KONUŞMALAR – 13
Nihan ÖZTÜRK
Orhan: “Anadolu’nun son büyük fikir babası rahmetli Kumandan Salih Mirzabeyoğlu “Halkın aklı gözündedir!” der. Halk, fert olarak oturup sahici bir muhasebe sonucu nasıl ve kim tarafından yönetilmeyi düşünmez. Tarihte bu böyleydi, bugün de böyle. Eskiden derin muhasebeyi ve karara varıcı düşünceyi kanaat önderleri veya aydınlar, çıtayı büyütürsek başbuğ veliler gerçekleştirir, halkta bunların reyine göre şekillenirdi. Şimdi ipin ucu öyle bir kaçmış ki, züppeler bile kanaat önderciliği oynayıp kafaları bulandırmaktan başka bir şeye yaramıyor.”
Murat: “Bu zamanda nerde böyle sahici adamlar? Varsalar, niye sesleri çıkmıyor?”
Othan: “Olmadıkları zaman dilimi yok ki! İşin aslı bu insanların fikirlerinin veya seslerinin duyulup, anlaşılıp benimsenmemesinde. Öyle anladığımız çapta bir başbuğ veliye denk gelebilir miyiz artık bunu bilemeyiz ama, lokal olarak işini ciddi yapan adamlar mevcut. Sessiz de değiller! Biraz kulak vermekte halkın insiyatifine kalmış. Bir bakarsın hiç beklenmedik bir anda onlardan başkasının sesi duyulmamaya başlar ve her şey terse dönebilir. Kim bilir?”
Murat: “Fransa’yı takip ediyor musun? “Macron Démission! (istifa)” sesleri yine ayyuka çıkmış durumda.”
Orhan: “Evet sanırım emeklilik yaşının parlamentoya sorulmadan 62’den 64’e yükseltme girişimine Fransızlar müthiş bir tepki veriyor.”
Murat: “Sokaklar yine savaş alanına döndü. Belediye binaları ateşe veriliyor artık. Fakat ilginç şeylerde oluyor. Mesela amerikan Mc Donnalts’lara yönelik akınlar da düzenleniyor. İngiliz Kralı Charles’ın Fransa’ya gerçekleştirmek istediği ziyaret büyük güvenlik sorunu neticesinde iptal edilmek zorunda kalıyor. Bunda Fransız halkının bu ziyarete karşı tepkisininde rolü büyük.”
Orhan: “Fransız İhtilâli’nden kalma ve hâlâ süregelen bir eylem veya protesto kültürü oluşmuş Fransız halkında. Bu öyle hafife alınabilecek bir kültür değil. Dünya’da belki Lâtin Amerika halklarında da görülebilecek fakat Avrupa halkları içerisinde sadece Fransızlarda gelişen bir refleks, bir kültür. Adam tehlikeyi göze alıp ayaklanabiliyor. İşteyse bile, “eylem var!” denilir denilmez, işini gücünü bırakıp gerekirse güvenlik güçleriyle göğüs göğüse çarpışmaya başlayabiliyor.”
Murat: “Dediğin gibi hafife alınmaması gereken bir durum. Belki halk olarak, idare edenlerin idare ettikleri üzerinde mânâsız ve zararına olan herhangi bir uygulamayı diretmelerine karşı nasıl ve niçin refleks gösterilmesi gerektiğine dair örnek alınabilir. Mesela Almanlarda emeklilik yaşı 67. Fransa’dan daha yüksek olmasına karşı bu konuda Almanlardan hiç bir tepki yok.”
Orhan: “Doğru diyorsun! İnsanlar dünyaya sadece işçi olarak gelmediler ki. Emekçileri sömürmekten ve ömürlerini harcamaktan başka neye yarıyor bütün bu mecburiyetler, yasalar? Yıllarca çalıştırıp maaşlarından büyük vergiler kestikleri yetmiyormuş gibi, yaşlanıp emekli olan insanlara verdikleri birazcık emeklilik maaşı insanları nasıl harcadıklarını gösteren en net tablo aslında. Yani sistemlerinin ne kadar vahşi, sömürücü, köleleştirici olduğunu!”
Murat: “Yalnız son günlerde Almanya’da hareketlenmeye başlıyor. Yükselen enflasyon ve pahalılık neticesinde grev üstüne grev gerçekleşiyor. 27 Mart günü ülke çapında genel bir grev bekleniyor. Havalimanları, toplu taşıma, hatta bazı şehirlerdeki yol ve tüneller bile giriş ve çıkışa kapanacak. Büyük bir kaos bekleniyor.”
Orhan: “Hayırlısı diyelim! Beklenen global kriz gittikçe kendisini hissettirmeye başlıyor. Amerika çıkışlı bu kriz bankalardan başlayarak halkları germeye kadar gidiyor. Belki de her ülke farklı bir yol ve refleks gösterecek önümüzdeki günlerde. İzleyip göreceğiz.”
