BATICI EĞİTİM KARŞISINDA İSLÂMÎ ÇÖZÜM: İBDA
Selim GÜRSELGİL
Eğitim uzun zamandır inancın düşmanı gibi fonksiyon ifa ediyor. Eğitim hayatına girenlerin pek çoğu inançlarını kaybederek çıkıyorlar. Bir dönem, pek çok cemaat, inancı muhafaza etmenin yolunu eğitimden kaçınmak olarak bulmuştu. Günümüzde bu pek kalmadı. Artık inançlı insanlar da eğitim cenderesine girip inançlı çıkabiliyorlar. Ama nasıl? Belki eğitimden kaçınmaktan daha ciddi problemlere yol açan bir sahte çözüm yoluyla: “İnanç ayrı, eğitim ayrı”… Hani “din işleri ayrı dünya işleri ayrı” şeklinde karakterize edilen lâikliği, farkında olmadan bünyeleştirerek…
Bu şöyle oluyor: İnançlı insan, eğitim gördüğü konuyu tamamen dışarıdan alıyor. Aldığı şey, aslında onun inancıyla bağdaşmıyor. Ama inancını ondan ayrı tutuyor. İkisini birbirine karıştırmadan inanç ve eğitimini bir arada idare ediyor. Ben çok dindar insan gördüm ki, eğitim aldığı konuda konuşmaya başlayınca tam bir inançsıza dönüşüyor. Sonra o inançsızca eğitimini bir kenara bırakıp namaza duruyor.
Bu, müslüman aydınların genel sıkıntısıdır. İlmiyle inancı arasında hiçbir alâka yoktur ve o bu alâkasızlığı çok uzun zaman önce bünyeleştirdiği için, artık farkında bile değildir. Darwin gibi konuşan pek çok müslüman görürsünüz. Veya ruhî meseleleri Freud’un fikirleriyle açıklamaya çalışan… Bunlar uç örnekler; ama eğitim aldığı hangi alansa, o alanda, o alanın İslâmdışı fikirleriyle iş görüp, sonra inancına dönen, bir nevi laikliği tersinden gerçekleştiren…
İşte bugün kuruluşunun 38. yıldönümünü kutladığımız İBDA, İslâm’a en önemli hizmeti olarak, Müslümanlardan bu “gizli şirk”i kaldırıyor. O, hangi eğitim mevzuu olursa olsun, ona doğrudan doğruya İslâmî bir şuurla girmenin diyalektiğini ortaya koyuyor. Artık psikolojiye mi gireceksiniz, sosyolojiye mi gireceksiniz, fiziğe, kimyaya, biyolojiye, hangi muasır meseleye bakacak olursanız olun, “eğitim ayrı inanç ayrı” demek zorunda değilsiniz; o meseleyi doğrudan doğruya “imânın bir gereği” olarak kavramanın tılsımına erebilirsiniz.
Salih Mirzabeyoğlu Müslüman gençlere işte bu yolu açıyor. Onun farklılığı burada. İbda Diyalektiği, çağın bütün meselelerine sırf İslâmî dünya görüşünün prensipleriyle bakmanın usûlünü göstermekle kalmıyor, onları “imânın gereği”, hattâ “imânın aynı” olarak kavramanın şuurunu da ortaya koyuyor.
Bakın, inançlı bir insan: Teoman Duralı. Ama fikirleri İslâmî değil. Felsefeden aldıklarını İslâmî bir bünyede eritmek yerine, “felsefe-bilim” gibi yine felsefede biten bir konsepte dönüştürüyor. Halbuki İbda, aynı malzemeyi, “imânın aynı” hâlinde Hikemiyat disiplininin verimi kılıyor. “Elini küfre değidirse şeriat doğar” hikmeti… Bir de bunun tam tersi teolog tayfası var: “Elini şeriata değdirse küfür doğar!”
Mirzabeyoğlu bu yüzden geleceğimizdir. İslâm inkılâbının kalbidir.
1 AĞUSTOS 2022