GERÇEK BÜYÜK DOĞU PROJESİNDE İSRAİL’E YER YOK, İSRAİL’İ KİM MEŞRU DEVLET OLARAK TANIYORSA, SAHTE BÜYÜK DOĞU PROJESİ ONUNDUR

Alâaddin Bâki AYTEMİZ

Kumandan Mirzabeyoğlu, Ortadoğu’da İsrail diye bir devlete yer olmadığını, “gerçek bir Büyük Doğu projesinde” ön şartı ile birlikte ifade etmişti:

“Gerçek bir Büyük Doğu projesinde Ortadoğu’da İsrail diye bir devlete yer yoktur!”

Kumandan’ın bu ifadesi de gösteriyor ki, sahte Büyük Doğu’cuları tanımanın bir yolu da, Ortadoğu’da İsrail Devleti’ni tanımaları ve onunla meşru ilişkiye giriyor olmalarına bakmaktan geçmektedir

Gerçek Büyük Doğuculuk İbdacılıktan geçer ve İbdacı olmanın yolu da ideolojik eğitimle mümkün. Zira ideolojik eğitim, “sen şuurlan, ben iş yapayım” gibisinden bir iş bölümüne girmez. Veya bunun tersine, “ben zaten şuurluyum, sen de benim dediklerimi yaparsan, sen de gerçekleştirici olursun, olmalısın” gibi… Bu tür sahteliklere İbda’da yer yok. Ancak ideolojik bir eğitimle ideoloji şuurlaştırılabilir ve ancak bundan sonra mücadelenin gayesi olan ideoloji mücadelenin vasıtası kılınabilir ve ideolojinin gerçekleştirilmesinden bahsedilebilir. Böyle bir kadro teşekkül etmeden ideolojinin gerçekleştirilmesi, hayata hâkim kılınması mevzubahis olamaz. Bu iş, “şu kadar param var, imkânım var altıma son model bir araba çekeyim” gibisinden bir maddî imkân işi değil, ruhî bir maletme ve şuurlaştırma işidir.

Maddede şu kadar iş yaptık, sıra mânâmızda kepazeliğine girmeye hiç yer yok; bedahetler incinir. Maddeyi mânânın önüne koyan mankafalar, bu davayı anlamamış olmak bir yana, yanlış anladığını da anlamayacak kadar öküzlerin işidir bu lâflar.

Küpün içinde ne varsa dışına o sızar sözünün hakikati burada: İç oluş dış oluşta takip edilebilir ki o da ideolojik mücadele ile kendini belli eder. İdeolojik mücadele, yani ideolojiyi mücadelenin vasıtası kılabilmek de ezberleri tekrarlamakla değil…

İdeolojik mücadelenin hakikati ile taklidini ayırdedebilmenin yolu da ideolojik eğitimle, ideolojinin şuurlaştırılmış olması ile mümkün. Ezberlenmiş ideolojik argümanların papağanvari tekrarlanmasının ideolojik mücadele olmayacağını yeniden vurgulayalım.

İşte, sahteleri enselemenin esas mihengi bu: İdeoloji, yani fikir.

Bunun yanında Kumandan Mirzabeyoğlu’nun İsrail devletinin varlığını kabul ediyor olmayı sahtelik olarak özellikle belirtmiş olması, yani meseleyi bu mevzuda fikir plânında bırakmayıp pratik tavırda da deşifre etmesi oldukça mühim ve apaçık bir gösterge. Kumandan Mirzabeyoğlu’nun bu meseleye verdiği değeri ve sahteleri ve sahteliği ne kadar tehlikeli gördüğünü de buradan süzebiliriz: İsrail’e meşruiyet biçenin Büyük Doğuculuğu da sahtedir!

Bize bu meseleleri tedai ettiren haber, Dışişleri Bakanlığı’nın yapmış olduğu, “İsrail Ulusal Güvenlik Bakanının 21 Mayıs tarihinde İsrail güvenlik güçlerinin refakatinde Harem-i Şerif’e düzenlediği uluslararası hukuku açıkça ihlal eden baskını şiddetle kınıyoruz” diye başlayan açıklaması.

