İSRAİL’E MUHTAÇLIĞIN SONU, SONUN BAŞLANGICI: İSRAİL BÜYÜKELÇİSİ’NİN ERDOĞAN’A GİDİŞİNDE İSRAİL MARŞI İLE KARŞILANMASI İSRAİL CUMHURBAŞKANI’NI DUYGULANDIRMIŞ
İsrail’in yeni Ankara Büyükelçisi Irit Lillian, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Güven Mektubunu sunamak üzere gittiğinde, Beştepe’de İsrail millî marşı ile karşılanmış.
Lillian, Twitter hesabından Erdoğan’a güven mektubunu sunmasını “duygusal bir an” olarak ifade eti..
Lillian, iki ülke arasındaki ilişkilerde ileride daha bir çok olumlu gelişmenin yaşanmasını beklediğini ekledi.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise Büyükelçi Lillian’ın Beştepe’de İsrail millî marşıyla karşılandığı töreninin görüntülerini Twitter’dan Türkçe bir mesaj ile paylaştı.
Herzog, “Bugün, Büyükelçi Irit Lillian güven mektubunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunarken Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı’nda yeniden HaTikvah’yı duymak çok etkileyiciydi. Türk Büyükelçi’nin güven mektubunu kabul etmeyi dört gözle bekliyorum. İsrail-Türkiye ilişkilerinde büyük bir adım” dedi.

Şakir Özkan Torunlar, AKP tarafından büyükelçi olarak geçen ay İsrail’e atamıştı.
Torunlar görev yerine ulaştı ancak güven mektubunu henüz İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’a sunmadı.
İsrail Dışişleri Bakanlığı da Torunlar’ın güven mektubunu yakında Herzog’a sunmasının beklendiğini duyurdu.
İsrail’i meşrulaştıran bu atama sonrasında Torunlar’ın Herzog’a güven mektubunu Tel-Aviv’de mi yoksa Kudüs’te mi sunacağı da merakla bekleniyor. Kudüs olması durumunda, bu, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması anlamına da gelecek.
Türkiye ve İsrail arasında normalleşme adlı teslimiyet süreci Mavi Marmara şehitlerinin kanlarının satılması pazarlıklarıyla başlamış, Erdoğan’ın, 2016’da “İsrail’e ihtiyacımız var!” sözleri ile diz çöktürüldüğünün dünyaya ilân-itiraf edilmesi ile ayyuka çıkmış ve en önemli adımlarından biri Ağustos ayında atılarak dört yıl aradan sonra karşılıklı büyükelçi atama kararı açıklanmıştı.
Kararın ardından Eylül ayında İsrail, Ankara büyükelçisi olarak maslahatgüzarlık görevini yürüten Irit Lillian’ın atandığını açıklamıştı.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Mart ayındaki Ankara ziyaretini, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Mayıs’ta İsrail gezisi izlemişti.
İsrail Başbakanı Yair Lapid de Haziran’da Türkiye’yi ziyaret etmişti.
İki ülke arasındaki ilişkiler 2018’den bu yana maslahatgüzar düzeyinde yürütülüyordu.

Erdoğan, 2 Ocak 2016 tarihinde, Suudî Arabistan dönüşünde uçakta yaptığı açıklamada, ” İsrail, bölgede Türkiye gibi bir ülkeye muhtaçtır. Bizim de İsrail’e ihtiyacımızın olduğunu kabul etmemiz lazım. Bu, bölgenin bir gerçeği. Karşılıklı samimiyet çerçevesinde bu adımları atmayı başarabilirsek, normalleşme beraberinde gelir.” demekteydi. İsrail’in Türkiye muhtaçlığı malûm; İsrail’in güvenliği Türkiye’den başlıyor. Malatya-Kürecik’teki radar istasyonu ile bölgede dinleme ve izleme yapan İsrail, muhtemel füze saldırıları karşısında füze savunma sisteminin bu ileri karakolu sayesinde erken alarma geçebiliyor.
İhtiyaç, muhtaç olanın hâlidir. Peki, Türkiye’nin İsrail’e muhtaçlığı nedir?
Bu muhtaçlık Türkiye’nin mi yoksa Erdoğan’ın kendi şahsî ihtiyacı mıdır?
Erdoğan hangi gerçeklikten bahsediyor ve İsrail’den ne gibi bir samimiyet bekliyor? İsrail’den samimiyet beklemek ne demek? Daha önce nerede samimi oldular? Kendilerine bağlılık sözü verenleri iktidara taşımada yardım ettiklerini kastediyorsa, Erdoğan’a hak veririz de, bu ihanet demek değil mi? Peki, İsrail Cumhurbaşkanı’nı Türkiye’ye getirip, bir de TBMM’de konuşma yaptırdıktan sonra, alınan sözlerle uğurlamanın ardından Gazze’de gerçekleştirilen Dökme Kurşun katliamı hangi samimiyetin neticesiydi? Erdoğan orada kendisine verilen sözlere rağmen yapılan bu katliamla yediği kazığı unuttu mu? Hani, İsrail’i bağladığını, kendisinden habersiz parmaklarını oynatmayacaklarını, artık Filistin’in hamisi olduğu ile hava atarken, bu sözlerin tutulmaması neticesinde dünya alem önünde rezil edilmiş olması karşısında Erdoğan kızarak, bir anlık galeyana gelmesiyle “Van münit, siz adam öldürmeyi çok iyi bilirsiniz!” demesine yol açmamış mıydı? Daha sonra da zamanında yine İsrail başbakanı olan Netenyahu ile sonu gelmez atışmalar, ağır laflar. Şimdi, İsrail’den samimiyet beklemek, hadi ideolojik ve ahlâkî olanı geçtik, şahsî tecrübe ile de mümkün olamayacağı apaçık olarak bir kez da ortaya çıkmış tescilli bir vakıa iken, müslüman bir kere sokulduğu delikten bir daha sokulmaması gerekirken, bu neyin muhtaçlığıdır ki, Erdoğan’ı, bütün dünya önünde diz çöker vaziyette, “İsrail’e ihtiyacımız var!” itirafını yaptırmak zorunda bırakmıştır?