Emmanuel Todd: SAVAŞ AMERİKA’NIN SONUNU GETİRME POTANSİYELİNE SAHİP

TAKDİM:

Günümüzün en büyük Fransız entelektüellerinden biri olan Emmanuel Todd, “Üçüncü Dünya Savaşı’nın başladığını” ifade ediyor…

Todd’la yapılıp Le Figaro’da 12 Ocak tarihinde yayınlanan röportajdaki mühim noktaları sunuyoruz:

DÜNYA SAVAŞI BAŞLADI

“Sınırlı bir bölgesel savaş olarak başlayan ve bir yanda tüm Batı, diğer yanda Rusya ve Çin arasında küresel bir ekonomik çatışmaya dönüşen çekişmenin bir dünya savaşına dönüştüğü açıktır”.

Putin’in erken dönemde büyük bir hata yaptığına inanıyor: “Savaşın arifesinde [herkes] Ukrayna’yı yeni gelişen bir demokrasi olarak değil, çürümekte olan bir toplum ve oluşmakta olan bir “başarısız devlet” olarak gördü. […] Bence Kremlin’in hesabı bu çürüyen toplumun ilk şokta parçalanacağı yönündeydi. Ama bizim şahit olduğumuz şey, tam tersine, çürümekte olan bir toplumun, eğer dış malî ve askerî kaynaklarla besleniyorsa, savaşta yeni bir tür denge, hatta bir ufuk, bir umut bulabileceğidir.”

Mearsheimer’ın (*) çatışma analizine katıldığını söylüyor: “Mearsheimer bize, ordusu en azından 2014’ten beri NATO askerleri (Amerikan, İngiliz ve Polonyalı) tarafından ele geçirilen Ukrayna’nın bu nedenle NATO’nun fiilî bir üyesi olduğunu ve Rusların Ukrayna’yı NATO’da asla tolere etmeyeceklerini açıkladıklarını söylüyor. Onların bakış açısına göre Ruslar bu nedenle savunmacı ve önleyici bir savaşın içindeler. Mearsheimer, Rusların nihaî zorluklarına sevinmek için hiçbir nedenimiz olmayacağını, çünkü bu onlar için varoluşsal bir sorun olduğundan, ne kadar zor olursa o kadar sert saldıracaklarını da belirtiyor. Bu analiz doğru gibi görünüyor.”

SAVAŞ AMERİKA İÇİN VAROLUŞ MESELESİ HALİNE GELDİ

Ancak Mearsheimer için bazı eleştirileri var:

“Mearsheimer, iyi bir Amerikalı gibi, ülkesini abartıyor. Ruslar için Ukrayna’daki savaş varoluşsal bir önem taşıyorsa, Amerikalılar için bunun diğerleri arasında sadece bir güç ‘oyunu’ olduğunu düşünüyor. Vietnam, Irak ve Afganistan’dan sonra bir fiyasko daha nedir ki? Amerikan jeopolitiğinin temel aksiyomu şudur: ‘Ne istersek yapabiliriz çünkü korunaklı, uzaktayız, iki okyanus arasındayız, bize hiçbir şey olmaz’. Amerika için hiçbir şey varoluşsal olamaz.

Bugün Biden’ın akılsızca hareket etmesine neden olan yetersiz analiz. Amerika kırılgan. Rus ekonomisinin direnci Amerikan emperyal sistemini uçuruma doğru itiyor. Hiç kimse Rus ekonomisinin NATO’nun ‘ekonomik gücü’ karşısında direneceğini beklemiyordu. Rusların kendilerinin de bunu tahmin etmediğine inanıyorum.

Eğer Rus ekonomisi yaptırımlara sonsuza kadar direnir ve Avrupa ekonomisini tüketmeyi başarırsa, kendisi de Çin’in desteğiyle ayakta kalırsa, Amerika’nın dünya üzerindeki parasal ve malî kontrolleri çökecek ve Amerika Birleşik Devletleri’nin devasa ticaret açığını karşılıksız olarak finanse etme imkânı da ortadan kalkacaktı. Dolayısıyla bu savaş ABD için varoluşsal bir hâl almıştır. Rusya’dan daha fazla bir zaruret içindeler ve çatışmadan çekilemezler, bırakamazlar.

Bu nedenle şu anda sonu gelmeyen bir savaşın, sonucu ya birinin ya da diğerinin çöküşü olması gereken bir çatışmanın içindeyiz.”

AMERİKA DÜŞÜŞTE

ABD’nin düşüşte olduğuna kesinlikle inanıyor ama bunu vasal devletlerin özerkliği için kötü haber olarak görüyor:

“Hindistan Dışişleri Bakanı S. Jaishankar’ın savaştan hemen önce yayınlanan bir kitabını okudum (The India Way), Amerika’nın zayıflığını görüyor, Çin ve ABD arasındaki çatışmanın kazananı olmayacağını, ancak Hindistan gibi bir ülkeye ve diğerlerine alan açacağını biliyor. Ekliyorum: Ama Avrupalılara değil. Her yerde ABD’nin zayıfladığını görüyoruz ama Avrupa ve Japonya’da değil çünkü emperyal sistemin geri çekilmesinin etkilerinden biri de ABD’nin başlangıçtaki himayecileri üzerindeki hâkimiyetini güçlendirmesidir. Amerikan sistemi küçüldükçe, himaye altındaki ülkelerin yerel elitlerine daha da ağır bir yük binmektedir (buna tüm Avrupa’yı dahil ediyorum). Ulusal özerkliğini ilk kaybedenler İngilizler ve Avustralyalılar olacaktır (ya da zaten öyledir). İnternet, Anglosfer’de (**) ABD ile öylesine yoğun bir insan etkileşimi yarattı ki, akademik, medya ve sanatsal elitleri deyim yerindeyse ilhak edildi. Avrupa kıtasında ulusal dillerimiz tarafından bir şekilde korunuyoruz, ancak özerkliğimizdeki düşüş kayda değer ve hızlı. Chirac, Schröder ve Putin’in savaş karşıtı ortak basın toplantıları düzenledikleri Irak savaşını hatırlayalım.”