Murat: “Avrupa sahiden diken üstünde. Gün geçtikçe bu Neo-Liberal politikalar, halkların nefret duymasına, değişiklik arzularına yol açıyor. Sabırlar iyice zorlandı. Bu son üç yılda sistemin ne kadar eskimiş ve sakat olduğu ortaya çıktı. Sadece sistem değil şu ân idare edenlerin şapşallıkları da artık ayna gibi parlıyor. Kezâ Ukrayna’dan mülteci kaydı için sadece bir kaç günlüğüne lüks arabasıyla gelip gidenlerin üçkâğıtçılığı ortaya çıktıktan sonra işler iyice sarpa sarmaya ve Alman halkında huzursuzluklar çıkarmaya başlardı. Alman idarecilerin Rusya karşıtlığı müthiş sorgulanıyor, yani işler terse döndü. Geçen haberlerde bir evin kullanılmadığı halde 7 tane Ukraynalı mülteci aileye ayrı ayrı kiralandığı açıklanmıştı.”
Orhan: “Bu birazcık da Avrupa’nın genetik yapısında var. Demiştik ya, aslında bütün Avrupa ülkelerinin birbiriyle geçmişten kalan bir bağı olduğunu. Bu da genel anlamda bir benzerlik doğuruyor. Bizim coğrafyamızda olduğu gibi. Neticede tarihe şöyle bir baksak Avrupa’nın son modern dünyası diyebileceğimiz şekillenmesi acayip şeyleri de beraberinde getirmiş. Diken üstünde veya nasıl bir kırılgan hat üstünde oldukları nedenler buralarda rahatlıkla aranabilir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları neticesinde Avrupa hep yeniden şekillenmiştir. Hâlâ bu şekillenmeler tam olarak bir neticeye ulaşmamıştır. Bu şekillenmelerin en yeni ayağı ve gayrı meşru çocuğu Benelux (Benelüks) adı altında gerçekleşen ve Avrupa Birliği’nin kurulmasında temel taşı olan bir ekonomik birlik anlaşmasıdır.”
Murat: “Benelüks bir bölge ismi değil mi? Hani şu Belçika, Hollanda ve Lüksemburg ülkelerinin bulunduğu üçgen bölge?”
Orhan: “Bu ekonomik birlik oluşturulurken yepyeni bir bölge ismi doğuyor Avrupa’da. Tarih boyunca Almanların ve Fransızların ağırlıklı çarpışmaları neticesinde yarısı Fransız, yarısı Alman, yarısı Flaman, yarısı Kelt kalan bölgeler bunlar. Aralarında en ilginci Lüksemburg. Yaklaşık yarım milyonluk nüfusuyla Avrupa’nın arada sıkışıp kalan ama Avrupa Birliği’nin kurucularından olan en küçük ülkesi. Bir kale ve dükalık ile başlayan tarihleri bugün Alman, Fransız ve Kelt kültürünün oluşturduğu, dini Roma Katolik Kilisesine bağlı, üniter parlamenter fakat anayasal monarşi ile yönetilen bir ülke. Belçika da buna benzer bir ülke. Malûm NATO’nun ana karargâhının bulunduğu, özellikle piyasasını Yahudilerin elinde tuttuğu Avrupa’nın meşhur pırlanta ve mücevher deposu Belçika, yeni kuruluşundan sonra yıllarca bir parlamentoya sahip olamamıştır. Nedeni ise ne Flamanların nede Fransız kökenli Valonların birbirlerinin isteklerini kesinlikle kabul etmemeleridir. Belçika da tarih öncesi dönemlerde Kelt kabileler tarafından yönetiliyordu ve bugün federal parlamenter sistemi yanında monarşiyle yönetiliyor. Hollanda’ya gelecek olursak, kısaca İngiltere’nin yıllarca ‘ajan karargâhı’ olarak kullandığı bir ülke. Diğer iki Benelüks ülkesinden tek farkı Cermen kabilelerinden oluşması. Yönetim biçimi yine benzer üniter parlamento ve anayasal monarşi. Bu ‘üçgen ülke’ topluluğunun en benzer özelliği ise bugünkü şekillenmelerine kadar tarih boyunca hep Roma İmparatorluğu’na tabilerken ardından Alman ve Fransız işgâllerine maruz kalmaları ve daima bir tampon bölge olarak görülmeleridir. Yani aslında bu üçgende her ân patlak verebilecek olayları da göz ardı etmemek gerekiyor.”
Murat: “Eyvallah. Nazilerin iktidara gelmelerindeki en büyük faktör olan Versay Anlaşması’nı anımsattı biraz. Birinci Dünya Harbi’nin daha devam ettiği sürede Fransa’da bir trenin içerisinde imzalanan ve Almanya için çok ağır şartlar içeren anlaşma. Hitler Fransa’yı işgâl ettiğinde o treni yaktırmıştı ve intikamın alındığını söylemişti.”
Orhan: “Fakat Avrupa’nın bu modern kriz ve sıkıntılı vaziyetleri bunlarlada sınırlı değil. İspanya’nın Katalan sorunu devam ediyor. Bu yüzden İspanya Millî Marşı’nın bir güftesi yoktur. Tamamen Katalanlarla olan tarihî sorun ile alâkalıdır.”
Devam edecek…
26 Mart 2023