İSLÂM’I YÜCE TUTMAK İÇİN
Selim GÜRSELGİL
Bizim Müslümanlara anlatamadığımız temel mesele şu: Bugünkü Müslümanların İslâm anlayışları, içinde yaşadıkları çağın gerçeklerini kavramaya ve gereklerini yerine getirmeye yetmiyor. Bundan da sanki İslâm bu çağın gerçeklerine hitap etmiyormuş ve onun gereklerini bilmiyormuş anlamı çıkıyor. Bir Müslüman için bundan daha büyük bir günâh olabilir mi? Kendi zavallı hâlinle İslâm’ı çağın putları önünde küçük düşürüyorsun!
Ama o bunun farkında değil. Ona sorarsan, çağın en doğrusu o; diğerleri onu anlamıyor. Dış şekil olarak kendini eski Müslümanlara benzetebiliyor ya, sanıyor ki, kafa ve gönül olarak da onların dengi.
Hayır kardeşim, yanılıyorsun. Eski Müslümanlar, böyle dangıl dungul tipler değil, içinde yaşadıkları çağların en aydın insanlarıydılar. Asr-ı Saadet’in hemen ardından, ortaya çıkan beşerî problemleri ve din üzerindeki tereddütleri gidermek adına, dinî anlayışı (İslâma Muhatap Anlayışı) sistemleştiren, Kitab, sünnet, icma, kıyas esaslarını getiren doktrinleri (mezhepler) oluşturdular. Böylece dinin amel cephesi ve dinden gizli hükümleri açığa çıkarma usûlü (fıkıh) temelleşmiş oldu.
Onun hemen ardından vecd iklimlerine yelken açtılar, derinlikte hiçbir insanın ayak basmadığı hikmet beldelerine ulaştılar, tasavvufu sistemleştirdiler. Çağın hurafeleri karşısında dinî anlayışı korumak için itikad mezheplerini oluşturdular. Yeni çıkan beşerî ilimlerin dine nisbetini göstermek üzere İhyau Ulûm’üd-Din mektebini ihdas ettiler. Bu mektepten yetişen beşerî ilimlerin âlimleri, yazının icadından bu yana insanoğlunun yaşadığı en büyük zihnî inkılabı doğuran ve bütün modern çağın temelini oluşturan matematik düsturlarını (Arab rakamları) getirdiler. Musikîde, resimde, mimarîde, edebiyatta güzel sanatların gelmiş geçmiş en ileri örneklerini abideleştirdiler.
Şimdi siz gelmiş diyorsunuz ki, bir imân merkezi etrafında birbirinin içinden doğan o büyük insanlık hamlesini çöpe atalım, sadece eski fıkhın otur-kalk direktifleriyle, 500 yıldır dahil olmadığımız tarih sahnesine çıkalım ve Batı’dan alacağımız silâhlar ve Toyotalarla Batılıları alt edelim. Çok beklersiniz.
Önce İslâmî dünya görüşünün gereğini idrak edeceksiniz. Sonra bu dünya görüşünün diyalektiği ile (İbda Diyalektiği), son 5 asırla birlikte içinde bulunduğumuz çağın nabzını yakalayacaksınız. Yaşadığımız dünya karşısında İslâmî görevlerimizi anlayacak, bu dünya içindeki çeşit çeşit ilimler, sanatlar, marifetler ve değerler önünde İslâmî duruşun ne olması gerektiğini bir vasıta sistem şuuru (Büyük Doğu-İbda şuuru) halinde öğreneceksiniz. Ondan sonra İslâm’ın dünya hâkimiyetinden bahsedecek, mahkûm durumdan hâkim duruma nasıl geçeceğini düşünecek, isteyecek, onun için dua edeceksiniz.
Yoksa bizim yüzümüzden din gürültüye gidecek, bunun da farkında değilsiniz.