, sözde Aydınlanma, Fransız devrimi ve Laiklik, Sanayi devrimi süreçleri iyi incelenmeli. Hepsi birbirinin devamı mahiyetinde hadiseler…
Bu, Batı aydınlarının hurafeci ve sömürücü ve zalim dinlere karşı tavır alırken dinsizleşme süreci kadim Yunan ve Roma’ya bir dönüş gibi oldu. Sanayi devrimi sonrası elektrik, elektronik ve atom çağına girilirken de artan ateizm ve türevleri ile devam etti bu ayrışma…
“Neden acaba İslâm medeniyeti Atlantik’ten Pasifik’e dinle altın çağlarını yaşarken biz dinle ortaçağımızı yaşadık, bir sürü iç savaş ve doğuya Haçlı seferleri ile binbir çeşit zulüm ettik? Onlar dinle ihya oldukları ve nice keşiflere imza attıkları hâlde biz ise ancak dinden sıyrıldıktan sonra akla bilime yelken açabildik? Onlar dinle mağribden maşrıka bir aile olabilirken biz din ile ahlaksız ve param parça ve sapkın iğrenç bir hayat içinde olduk?” diyenleri olmuş mudur, bu ve benzeri soruları soranları olmuş mudur, hangileri böyle bir sorgulama yapmış, bunlar üzerine kitaplar yazılmıştır; yazılacaktır da…
Evet, adeta Sadist Yahova anlayışı olan Yahudilik ve adeta Mazoşist bir Jesus anlayışı olan Hristiyanlık hurafâtı arasında sıkışan bir kısım Batı’lı aydın zümresi yazık ki İslâm ile müşerref olmamış, bazı cihetleriyle Kiliseden beter bir yere düşüp dinsiz olmuşlardır. Bazen de beraberinde Sosyalist olmuşlardır.
Sanki; Hurafeci Dinin Dogmatik Skolastik sömürü, zulüm ve sapkınlık zindanından firar için bir çıkış arayıp, tüneli gördükleri zannıyla koşarken Sekülerist Septik Ateizm çukuruna düşmüşlerdir. Yani bunu vicdan ve ahlâk sahibi olanları için diyorum bilhassa…
Ayrıca bu yazar, sanatçı ve bilim adamlarının bir çoğunun da ya ekonomik ya psikolojik problemleri olan ebeveynlerinin olduğu ve çeşitli suretlerde travmatik denecek türden bir çocukluk yaşadıkları göze batıyor… Ateist vs olmaları; sadece dini kullanarak halkları ezen devletlere ve zenginlere ve sadist veya mazoşist vs saçma sapan bir tanrı anlayışı olan din çevrelerine bir tepki ve intikam değil, aynı zamanda ailelerine de bir öfke patlaması ve isyan gibi…
Mesela, Jack London’un babasının kim olduğu kadimden beri tartışmalı imiş; düşünün, şöyle bir ortamda büyümüş, o doğunca anne intihara kalkışmış ve geçici olarak akli dengesini yitirmiş, bir süre başka bir kadın bakmış Jack’a. İlk olarak o bakıcı kadını anne bilmiş yani, epey bir zaman sonra annesi düzelip biriyle evlenince yanına almış tekrar ve Jack seneler sonra, annesinin, “baban o” dediği adama mektup yazıp sorunca, adam onu reddetmiş vs… Ayrıntıları merak edenler biyografisini araştırabilir. Veya mesela, Steinbeck, Cennetin Doğusu kitabında neden acaba kendi ailesini de temsil ettirir karakterlere? Bildiğim kadarıyla Erich Fromm’un anne ve babasının ciddi ruhsal sorunları varmış… Devrinin vahşi ve kirli Avrupa savaşlarına bir tepki de olan Medan Geceleri’nin baş yazarı Naturalist Emile Zola’nın çocukluğu da pek sağlıklı sayılmaz… Bu bahis uzar gider; bu da başka bir makalenin konusu olsun.
Görülen o ki, bu tür, aslen Yahudi veya Hristiyan, şahsen dinsiz olan yazarların, dinler hakkındaki fikirleri aslında bir öfke, isyan ve intikam duygusu taşıyor, ve aslında, sadece havraya, kiliseye ve dinle zulmü meşrulaştıran ve halkları sürüleştiren devletlere ve zenginlere değil, aynı zamanda o devletlere ve dinlere tabi birer fertler olan o sorunlu anne ve babalarına da hem bir öfke ve hem belki acıma ve hem de kadere isyan taşıyor gibi…
“Allahualem” diye bağlayalım da, “kalp ve niyet okuyucusu” psikanalistlerden olmayalım…
Yahudi asıllı ateist Freud’un tanrıya, dine, ahlâka, aileye ve babalara açtığı adı konmamış savaşın sebebini de buralarda ararsak, onun psikanalizm dediği kılıç dönüp onu da kesmiş olur… Çok da yerinde olur…
Tıpkı bilimi ve çeşitli deney ve gözlemleri din aleyhinde kullanmada yarışan ideolojilere, iş bu 25. Evren deneyinden, böyle üzülecekleri sonuçların çıkmış olması gibi…
Bu bahis ve örnekler, yani dinsiz aydınların dinlere olan nefret ve öfkelerinin sebepleri ve sonuçları konusu uzar gider, yine bu da başka bir makalenin konusu olsun… Haddi zatında çeşitli yazılarımızda uzunca izah etmiştik…
Evet, başlıktaki konuya yani 25. Evren adlı fare deneyine dönelim artık;
Bilâteşbih, ama bazı cihetlerde bazen bazı insanlar da bu fareler gibidir işte;
Gördüğümüz gibi, fareler yokluktan değil adeta bolluktan ve ütopik bir komün veya demokrasi hayatından dolayı asimile ve yok olmuşlar… Proleterya âşığı Komünizm ve Sosyalizmin ütopya ve timsah gözyaşlarına aldananlara da çıkacak dersler var burada aslında… Yine, bir grup farenin aşırı sosyalleşmesi, ve gitgide sadistleşmesi, tabiri caizse edebi yitirip ahlâksız ve hukuksuz bir şekilde asimile olmalarına, azmalarına mukabil, diğer bazıları da kolonideki bu gidişattan sakınmak adına belki de, aksi yönde, aşırı bireyselleşme ve içe kapanma sonucu asimile olmuşlar… Teknoloji bağımlısı yalnız modernist insana da ibretlik bir ders çıkar buradan… Ve burası çok önemli işte; aile mefhumu ve sosyal ve cinsel roller yok olmuş ve yıkımı beraberinde getirmiş…. Buradan da feministlere ve kendilerinin truva atı ve mayın eşeği oldukları sevgi pıtırcığı lgtbilere de okkalı bir tokat gelmiş… Ve kendi hâline bırakılan sürünün vahim sonu; demokrasi’ye de bir acı gülücük atmış bu deney sanki..
“Bu bir fare deneyi sonuçta” diyebilirler belki. Bizim için böyle deneyler, bazen istifade edilebilir şeyler olsa da bu bilimperest ideolojiler için kutsaldır. Ve kutsalları kendilerini çürütüyor görüldüğü gibi…
Bu arada, “hocam neredeyse bütün izmlere ve daha çok da sola Sosyalizm ve Komünizme vurdun yine, ya Kapitalizm?” denecektir şimdi. Ona dair de başka bir makalemizde gerekenleri yazmıştık:
Film İçinde Film başlıklı makalemizde, bahsettiğimiz Beyaz Diş, Cennetin Doğusu filmi vs kitap ve filmleri ve sömürgeci Kapitalist Avrupa-Amerika medeniyetinin buhranlarına ve fesadına da temas etmiştik, tavsiye ederekten son bir kaç nasihatla bitirelim;
Hiç bir batıl başka bir batılı, hiç bir ifrat bir tefriti, hiç bir zulüm başka bir zulmü meşru kılmaz. Birbirinden beslenen bu hastalıklı kutuplar insanlığa huzur getiremez.
Muharref dinler veya dinsizlik, Komünizm veya Kapitalizm, Kinikler veya Kireneler, Skolastikler veya Sekülerler, Dogmatikler veya Septikler… Maskülenler ve Feministler… Şamanistler ve Zerdüştiler… Diktatörlük veya Demokrasi… Hakeza birbirlerinden beslenen bütün diğer batıllar…
Son olarak; sen fare değilsin! Kendisi de sen gibi mahlûk olduğu hâlde bir başka beşerin, senin için idea-ideal-ideoloji tayin etmesine müsade etme!
Levent AKINCI