AMERİKA’NIN AÇMAZI

Becerilerin ve eğitimin öneminin altını çiziyor: “ABD şu anda Rusya’nın iki katı nüfusa sahip (öğrenci yaş gruplarında 2.2 katı). Ancak ABD’de mühendislik eğitimi alanların oranı sadece %7 iken, Rusya’da bu oran %25’tir. Bu da 2,2 kat daha az insanın okuduğu Rusya’nın %30 daha fazla mühendis yetiştirdiği anlamına geliyor. ABD bu boşluğu yabancı öğrencilerle dolduruyor, ancak bunlar çoğunlukla Hintliler ve daha da fazla Çinli. Bu güvenli değil ve zaten azalıyor. Bu Amerikan ekonomisinin bir ikilemi: Çin’in rekabetine ancak vasıflı Çinli işgücü ithal ederek karşı koyabilir.

RUSYA, BATI DIŞI DÜNYAYA İLHAM VERİYOR

“Savaşın ideolojik ve kültürel yönleri üzerine: “Rus Duma’sının ‘LGBT propagandası’ konusunda daha da baskıcı yasalar çıkardığını gördüğümüzde kendimizi üstün hissediyoruz. Sıradan bir Batılı olarak bunu hissedebiliyorum. Ancak jeopolitik bir bakış açısıyla, yumuşak güç açısından düşünürsek, bu bir hata olur. Gezegenin %75’inde akrabalık örgütlenmesi babadan oğula geçiyordu ve Rus tutumlarının güçlü bir şekilde anlaşıldığı hissediliyordu. Batı-dışı kolektif için Rusya güven verici bir ahlâkî muhafazakârlığı teyit etmektedir.”

Şöyle devam ediyor: “SSCB’nin belli bir yumuşak gücü vardı [ama] komünizm temelde ateizmiyle tüm Müslüman dünyasını dehşete düşürdü ve Batı Bengal ve Kerala dışında Hindistan’da özel olarak hiçbir şeye ilham vermedi. Ancak bugün, kendisini büyük güç arketipi olarak yeniden konumlandıran, sadece sömürgecilik karşıtı değil, aynı zamanda ataerkil ve geleneksel adetleri muhafazakâr olan Rusya, çok daha fazla baştan çıkarabilir.

Ahlâkî açıdan muhafazakârlaşan Putin Rusya’sının, trans kadınların tuvalete girmesi konusunda Amerika’da yaşanan tartışmalar nedeniyle zor zamanlar geçirdiğinden emin olduğum Suudilere sempati duyduğu aşikâr.

RUSYA, DÜNYANIN GERİ KALANIYLA BATI ARASINDAKİ DERİN VE TEHLİKELİ BİR KÜLTÜREL FAYI KIRIYOR

Batı medyası trajik bir şekilde komik, ‘Rusya izole oldu, Rusya izole oldu’ deyip duruyorlar. Ancak BM’deki oylamalara baktığımızda dünyanın %75’inin Batı’yı takip etmediğini görüyoruz ki bu da çok küçük bir oran gibi görünüyor. Bu [Batı ve geri kalanı arasındaki bölünme] antropolojik bir okumayla, Batı’daki ülkelerin genellikle iki taraflı akrabalık sistemlerine sahip bir çekirdek aile yapısına sahip olduğunu, yani çocuğun sosyal statüsünün tanımında erkek ve kadın akrabalığının eşdeğer olduğunu görüyoruz. [Geri kalan] Afro-Avro-Asyalı kitlenin büyük bölümünde ise cemaat ve baba soylu aile örgütlenmeleri görüyoruz. Medyamız tarafından siyasÎ değerler çatışması olarak tanımlanan bu çatışmanın daha derin bir düzeyde antropolojik değerler çatışması olduğunu görüyoruz. Çatışmayı tehlikeli kılan da bölünmenin bu bilinçdışı yönü ve bu derinliktir.”

İşte böyle. Her konuda haklı mı? Bilmiyorum, ama Emmanuel Todd kesinlikle her zaman çok özgün ve ilginç bir düşünürdür ve genellikle Fransız medyasına hakim olan iç karartıcı derecede öngörülebilir kötü yaklaşımlardan çok farklı bir analize sahiptir…

Tercüme: Adımlar

(*) John J. Mearsheimer(d. Aralık 1947) Chicago Üniversitesi, Amerikalı Siyaset Bilimi profesörü.

(**) Birleşik Krallık ile ortak kültürel ve tarihî bağları paylaşan ve yakın siyasî, diplomatik ve askeri işbirliğini sürdüren bir grup İngilizce konuşan ülkedir.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: