KONUŞMALAR – 3

NİHAN ÖZTÜRK

Murat: “İdeâl mi? Hadi canım, ideâl mi kaldı?”

Orhan: “Bir bakıma doğru diyorsun! Bazen en yüksek ahlâkın bile namussuzlar elinde ortalık malına dönmesi, bugün maalesef kaçınılmaz bir durum. Bunun bencillikten, hatta gereksiz ve anlaşılmaz bir özgüvenden kaynaklandığı çokça görülmüştür. Olmayan şeyin varmış gibi ısrarı, sonra desteklenmesi, nihayetinde uğruna ölünmesi falan. Tarihe geçmiş belirli bir kaç örnek dahi verilebilir.”

Murat: “Bunlar güzel açıklamalar olabilir, yalnız tatmin edici değil. İdeâlin al benisi, cazibesi neki? Senden iyi olmasın, başka bir arkadaşımlada çok kez sohbetlerimiz oluyor. İdeâllerin insanlığa hep zarar verdiğini, kendisinin ise sadece huzur istediğini belirtiyordu. Kötünün şu ânki mevcut gücünden ve hedeflerinden epeyce haberi olan biri üstelik.”

Orhan: “Milyonlarca insanın hâline o arkadaşında bürünmüş. Kimi haberli, kimi habersiz. Neticede ağlar ile buluşan her top gol olmuyor. Ofsayt var! Her namuslu fikir çilesi bir ideâle bağlanabilir ama her ideâl denilen şey namuslu değildir! İdeâli aramadan bulmayı beklemek veya aramaktan vazgeçmek duyguları birbirine uzak değil. Üstün ideâl dediğin şey çetin bir iş! Basit ideâlleri olanların kaldırabileceği bir mevzu değil.”

Murat: “Yani herkes Yavuz Sultan Selim olamıyor, anlaşıldı!”

Orhan: “Bak ideâl denilince, kafayı biraz zorlayınca nasıl hemen Yavuz aklına geliyor? Neden? Çünkü en azından gelişimi ve hamleleri hakkında az buçuk fikir sahibi olan, onu gerçek anlamda bir ideâlist olarak kabulleniyor! Genç yaşlarında Trabzon’dayken Anadolu’ya gözünü dikenlere karşı kendi insiyatifi ile hücum ediyor, devlete tehlikeden bahsediyor, oralı olmayan babasına posta koyuyor, inandığı üzere ipleri eline alıyor ve ardından holivudun bile beynini yakacak bir şekilde gerçek üstü bir aksiyon macerasına girip galip oluyor. Zirveyi yaşamakta nasip oluyor. Müthiş bir insan! Yani seversin sevmezsin ayrı mesele, ama destansı bir hayat ve devasa bir ideâl sahibi olan adam!”

Murat: “Niye durduk yere Yavuz dedim ben de bilmiyorum. Ama iyi oldu hatırlattıkların, çünkü kendisi hakkındaki tarihî bilgileri okurken hep bir heyecanlanırım. Çok enteresan bir karakter, büyük bir kafa ve ruh. Aman yarın dizisi mizisi çıkar, zaten tam anlaşılamamış bir de iyice vıcığını çıkarırlar!”

Orhan: “Hiç izlemiyorum.. ne oluyor ne bitiyor, haberim yok maalesef.”

Murat: “Ben bakıyorum arada bir.. Seviyorum biraz kılıçlı mevzuları. En sevdiğim Uzakdoğu tarihi konulu filmler. Bir de bizdeki bir kaç dizi işte. Ama 2,5 saatlik dizileri 30 dakikalık tempoda izliyorum. Nasıl dersen, gönül işleri, bol gereksiz laklak ve şapşal komediyle süsledikleri 2 saati ileriye alıp es geçiyorum. Mesela bu dizilerin ortak özelliği, ilk bir kaç bölümden sonra sanki bir başka kalem eliyle abuk subuk senaryolar çizilmesi.”

Orhan: “O da ne demek?”

Murat: “Ya tarihe bağlı kalalım derken olay birden uçuk viking özentisine gidiyor. Büyüler, büyülü savaşçılar, 4-5 kişiyle halı saha tadında savaşlar, zırt pırt pusuya düşmeler, garip lehçeler falan. Harbi izlemeye değmez eğer can sıkıntısı yoksa.”

Orhan: “İyi ki bakmıyorum, canım daha çok sıkılır. Bak sana bir film tavsiye edeyim -Umudun Dili-. Ama mutlaka izle! İroni, savaş, esirlik, hayata tutunuş, zekâ, umut, oyunculuk içinde oyunculuk ve yeni bir dil icadı… Her şey iç içe güzel ve ilginç bir film. Bir Yahudi ile Nazi subayının arasında geçiyor.”

Murat: “Şimdi harbiden mevzusunu merak ettim. Peki izleyeceğim, tavsiyen için teşekkürler.”

Orhan: “Ben etkilendim ve finalde ister istemez güldüm. Finalde İstanbul bile var ve filmin bütün ironisi burda patlak veriyor. Neyse fazla bilgi vermiyeyim, tadı kaçmasın.”

Murat: “Şimdi ne söylesen söyle, meraklandım bir kere, kendim izlemeden rahat etmem. Derin bir film sanırım.”

Orhan: “Senaryo olarak sayılır ama sahneler epey bir canlı. Yani bir Yahudinin hayatını kurtarabilmesi için verdiği garip mücadele sıkmadan işlenmiş. Kısacası ideâlin neyse ya onun peşinde kıyasıya bir ölüm kalım meselesi güdeceksin ya da ağız açık izleyeceksin.”

Murat: “Bugün ki Almanya gibi…”

Orhan: “Hayda, sende bir haller var dostum. Bu da nerden çıktı şimdi.”

Murat: “Neden olsun, bir başka arkadaşın sözü geldi aklıma. Tam isabet! ‘Almanya ideâlini kaybetti!’ demişti en son. Hadi tarihî şairlerini ve düşünürlerini geçtim, malûm Almanya için ‘şairlerin ve düşünürlerin ülkesi’ de derler, doksanlarda kalmış bir yeni dünya Almanya’sından bahsetmişti.”

Orhan: “Buyur devam et lütfen.”

Murat: “Fazla derine inmemiştik. Hatta inmekte istememiştik. Neticede son yıllardaki gelişmelerden bahsettik. Yetmişlerin ortasından itibaren usul usul işlenen, seksenlerde çoğalan ve doksanlardan sonra iyice hâkim olan bir Amerikanlaşma süreci. Hatırlarsan, Almanya’nın Amerika tarafından dinlenildiği skandalı patlak vermişti. Kontrol altında ve tamamen Amerikan politikası güdümlü bir iktidar veya siyaset arenasına doğru gidiş. Teknolojide, vasıta üretiminde ilk sıralardayken bugün gerileme dönemi yaşanışı, tren ve ray sistemlerinin, bunun yanı sıra internet kalitesinin ne kadar düşük durumda oluşu ve saire gibi konulardı.”

Orhan: “Evet, pandemi ile birlikte de ne kadar zor ve geç karar verdiklerine herkes şahit oldu. Bahsettiğin gibi daha bir çok konuda, biraz da rahatlığın ve şımarıklığın neticesiyle, geç kaldılar. Bir bakıyorsun, hiç beklemediğin bir diğer Avrupa ülkesi bazı konularda Almanya’yı, bir, on-on beş sene sollamış. Bu böyle olur zaten. Birileri yavaşlar, diğerleri ona yetişir veya geçer. Almanya halkının bugün Rusya yaptırımları yüzünden yönetime güvenmediklerini de hesaba alırsak, daha çok Almanya ve Alman halkının çıkarlarına hitap eden söylemler gelişmeye devam edecektir diye düşünüyorum.”

Murat: “Bu da demek oluyor ki, Almanya’da rüzgar her an ters esebilir.”

Orhan: “Aynen öyle. Ve Avrupa’nın genelinde bu söz konusu. Hatta tüm Batı’nın bizzat kendi içinde.”

23 Kasım 2022

Devam edecek…

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: