GENÇLİĞİN İSLÂMDAN UZAKLAŞMASININ SEBEPLERİ

Ahmet ÖLÇÜLÜ

Dün, gençliğin İslâm’a olan ilgisinin sebepleri mevzuu edilirken, bugün tam tersi oluyorsa, oturup düşünmek gerekmez mi?

Gençlik elden gidiyor olduktan sonra, hangi başarıdan bahsedilebilir?

O hâlde soralım: Dün gençliğin ilgisinden bahsederken ne vardı da bugün yok. Dün ne yoktu da bugün var?

Gençlik, hassasiyeti körelmemiş antenleri ile içtimaî geliş gidişler karşısında verdiği canhıraş tepkilerle bizlere bir şey söylemeye çalışıyor ama biz dinliyor ve anlıyor muyuz? Gençlik İslâm’dan uzaklaşırken, politika ağababaları, dün mücahitken şimdi köşe başlarını tutmuş müteahhit, bürokrat vs’nin hâlâ gidişata güzelleme düzmelerine ne demeli?

Yok o giderse, bu gelirse bilmem ne olurmuş?

Ne olur, gençlik mi yoksa makamlarınız mı elinizden gider. Gençlik zaten elden gittiğine göre? Güya gençliği, dini, imanı kurtarma adına diktiğiniz binaların balkonlarından iş yapıyoruz pozları mı veremezsiniz?

Gençlik zaten sizin bu sahtekârlığınızdan dolayı elden gidiyor ve başkası gelecekse de gençliği elde tutmayı bilmediğinizden, ona ideal vermeyi beceremediğinizden o başkası gelecek ve siz gideceksiniz. İdeal, fikir demek değil mi? Yaşanmaya değer hayatı pratize edecek nasıl bir vasıta sistem önermektesiniz? Daha neyin mesele olması gerektiğinin, vasıta’nın, sistemin ne demek olduğunu, niçin gerekli olduğunu bile anlamayan yarım aklınızla mı meseleyi çözecek, İslâm’ı hâkim kılacaksınız?

İdeal ideal demekle ideal; İslam İslâm demekle de İslâm olamaz. Bal bal demekle ağız tatlanmaz. Siz her türlü ihaneti yapın, sonra da… Yani bu ihanetinizin gençlik tarafından görülmediğini mi zannediyorsunuz. Gençlik bunu gördüğü için zaten sizden kaçmak için İslâm’dan kaçıyor ya.

Dün aksiyon vardı ve gençlik bu aksiyon ahlâkının peşinden geliyordu. Bugün, parsacılar meydanı kapladı, aksiyoncuyu katlederken, aksiyonu köreltme yoluna gittiler ve gençlik de artık bunlardan kaçıyor. Gençlik yanaşırken de aksiyoncuya yakın görüntüsü vermeleri yanılsamasından yaklaşıyordu ya… Bu ahlâksızlığı netsin gençlik? Ahlâk-mahlâk diyerek kendinizi kandırırsınız da gençliği kandıramıyorsunuz işte. Hassasiyet antenleri körelmemiş gençlik, hâlini fikirleştiremiyorsa da körelmemiş hissiyatı ile anlıyor ve tepkisini de bu şekilde ortaya koyuyorken, bunlar hâlâ âlâda görünme derdinde; utanmadan. Gençliği ne hâle getirdik demiyorlar da şu kadar vakıf, dernek, imam hatip falan filan açmışlar.

Netice?

Kemmiyet, şaşaa, debdebe ile eleştirdiklerine benzerken, gençlik elden gidiyor. Kemmiyet artıyorken, keyfiyet kayboluyor.

Hem de bunun böyle olacağını, neticenin buraya varacağını söylediğimiz hâlde.

Yok, dinleyen yok. Dinleseler, o makamları işgâl ettiklerinden utanacaklar, niye dinlesinler? O makamlara lâyık olmadıklarını, dâvânın öncüsü değil de parsacısı olduklarını kabul etmek durumunda kalacaklar. Ahlâksızlığın, gençliğin bu hâle gelmesinin sebebinin kendileri olduğunu görecekler. Allah’ın ayetlerini üç beş kuruş, makam mevki için kullandıklarından hicap edecekler.

Ahlâk, ferdî olanı zaten konuşmaya gerek yok da, içtimâî mesuliyetleri ifa etme ahlâkı…

Hırsızlık yapmışlar, ganimet diyorlar.

Ganimetse niye dâvâ için, mücadele için değil de nefsiniz için harcıyorsunuz; sahtekârlar. İşte mesele burada, yaptıkları ahlâksızlıkları din ve Allah istiyormuş gibi, dine ve Allah’a iftira atarak meşrulaştırmaya kalkıyorlar ve kimse de bunlara lâyık olduğu cezayı vermiyor.

Dini içten yıkıcılık budur.

Bunlar dini içten yıkıcılardır.