Açıklamanın geri kalan kısmı da başlangıcı gibi faso fiso.

Yani İsrail yıllardır kınanıyor. Bu kınama açıklamaları da bir şey yapmıyor görünmemek için esas olarak İsrail’i meşru bir devlet olarak tanımanın, İsrail’in varlığını devam ettirmesinin garantisi: “Ben seni kınıyorsam, sana dokunmayacağım demektir. Zaten yıllardır kınıyoruz, bir şey olmuyor değil mi? Sen katliamlara devam et, biz de kınamay devam ederiz gül gibi geçinir gideriz. Yeter ki koltuklarımıza dokunulmasın!

İsrail’le bir ara güya bozuştuktan (*) sonra zaten iktidarda kalabilmek, var olmaya devam edebilmek için İsrail’e muhtaç olduğunu itiraf ederek İsrail’le normalleşme yoluna girdiler.

https://sputniknews.com.tr/20160102/erdogan-bizim-israil-ihtiyacimiz-var–1019980386.html

Bu basit bir kınama değildir.

Bakmayın bu kınamanın görüntüde kötülüğe, pisliğe karşı oluşuna. Bu kınama kötülüğe karşı gelme değil, satılan şehid kanlarının üzerine içilen ihanet şerbetinin dudaktan çeneye doğru sızan kısmının peçeteyle temizlenmesidir.

Bu kınama, sahte Büyük Doğu projesinin, İsrail’e Ostadoğu’da hayat hakkı tanıyanların kimler olduğunun ifşaıdır. İsrail’le işbirliği ile işe başlayan ve arada güya İsrail’e kafa tutuyor gözüken İmânsız İslâmcılık rejiminin başladığı yere tekrar avdet etmiş olmasıdır.

Sonun sonuna gelinmiş olmasının bir delaletidir.

(*) Van Münit hadisesi ile patlak veren süreç… Erdoğan yönetiminin İsrail’le gürüşmeler yapıp, onlardan bir takım sözler alarak İsrail’i meşrulaştırcı adımlar atarken, İsrail Cumhurbaşkanı’nı TBMM’de konuşturmaya kadar gittiler. Lâkin İsrail Erdoğan’a verdiği sözde durmadı, Filistin’e karşı Erdoğan’ı adam yerine koymadığını göstererek, Gazze’ye karşı Dökme Kurşun saldırısını başlattı. İsrail Cumhurbaşkanı’nı ağırlayan, onu TBMM’de konuşturan ve böylece her şey kontrol altında, Filistin davası benden sorulur, İsrail’i de bağladım mesajı veren Erdoğan İsrail saldırısı ile bütün o verdiği imajın ayaklar altına alındığını görünce Davos’taki o malûm sahne ortaya çıktı. Yani bu bozuşmanın sebebi ideolojik değil, zamanın başbakanına İsrail tarafından verilen sözlerin tutulmamasından dolayı tamamen şahsî idi ve her meselede olduğu gibi, “bari bozuştuk, bundan fayda devşirelim, oya tahvil edelim” yaklaşımı ile bozuşmanın ideolojik saiklerle olup İsrail’e kafa tutulmakta olunduğu lanse edilmişti. Sonrasında ise Mavi Marmara ile iyice gerilen ortam. İsrail’in Mavi Marmara’da yaptığı katliama karşı AKP iktidarı şehidlerin kanını satarak İsrail’le anlaşma yoluna ve akabinde de normalleşme yoluna gitti. Mavi Marmara için de “zamanın Başbakanına mı sordunuz?” diyerek yükü omuzlarından attı. Oysa İsrail’e kafa tutuyor ve bunu oya tahvil etmek için çabalıyorken, Mavi Marmara’nın kendi organizasyonları olduğunu ifade etmekte beis görmemekteydiler. Nihayetinde iş İsrail’le karşılıklı büyükelçilerin atanmasına ve perde gerisinde zaten tıkır tıkır yürüyen İsrail’le olan ilişkileri perde önünde de aleniyete dökmeye kadar geldi.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: