HANNİBAL BARCA

Ayhan SÖNMEZ

Savaş alanı manevrası çalışmamızın açılış girişlerinde, taban tabana zıt iki manevra kavramından ve zıt fikirler içermesine rağmen her ikisinin de muntazam uygulandığında nasıl zafere ulaştırabildiği konusunu ele almıştık. İlk girişte, bir noktaya doğru saldıran kitlenin muharebe gücünün yoğunlaşmasına, ikincide, savaşan gücün birbirlerinden müstakil olarak manevra yapan vücutlara dağılımına baktık.

Tamamen zıt iki kuvvet konuşlandırma plânının her ikisinin de çarpıcı bir zafere yol açabilmesi, savaşın son derece öngörülemez doğasına işaret ediyor. Başarı için illâ bir formül veya tarif yok; çünkü her şey hem ilgili orduların savaşma niteliklerine hem de düşman kuvvetin karşı tepkisine bağlı. Ve en nihayetinde bir kumandanlık dehasına…

Savaş bir nevi, düşman daha etkili tepki gösterseydi, çok kolay bir şekilde felakete dönüşebilecek ihtimalli bir zafer içerir; bu demek oluyor ki manevradan maksat, düşmanı reaksiyon gösteremez hâle getirmek, onun entellektüel yeteneğini bütünüyle felç etmek.

Burada, önceki iki yazıdan farklı olarak, belirli bir manevra modelini incelemek ve örneklendirmek yerine idealize edilmiş akıcı savaşı, tek tip bir manevrayla veya birkaçının birlikte uyumlu kullanılmasıyla ulaşılabilecek bir hedef düşünelim; bu hedef, imha savaşıdır.

Arkaik savaşta, bir ordunun tamamen imha edilmesi hadisesi nispeten nadir gözüküyordu; çünkü ordular daha yavaş hareket ediyordu. Emir komuta ve kontrol basitti; bu savaşlar lineer bir tarzda gerçekleşme eğilimindeydi. Karşıt orduların görev bilinciyle büyük bir platformda karşı karşıya dizilmesi şartlarında, ordunun çoğu mütevazı bir yürüyüş hızında hareket ederken, gerçek bir kuşatma zordu.

Bununla birlikte, barut öncesi karşılıklı saf tutma savaşları devrinde, imha savaşının idealize edilmiş birkaç örneği vardır. Bu savaşların meydana geldiği yerler, bahsi geçen manevralar için ideal şartlar sunarlar, çünkü arkaik savaşlar nispeten küçük ve muayyen bir sahada yapılırdı. Bu muharebeler, idealize edilmiş savaş şeklini temsil ediyor ve mükemmel savaş vizyonunu müşahhaslandırıyor. Bütün düşman ordusunu, bir gün içinde, tek bir sahada parlak bir karşılaşmada derdest etmek. Böyle bir şey herhâlde her generalin en yüksek ulaşabileceği bir hedefidir.

Kartacalı General Hannibal Barca, ekseriyetle belirsizliğin tarihî bir karakteridir. Alpleri savaş filleriyle geçmesiyle tanınır. Muharip gemilerin karadan geçirilmesi gibi, kesinlikle sinematik ve çarpıcı bir başarı; ancak Roma-Kartaca Savaşları örgüsü içinde, onun bütününü ifadeden mahrum. Filler, hikâyenin en çok öne çıkan ve hayranlık uyandıran bir unsuru olsa da, nihayetinde, bütünü içinde küçük bir taktik dipnottu.

Karla kaplı, soğukta, Alplerde savaş fillerinin olmasının tuhaflığına rağmen, Hannibal’ in cüretkar yürüyüşü, klasik bir askeri probleme bir çözüm bulma teşebbüsünü temsil ediyordu.