Esseyid Abdülhakîm Efendi Hazretleri, din düşmanlarına olan nefreti ve buğzunu tek güvenilecek amel olarak ifade eder ya… Dine düşmanlık sadece dışından değil, böyle içinden de olur. Bütün aşk ve nefretimizi Allah dostları ve düşmanları üzerine toplamamızı söyler ya Üstad… Bugün din düşmanları -dünden farklı olarak- artık dışarıdan saldırma değil de içeriden çürütme, içinden yıkma taktiğini kullanıyor. Artık güç ve iktidar, dine dışından saldıranların değil, içeriden çürütücülerin, parsacı ahlâksızların elinde. Bugün, dünkü rejim artıklarının biri dine zarar veremez. İstediği kadar aleyhte konuşsun dursun, ancak konuştuğu ile rahatsızlık verebilir ama fiilen bir şey yapamaz, güç ve iktidar elinde değil. Rejim elden gidiyor, dinciler geliyor, şunu yapın, bunu yapın diyemez; derse de iktidar olmadığından dine düşman olarak yapılması istenen şey icra olunmaz. Duyanlarda rahatsızlığa sebep olacak boş konuşmaları ile kalakalırlar; sözlerinin dünkü gibi fiiliyatta bir karşılığı yoktur. Bir şeyden zarar veya fayda gelebilmesi için güç ve imkân sahibi olması gerekir. Adamın elinde güç yok, imkân yok, istediği kadar düşmanım desin. Güç ve imkân varsa, istediği kadar dostunum desin; biz amellere niyetlere göre değil neticelerine göre hükmetmekle emrolunduk. Bugün güç ve imkân müslüman görünenlerde, dolayısıyla rejim de onların rejimi ve müslüman görünenlerin dini içten yıkmaya dair işleri hayat buluyor. Müslümana görünenler, biz o kadar yapamazsınız dememize rağmen, iktidara geliriz ve İslâm’ı ihya ederiz diyorlardı. Şimdi bizim yapamazsınız dememizi doğruluyorlar ve yaptıkları ile dine açıktan düşman olandan daha fazla zarar verip dini imha yolunda başı çekiyorken, dine hizmet ediyoruz retoriğini de hâlâ kimseye kaptırmıyorlar. Dinin imha edildiğini anlamak için gençliğin elden gidiyor oluşundan daha başka ne gibi bir alâmet gerekiyor ki?

Gençliğin İslâm’dan uzaklaşıyor oluşu da, bu ahlâksızların, içten yıkıcıların şahsından dolayı oluyor. “Bunlar müslümansa ben müslüman değilim” diyen nicelerine şahit oldum. Düpedüz İslâm ahlâkına olan bîganelikten dolayı. Hani şu Kanunî’nin kendi Şeyhülislâmını kendisinin ataması cinsinden içtimai olarak açacağı mahzurlar, tam olamamış kafasızlarca idrak edilemeyecek cinsten ahlâksızlıklardan bahsediyorum; düpedüz olanlar zaten herkesin gördüğü.

Güçlenmek için bunlara ses etmeyip, yapılanlara gereken şiddette karşı duramazsak, biz güçleneceğiz ama din de elden gitmiş olacak. Tıpkı, savaşa giderken ancak susuzluğu gidermek için içlmesine izin verilen sudan güçlenelim de düşmanın karşısına daha güçlü çıkalım diye bolca içmeye davranaların savaşa gidemedikleri gibi. O bolca içelim de güçlenelim diyen kişiler binlerce kişilik orduda o kadar fazlaydı ki, geriye sadece birkaç yüz kişi kalmıştı. O su içmeye duranlar sadece öyle sıradan neferler değil, savaşa ilk defa katılanlar değil, yıllarca o savaştan bu savaşa atılmış ve gösterdikleri nice yiğitlikle örnek olanlar da vardı. Ama imtihan hep yeniden… Sen güçleneyim derken din elden gitmiş olacak. Neticede iş dâvânın değil nefslerin gayeleştirilmesine çıkmıyor mu?

Gençlik elden gidiyor ve birileri hâlâ yapılanlara güzelleme düzüp, “o giderse, bu gelirse” diye hesap kitap yapıp,” aman o gelmesin, güç kaybederiz” derdinde. “Şu kadar bina falan yaptık, eserlerimizi anlatalım, oy versinler de iktidarda kalmaya devam edelim”… Gençlik elden gitmiş, güç mü kalmış. Din elden gitmiş, ne gam, yeter ki kendi güçleri, makamları eden gitmesin. Tekrar vurgulayalım: Gitmenize de onlar değil, sizin kendi kendinize yaptıklarınız, gençliği kaybetmiş olmanız sebep olacak. Başarı ve güç adına yaptığınız ve yapmaya devam ettiğiniz saçmalıklar sebep olacak.

Gençliğe bir ahlâk ve ideâl verebilmek için, önce ona sahip olmak gerek. Örnek olacak derecede fikri ve ahlâkı kendine mâletmiş olmak gerek. Bu olmazsa konuş dur.

Her işin başı samimiyet. İnsan kendinde olmayanı başkasına veremez!

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d