KONUŞMALAR – 18

Nihan ÖZTÜRK

Murat: “Yediğimiz ve içtiğimiz her şey bugün şüpheli hâle geldi. İzlediğimiz veya duyduğumuz tonlarca şey gibi. Bunca manipülasyon edilmiş görüntülerin ve haber diye paylaşılanların arasında kim kime, neye ve nasıl güvenebiliyor?”

Orhan: “Güven meselesi! Kimileri kayıtsız şartsız güvendiği için, ne veriyorlarsa doğru sanıyor. Kaç kişi bir meseleyi beğenmek veya reddetmek dışında üzerinde oturup kafa patlatıyor?”

Murat: “Herkesten beklenmiyor ama..”

Orhan: “Aynen.. Ama bu şeylerin en asgarî şartı bu. Bir doğruluğuna bakmak. Dün melekeleri daha yıpranmamış insanoğlu meseleleri en asgarî şartlar dairesinde ve imkânsızlıklara rağmen bile bu melekeler sayesinde berrak bakabiliyorken, egzoz dumanları ve gazların hâkim olduğu havayı soluyan bugünün insanoğlu, elindeki imkâna rağmen algısını bir türlü tutturamıyor. Kimsenin her konuda ansiklopedi kıvamında bir bilgiye sahip olmasına gerek yok. Ama en azından ve en asgarî şartları yerine getirecek hâl bırakılmamış insanda. Zaman akıyor, meseleler vızır vızır işliyor, hangisine zaman ayıracak belli değil.”

Murat: “Koca bir insanlığı kobay olarak kullanıyorlar. “Bütün bir insanlık yalana teslim!”

Orhan: “Hatırlattığın için teşekkürler dostum. Mevzu tam olarak bu. Hiç kafası rahat bir kişi yazabilir mi şu mısraları? “Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor; / Mekânı bir satıh, zamanı vehim. / Bütün bir kâinat muşamba dekor, / Bütün bir insanlık yalana teslim.” Yazsa yazsa, bütün bir insanlığın derdiyle dertlenen bir adam yazabilir! Çileli insan kafası..”

Murat: “Hep “en azından” gidiyoruz madem, eskiden en azından hüzünlü bir hadisenin etkisinde kalırdık. Şimdi yer gök parçalansa ancak iki gün; üçüncü gün neler yaşandığını unutuyoruz. Bu yüzden eskiler hep aklımızda ama yeni şeyleri hafızamızda tutamıyoruz.”

Orhan: “Gözümüz, kulağımız, tadımız, elimiz yorgun ve burnumuz sürekli kötü kokular alıyor. Yaşadığımızı sanıyoruz ama aslında onların istediği gibi yaşadığımızın farkında değiliz. Sistem bu kadar önemli işte. Senin sistemin hakim değilse elâlemin sistemine muhtaç yaşıyorsun. Yeri geliyor uğruna canını verecek duruma geliyorsun. Adaletsizliğin ve vicdansızlığın kitabını yazmış olsa bile. Alışmış kudurmuştan beter hesabı.”

Murat: “Çok yavaşta olsa bunların farkına varmaya başlamak, kendi devrim sürecini başlatmak olsa gerek.”

Orhan: “Kendinden Zuhur, öyle hop diye olan bir konu değil. Kendinden bilinçlenme, okuma, eğitme, geliştirme ile alâkalı diye anlıyorum. Elbette nasibince! Bir şeye tıkanıp kalmakla kendinden zuhur hadisesini anlamış olamayız. Bir şeyin uzmanı olabilecek kıvama gelmek için ne emekler ve vakitler gerekiyor. Ama bir şey üzerinden yıllar geçse de, emeksiz bir şekilde aynı noktada kalmak ve sürekli aynı şeylerden bahsetmek ancak ve ancak kendi kendine takılmak olur. Yani ne kendisine faydası olur ne başkasına.”

Murat: “Bir devrimci ahlâkına sahip olmadıktan sonra hepsi boş değil mi?”

Orhan: “Ahlâk sahibi olan zaten devrimcidir. Hele hele yaşamaya mahkûm olduğumuz bu zaman diliminde. Alt üst olmuş doğrular ve yanlışlar arasında “Mutlak’ın ahlâkı ile ahlâklanınız” emrine muhatap olduğunu iddia edenler, boyu aşmış ahlâksızlığa alkış tutarken, diğer yandan ahlâksız görünen tipler, yere çöp atıp tükürenlerden rahatsızlık duyabiliyor. İşte bu alt üst oluşların neticesinde ne fert olarak nede cemiyet olarak doğrunun, iyinin ve güzelin farkına varabiliyoruz. Aynı şiirin devamında “Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik; / Ve çevre çevre nûr, çevre çevre nûr. / İçiçe mîmârî, içiçe benlik; / Bildim seni ey Râb, bilinmez meşhûr.” diyor çileli kafa. Dün tersine giden bugün doğru bir hamleyle gerçekten doğru yola sapabilir, doğru yolda olduğu zannedilenden ziyâde. Bu yüzden devrimci, daima hakikate esir ve sürekli yanlış yolun başına belâ olana denir.”

Murat: “Peki devrimciyi kim tanır?”

Orhan: “Şimdi devrimci derken, mutlaka sahicisinden bahsetmek gerekiyor. Yoksa biliyorsun, ortalık “devrimci”den geçilmiyor. Sahici devrimci dediğin öyle rahatça anlaşılabilen ve tanınabilen birisi değildir ki. Devrimciye benzeyenle arasındaki kocaman fark, farklı bir diyalektiğe sahip olmasıdır. İzâh etmenin delisidir. İzâh etmeye başlayınca da derinlemesine fikirle gelir. Derinlemesine girdiği için de sığlar tarafından zor belâ anlaşılır. Anlaşılamadığı için hiç tanınmaz.”

Murat: “Peki siyasî hareketler?”

Orhan: “Siyasî Hareketler sempatizanları tarafından güçlenmeye başlar. Mesela siyasî bir partinin ister ideolojik bir yola isterse de her türlü dalavereye başvurarak kendisine rey kazandırma girişimi, sempatizanları tarafından değişik veya kendince yorumlanabiliyor, hatta ideolojiyle değil de, böyle daha çok partizanlığa gidilerek ignor ediliyor. Bazen sempatizanlığın tam tersi bir hadise veya bir söz dahi, bir siyasî partinin sempatizanlarına zeval vermiyor. Sempatizanlık önemli bir mevzu elbette. İktidar da önemli bir mevzu. Ama sempatizan var, sempatizan var. Ve iktidar var, iktidar var. Bir çok sempatizan zaten sadece çokluğa sebep olduğu için, bir çok iktidar “makam olsun yeter!” anlayışında!. Yani aslında sadece varlar. Bir farkla! O da iktidarlar makamları kokutabilirken, sempatizanların boş kalabalık anlamında ne akarı var ne kokarı! Kısacası olmasalar da kimsenin varlıklarını özlemeyecekleri bir durum.”

Murat: “Neticede sahteler ve sempatizanları bir taraftayken, gerçekler ve devrimciler bir tarafta. Asıl kutuplaşma da bu!”

Orhan: “Katılıyorum. Diğer ittifaklar ve kutuplaşmaları sahte görmek gerekiyor. İttifak gerçeklerin hakkı! Kutuplaşmayı bu gerçekler belirler. Şunun bunun, şöyle böyle demesi değil. Bugün, her şeyde olduğu gibi fikrin de ucuzculuğuna yelteniliyor. Rezil oluyorlar, bu ayrı! Gittikçe de rezilleşebilirler. Bizi ilgilendirmez. Ama aziz fikri bunların eline teslim etmeyeceğiz. Fikri yüksekte tutan insanlar olduğu sürece bunların yeltenişleri bir balon süresince şişer ve sonunda klâsik bir şekilde patlar. Patlayınca içindeki pislikler ancak fikri kuşanmamış olanlara sıçrar. Fikri kuşanmışlar daima bir koruma kalkanına sahiptirler.”

Devam edecek…

27.05.2023

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: