FEZA-SEMA
Şimdi arkadaşlar, ukalalık gibi görmeyin ama, benim bazı radikal iddialarım var. Bunlardan biri de 2001’de Kartal Hapishanesinde yazdığım Tiyatro Bitti kitabından bu yana şudur:
-“Sema ve feza aynı şeyler değildir!”
Pek yankısı olmuyor tabii bu tür düşüncelerin. İslamcılar bile abartılı buluyorlar. Çünkü yüzlerce yılda birikmiş bazı kanaatler var, onları söküp atmak o kadar kolay değil.
Mesela, Kopernik Devriminden önce insanlar sadece “sema”yı biliyorlardı. Gözleriyle gördükleri fezayı o zannediyorlardı. Sema umum nazarında tahkik edilmiş bir bilgi değildi; telkinle alınmıştı.
İşin garip tarafı, tahkik de bu telkinle alınanı doğrulayıcı nitelikteydi. Sözgelimi telkinde 7 kat gökten bahsediliyordu. Tahkik, güneş sisteminin 7 gezegenini görüyor ve telkini doğruluyordu.
Bazı yerlerde telkinle tahkik arasında çatışmalar çıkıyordu. Kadızadeliler zamanında Osmanlı rasathanesinin yıkılması, yahut Uluğ Bey ve arkadaşlarının çalışmalarının Timur’un torunlarınca yok edilmesi örneklerinde olduğu gibi. Bu kesimler zannediyorlardı ki, fezaya yönelik her tahkik, semaya yönelik bir isyandır.
Günümüzde de İslâm ve Hristiyan softaları arasında bu görüş hayli yaygındır. Feza onları korkutur ve dine isyan gibi görürler.
Bunun tersinde tahkike bağlı bir softalık biçimi de vardır ve belki günümüzde daha revaçtadır. Her ne kadar öncesi varsa da feza denilen “yeni madde idrakı”ndan Kopernik Devrimiyle haberdar olundu. Bu idrak Hristiyan softalarıyla büyük mücadeleler sonunda gerçeklik kazandı. Fakat bu sefer de sanıldı ki, sadece feza vardır, sema diye bir şey yoktur.
Bugün İslamcılara da büyük ölçüde kabul ettirilmiştir bu. Zira tahkik, sadece feza üzerinde yapılabiliyor. Sema tahkik alanına sığmıyor. Fezada henüz kıyısına bile yaklaşılmamış sonsuz bir genişlik ve heyecan verici sırlar görülüyor. Günümüz astronomisi, sema fikrine neredeyse yer bırakmıyor.
Hâlbuki benim iddiama göre, bunlar birbiririni çelen ve yok eden şeyler değil, birbirinden farklı şeylerdir. Biri (feza) madde alemidir, diğeri (sema) ise mânâ alemi. Veya sema için şöyle bir ihtimale de yer vermeli: “Bizim beş duyu idrakımıza sığmayan farklı bir idrak buudu!”
Evvel zamanın hakiki tahkikçileri bu idraktan haberdardılar. Onlar için sema bir hakikat, feza ise bir vehimdi. Günümüzde tam tersi: Feza bir hakikat, sema bir vehim.
Ben zamanla, madde üzerindeki tecrübelerimiz arttıkça, feza ve semanın madde ve mana gibi iki ayrı idrak buudu olarak daha iyi anlaşılacağını sanıyorum.
Onun için, ey müslümanlar, madde üzerindeki tecrübelerden (feza araştırmalarından) korkmayınız; bilakis, bugünün kuantum gerçekliğinin geçmişin kaba madde idarkını yere çaldığı gibi, feza çalışmalarının ilerledikçe, yeni bir sema idrakına yol vereceğine inanınız.
Bir gün dünyalılar Mars’a inebilir ve orada ne savaş tanrısı Mars’ı, ne de Musa Peygamberi görmeyebilir. Bu, Kopernik’ten önceki binlerce yıl boyunca insanların yanıldıklarını göstermez. Sadece modern insanın onlardan farklı bir gerçeklik idrakına sahip olduğunu gösterir.
Modernizmin kibrini yıkmanın zamanı gelmiştir. Tüm 19. ve 20. yy Batılı düşünürleri, kendilerinden önce insanlığın karanlıkta olduğunu, sonsuz gerçeği kendilerinin bulduğunu sandılar. Oysa buldukları yeni bir madde idrakıdır. “Sonsuz feza”, semanın küçük bir illüstrasyonudur.
Selim Gürselgil