Kartaca, kendileri için stratejik açıdan çok önemli olan Sicilya adasındaki pozisyonunu kaybetmesine sebeb olan Birinci Pön Savaşı’ ndan (gerçekleşen üç savaşın ilki) yalnızca birkaç on yıl önce, Romalılar tarafından oldukça maliyetli bir yenilgiye uğramıştı. Bu savaşta Roma, geniş bir askeri güç oluşturma başarısı gösterdi. Muazzam filolar inşa etti ve geniş bir sahayı kaplayıp büyük askeri kuvvetleri hareket hâlinde tuttu. Bir süre sonra savaş yeniden patlak verdi ve bu sefer Kartacalılar İspanya’da yayılmaya başladı; bu da Roma menfaatlerine tecavüz etmek demekti ve yayılma bir yerde durdu. Hannibal, üstün kuvvet oluşturma ve idame ettirme yeteneğine sahip bir düşmana karşı bir savaş plânlamanın nasıl olacağı meselesiyle karşı karşıya kaldı. Bu, herhangi bir Prusyalı veya Moğol plânlamacının âşina olacağı stratejik bir ikilemdi. Ya Roma topraklarını terkedecek, yahut eninde sonunda düşman ordusuyla kapışacaktı. Hannibal’in operasyonel çözümü oldukça basitti. Ordusunu Alpler’in üzerinden geçirecek ve İtalya’yı doğrudan karadan işgâl edecekti. Böylelikle, Roma deniz gücünü denklemden çıkarmakla kalmayacak, aynı zamanda Roma’nın İtalyan yarımadasındaki peyk ve müttefikleri üzerindeki kontrolünü sarsmakla tehdit edecekti. Daha da önemlisi, askerî bir bakış açısıyla, doğrudan Roma’nın kapısına kadar gelip ona meydan okuyacak, onu kesin bir savaşa girmeye mecbur bırakacaktı.

Millattan önce 217 baharında, Hannibal ve ordusu İtalya’ya fırladı ve Etruria’da tepinmeye, hiçbir ceza görmeden bir şeyleri yakıp yıkmaya başladı. Kartacanın, imparatorluğun çekirdek bölgelerini parçalamasına izin vermenin akıbetinin iyi olmadığını sezen Roma, Hannibal’in peşine düşüp ordusuyla başa çıkmak için Gaius Flaminius adlı birinin komutasında bir orduyu hızla harekete geçirdi. Ardından gerçekleşen savaş, bugüne kadar bir daha tekrarlanması zor türden, tek taraflı bir hadise haline gelecekti.

Flaminius ve lejyonları, 20 Haziran’ da Trasimene Gölü (bugünkü Trasimeno Gölü) yakınında Hannibal’i yakaladı. Sahne, mükemmel bir pastoral İtalyan göl kıyısındaydı. Gölün hemen kuzeyinde büyüleyici inişli çıkışlı tepeler uzanıyordu ve ana yol, kıyı ile tepeler arasındaki dar ve düz zemin boyunca kıvrılıyordu. Hannibal, peşine düşen Romalıların tam da gözü önünde kampını, burada, yolun üzerinde kurdu. Hannibal’in kıyı boyunca böylesine görünür bir noktada durduğunu gören Flaminius, Kartacalıların ertesi gün savaş teklifinde bulunacağını farzetti ve mesafeyi tutmak ve ertesi sabah ayın 21’inde savaşı başlatmak niyetiyle yolun hemen yukarısına kendi kampını kurdu

Trasimeno Gölü’ nün pastoral kıyı şeridinde Hannibal ertesi gün bir savaş vermeyi plânlamıştı; fakat, Flaminius’un hiç de umduğu bir şekilde değil! O gece, Romalılar kamplarında rahat bir şekilde dinlenmeye çekilmişken, Hannibal askerlerini karanlıkta bir yürüyüşe çıkararak, sahaya süratle alabilmek için tepelerin alçakta kalan kısımlarına yoldan görülmeyecek şekilde yerleştirdi. Neticede Kartacalılar pürüzsüz bir şekilde pozisyon almayı başardıklarında, bunu hileli bir teşebbüs olarak bir gece yürüyüşüyle gerçekleştirdiler. Ertesi sabah, Romalılar sütunlar halinde Hannibal’in kamp ve karargâhına doğru yürürken, Kartaca’nın kuvvet kütlesinin doğrudan sollarında, tepelerin hemen üzerinde olduğuna dair hiçbir alâmeti farika yoktu. Belki vardı ama böyle bir şey beklemiyorlardı.

