HİKEMİYAT VE FELSEFE KARŞISINDA EVRİM

Selim GÜRSELGİL

Şimdi burada yanlış anlaşılmaması gereken bir mesele var: Ben uzmanı olmadığım bir alanda rastgele teori üretmiyorum. Sadece işin fikrî yönlerini, kendi felsefe eğitimim, tasavvufî-dinî kültürüm ve İbdacı dünya görüşü ışığında toparlamaya çalışıyorum. Bu da takdir edersiniz ki ehliyetli olduğum bir alan.

Evrimcilerin özgüvenine diyecek yok. Çünkü onlar rakipsiz. Her şey kendi görüşlerini doğrularmış, başka türlü olamazmış gibi görünüyor. Ama bu gerçekten kapalı ve dar bir alan. Bir üst şuura sıçramaya çalıştıkları her seferinde büyük güçlüklerle karşılaştılar. İlk darbeleri Nietzsche’den yediler. Bergson, altından kalkamayacakları bir kuvvetle üstlerine geldi. Kaçtılar. Felsefeden hiç hoşlanmadılar. Zaten felsefeciler de onlara ilgi göstermediler. N. Hartmann yerden yere vurdu, Varoluşçular bir şey bulamadılar.

Evrimciler ilâhiyatçıları seviyor. Çünkü onları duvardan duvara vuruyorlar. Tam da dişlerine göre buluyorlar. Daha önce söylediğim gibi, ilâhiyatın ve özellikle Hıristiyan ilâhiyatının at koşturabileceği bir alan değil bu. Bizim İslâmcılar da meseleye buradan girmeye çalıştığı için, nal topluyor. Çoğu mevzuyu hiç bilmiyor. Karşı tarafın ne dediğinden bile habersiz. İnandık deyip kurtuluvereceğini sanıyor.

Yağma yok, bu mevzuların içine gireceğiz. Bunlar İslâm inkılâbının meseleleridir. Evrimcilerin kendi içinde büyük açmazları var. Bir türlü izah edemedikleri büyük problemleri var. Aslında kibar söyledim: Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor ve hepsi birbirini yalanlayarak kendini ortaya koymaya çalışıyor. Çok temel birkaç nokta dışında anlaşabildikleri hiçbir konu yok. Buna rağmen hâkim mevkilerini koruyor ve ortalama insanlara hakikat görünüyorlar.

Bunları tek tek konuşacağız. Ama şunu bilmemiz gerekiyor: Evrimcilerin hatası ilmî bir hata değildir, felsefî bir hatadır, sistem hatasıdır. Bu hata da onları 4 milyar yıllık dünya tarihinde sadece bir defa olmuş bir mucizeye inanmaya zorluyor:

“İnsan, maymundan evrildi.” Önlerindeki deliller de, bu mucizeyi doğrulamaktan başka bir şey söylemiyor. Halbuki insan, maymunu aşmıştır. Maymun, insana dönüşmüş değil, insana ulaşamamıştır. Geriye doğru bütün türler için de böyle düşünebilirsiniz. Mercan, bitkiye dönüşmüş değil, bitkiye ulaşamamıştır. Bitki, onu aşmış bir hayat hamlesidir. Hurma, hayvana dönüşmüş değil, ulaşamamış, eksik kalmış bir hayat fiilinin ürünüdür. Canlılar, cansız kabul ettiğimiz hammaddelerden başlayarak, belli bir tekâmül düzeni içinde yaratılmışlardır. Ve her yaratılmış, kendi istidadı ölçüsünde kendi çevresine intibak etmiş ve bu ölçüde pek çok yöne pek çok değişimler geçirmiştir. Mesela balinanın karadan denize dönmüş bir tür olduğu tahmin edilir. Mesela kedinin, uzun zamanlar içinde değişim geçirmiş bir kaplan atasının olduğu düşünülür. Bu tür değişimlerse “evrim” değil, “değişim”dir; kaplan tekâmül ederek kedi olmamış, tahavvül ederek olmuştur (olduysa).

Aslında tekâmül evrimcilere bırakılamayacak, hikemî\felsefî bir konudur.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: