KUVVET İRADESİ
Selim Gürselgil
Sürekli yaşadığımız şeyler bunlar. Şimdi diyorsun ki, böyle söylemek yanlıştır. Yanlışlığına dair oradan buradan delil getiriyorsun. Bakın bu söz şuraya varır diyorsun. Bir sürü laf ediyorsun. Karşındakinin aklında kalan tek şey şu oluyor: Şerefsize bak, benim sevdiğim kimseye lâf söylüyor!
Sonra şurada 100 kişi toplanıyor. Bir bardak çıkarıyorsun ve soruyorsun: “Kardeşim bu bardak değil mi?” Herkes tuhaf tuhaf yüzüne bakıyor. Herhalde ışıktan dolayı emin olamadılar diye düşünüyorsun. Bardağı kaldırıp evirip çeviriyorsun: “Arkadaşlar, bardak değil mi bu?” Bu sefer birbirlerini süzüyorlar. İlk kim onaylarsa ona göre bardak olup olmadığına karar verecekler. İçlerinden biri pireleniyor: “Ne demek istiyorsun aslanım sen?” Aslında kötü bir şey demek istediğin yok. Onun bardak olduğunu anlatabilirsen, altına bir tabak konulsa iyi olacağını hatırlatacaksın belki. Ama oraya asla gelemiyorsun. Karşındaki 100 kişiden 1 tekine bile elindekinin bardak olduğunu kabul ettiremiyorsun. Konuşma başlamadan bitiyor.
Veya şöyle oluyor. Geliyor, durduk yerde birisi sana tekme atıyor. Sen de insiyakî olarak tepki gösteriyorsun: “Bak seni fena yaparım!” Bir ânda onlarca kafa sana dönüyor. “Adamı niye tehdit ediyorsun?” diye üstüne yürüyorlar. Yahu adam bana tekme attı diyeceksin. Gördüler zaten tekme attığını. Görmeseler tamam. Gördüler ama onu hesaba almıyorlar. Sen onu tehdit ettin ve şimdi işin bitti!
Örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Kısacası çok oluyor böyle şeyler. Günlük hayatın her yerinde oluyor. Bir gün otobüste yanıma oturan dayının biri, “elinde telefonla oynuyorsun bizi kanser edeceksin” diye bana sataşmıştı. Ben de “ya dayı git işine, kanserden korkuyorsan otobüse binme. Çünkü bunun her yeri elektronik” diyecek oldum. İnanır mısınız, bütün otobüs beni suçlu buldu. Hatta dayıyı gaza getirip bana saldırtmaya çalıştılar. Pardon pardon, dayı bana sataşmamıştı. Yanımızda dikilen lise talebesi bir kız vardı. Telefonla o oynuyordu. Dayı ona sataşınca ben de dayıya “saçmalama” diye tepki göstermiştim. Sonuç, neredeyse beni linç edeceklerdi.
Günlük hayatta böyle şeyler çok oluyor. Ama adına dâvâ denilen, daha süzme, daha şuurlu olması gereken çevrelerde de az olmuyor. Toplum bir tuhaf. “Sağduyu” denilen şey, yığınların ruhundan uçup gitmiş. Hak, hakikat duygusu tarih olmuş. Sabaha kadar lûgat parala, yerden göğe kadar haklı ol, ağzınla kuş tut, hiçbir işe yaramıyor.
Geriye bir tek gerçek kalıyor: Gâvurun “Der Wille zur Mahct” dediği Kuvvet İradesi… Yalnız bu irade inkılâbı ayakta tutabilir. Fikrin, sanatın anlatamadığını bir o anlatabilir. Bugünün kötüsünü yarının iyisi yapmaya tek onun gücü yeter.
Ama sen de bir vicdansız değilsen onu da yine hak temeline dayandırmak, bunun için de hakşinas bir çevreye dayanmak zorundasın.
21 Ağu 2022