Hannibal pusuyu kurduğunda, savaşın sonucu aslında daha başlamadan belliydi. Yürüyüş halinde bir Roma ordusunun, müsait şartlar altında bile savaş düzenine girmesi saatler alacaktı ve Trasimene Gölü’ndeki baskın buna hiç fırsat vermezdi. Kartaca saldırıya geçmeden önce, saldırı emrini veren bir dizi trompet sesi geldi. Romalılar bu trompetlerin arkalarında çaldığını duyabiliyorlardı, ancak düşmanlarını henüz göremiyorlardı; bu da genel bir kafa karışıklığına yol açtı ve Hannibal’in ordusu tepelerden akıp kanatlarına saldırmaya başladığında panik hızla yayıldı. Göle sıkıştırılan Romalılar, ilkel bir savaş düzeni bile oluşturamadan kısa bir süre sonra, umutsuz ve çaresizce kendilerini örgütlemeye çalışan izole edilmiş insan gruplarına bölündüler.

Roma ordusunun kahir ekseriyeti hemen orada, göle karşı kesildi, az bir kısmı teslim oldu. Kaçmaya teşebbüs edenler Hannibal’in takipçi güçleri tarafından ezildi ve aynı akıbeti paylaştı. Flaminius’un ordusu, toplamda yaklaşık 25 bin adamı tamamen tasfiye edildi. Bu rakam o tarihler için devasa ölçüde. Tarihî kaynaklar müşterek olarak ordunun tamamen yok edildiğini ifade ediyor. Bu korkunç can kaybına karşılık Kartacalılar’ın kendi zayiatları 1500-2000 arasındaydı.

Trasimene Gölü Savaşı gerçekten nadiren gerçekleşen bir hadiseydi ve bu, düşman kuvvetinin kötü bir şekilde parçalanmasıyla beraber, tüm geri çekilme yollarının da kesilmesiyle bütünüyle yok edildiği, kesin olarak belgelenmiş en eski kuşatma ve imha savaşını işaret ediyor. Dahası, muharebe, bugüne kadar tam bir operasyonel pusunun bilinen veya savaş literatürüne girmis yegane örneği olmaya devam ediyor. Çağlar boyunca çeşitli türden tuzaklar ve pusular kullanıldı, ancak Trasimene’de Hannibal, düşman ordusunu tüm ana gövdesiyle başarılı bir şekilde pusuya düşüren (bilinen) ilk ve tek komutan oldu.

Küçücük bir süvari gözcü müfrezesi Roma’yı felâketten kurtarabilirdi, ancak Flaminius herhangi bir keşif yapma zahmetine katlanamazdı. Ne de olsa önünde Hannibal’in kampını görebiliyordu. Bu nedenle Kartacalıların tam olarak nerede olduğunu bildiğinden emindi. Kendi ve 25 bin lejyonerin hayatına mal olan çarpıcı bir dikkatsizlik ve kibir anı.

Trasimene eşsiz bir askeri başarıydı. Modern gözetleme ve keşif teknolojisi, tam bir operasyonel pusu ihtimalini tarihin yıllıklarına indirdi. İnsanlık daha ilkel bir duruma geri dönmedikçe, Hannibal’in göl kıyısındaki riski asla tekrarlamayacak. Akıllıca plânlamanın ve hesaplanmış riski göze almanın benzersiz bir örneği olmaya devam edecek ve kesinlikle bir riskti. Hannibal, sadece birkaç kilometre ötede dolaşan büyük bir Roma kuvveti önünde ordusunu karanlıkta kasıtlı olarak dağıttı. Elbette riskli bir manevraydı, ancak çarpıcı sonuçlar için ustaca uygulandı.

Korkunç bir Roma ordusunun bir günün bir öğle vakti zarfında yok edilmesi, idealize edilmiş bir savaş şeklinin prototipi olarak hizmet eder. Buna ister kuşatma, ister pusu veya Prusya ifadesiyle “Kesselschlacht” densin, bu olup biten düşman kuvveti bütün olarak yutulur ve yok edilir hadisesidir.

Hannibal’a gelince, Roma’da onu yok etme kampanyası daha yeni başlıyordu.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et