ŞERİATIN YÜCELİĞİ

Selim GÜRSELGİL

İslâm’ın asırlarca dünyaya hâkim olmasının sebebi sadece askerî başarılar değildir. Arkasından medeniyet dayanaklarıyla desteklenmedikçe askerî başarıların ömrü pek uzun olmaz. Bir ülkeyi alıp orayı yüzlerce yıl bir çavuşla yönetmenin hiçbir askerî açıklaması yoktur.

Dahası: “Çavuş” kelimesinin o ülkenin diline yerleşmesi, en itibarlı, en saygın, en efendi anlamında o ülke lisânında yer etmesi, çavuşun sırf askerî gücüyle açıklanamaz.

İslâm gittiği yere adalet götürmüştür, hakkaniyet götürmüştür, hürriyet götürmüştür. Bu yüzden Müslüman olmasa da insanlar İslâm’ın altında huzur içinde yaşamışlardır. İslâm, en az 1000 yıl boyunca en ileri siyasî rejimi temsil etmiştir.

Ama günümüzün dangıl dungul İslâmcısına bunu anlatamıyorsun. Dünyanın en karikatürize siyasî anlayışını temsil ettiğine bakmadan şeriattan, şeriatı uygulamaktan söz ediyor. Onun anlayışıyla bir şeriat rejimi kurulduğunda anayasanın ilk maddesi şu oluyor:

– Kadın kısmı haddini bilmeli.

İkincisi de:

– Kadınlar pardesünün altına kot pantol giyiyor, bizden kaçmaz, radarlarımız açık, hepsini tespit ettik.

Böyle devam ediyor. Şeriat sanki kadınlarla mücadele ideolojisi.

Tabiî biraz abarttım. Ama sen bu hükümleri yürütecek bir “içişleri bakanlığı” kurarsan, ben ona itiraz ederim. Senin dediğin anlamda İslam’da “bakanlık” var mı kardeşim derim? Bidat uyduruyorsun derim. Öyle ya, İlk Asırda içişleri, dışişileri bakanlığı mı vardı? Bakanlık bize “nezaret” adı altında 19. yy’da Batı’dan geldi.

Şu hâlde senin şeriatın da işine geldiği yerde Batı’dan müessese ithal etmekten kaçınmıyor. Öyle mi? Zaten sen şeriatı kasdettiğin anlamda bir şablon olarak alırsan, yani bizim dediğimiz tarzda bir ruh ve anlayış manzumesi olarak görmezsen, her adımda kendi hükmünle kendini küfre sokar, bidate boğarsın. O dediğin anlayışla hiçbir şey yapamaz, hiçbir yere varamazsın. Şeriat adı altında insanlara bir ruh hastalığını, bir zorbalığı dayatmakla kalırsın.

Oysa bakın, Rousseau gibi bir adam, yani anayasa kavramını beşeriyete getiren, çeşitli milletlere anayasalar yapmış olan, üstelik inançsız bir adam, Polonyalılara yazdığı anayasanın önsözünde, “ideal rejim arayışınızda Avrupa’nın zorbalıklarına karşı bir tek Osmanlılara, Müslümanlara güvenebilirsiniz. Çünkü onlar ahde vefa ve adaletleriyle marufturlar” diyor. Üstelik 18. yy gibi geç ve işlerin bozulduğu bir tarihte… Ve binlerce Polonyalı, Macar, Rus vs kendi rejimleriyle başları belaya girdiğinde bize iltica ediyor.

Peki sizin şeriat anlayışınız da böyle midir? Çağın inançsız bir dehasına “güvenilecek tek yer” intibaı verebilir mi? Binlerce Müslüman olmayan mazlumun sığınağı olabilir mi? Yoksa kendi halkınızın, hatta kendinizin bile kaçıp kurtulmak için can atacağı abidevî bir hastalık yurdu mudur?

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et