BARLAS’IN ÖLÜMÜ ÜZERİNE
Alâaddin Bâki AYTEMİZ
Asrın yalakası Mehmet Barlas ölmüş.
O aslında her iktidarı savundu ama Erdoğan’ı savunması bir başkaydı.
Barlas, Erdoğan’ı CHP’den daha çok Batıcı olduğu için, yani CHP’nin ruh köklerine CHP’den daha çok sahip çıktığı için savunmuştu. Hatta CHP’yi, Batıcılıkta AKP’den geri kalmakla suçluyordu.
Barlas’ın kaynı Can Paker de Erdoğan’ı bunun için destekliyordu.
Hatta bir zamanalar temsilciliğini yaptığı Soros’la bunun için kavga bile ettiler. Paker Soros’a rest çekti:
Adam istediğimizi yapıyor zaten, daha ne diye üzerine gidiyorsunuz?
Bu restleşmenin ardından Paker Soros’un Açık Toplum’undan ayrıalrak Boğaziçi Global’i kurdu. Hani şu Pelikan şeysini.
Evet, Erdoğan bazı şeyleri ile Batı’da kimilerine ters geliyordu.
Otonom olmak istiyordu. (*)
Ama Batı’da kimileri bu kadarcığı bile ona çok görüyorlardı.
Bağımsız olmadıktan sonra bu kadar hizmetin karşılığı olarak bu otonomluk Erdoğan’ın hakkı değilm miydi yani?
Adam zaten istediklerini yapmıyor muydu?
Ama Soros dayattı ve Paker Soros’tan ayrıldı.
Aralarında ideolojik, dünya görüşü bakımından fark olmasa da siyasî fark sebebiyle Soros ve Paker ayrıldılar. Soros AKP nezdinde Batıcılığın kötü polisini oynamaya başlarken, Pakerler iyi polis olarak yola devam etti. (Paker, Soros’tan niçin ayrıldığını ve ayrılığın sebebinin onların Erdoğan’a muhalefet etmek isterken, kendisinin buna gerek olmadığı zaten Erdoğan’ın istediklerini yapmakta olduğunu kendisi ifade ediyor. Bu arada, Kılıçdaroğlu’nun adı da Soros’a müzahir Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye Şubesi kurucularından olarak geçmekte.)
Paker’in eniştesi, Canana Barlas’ın eşi, Cemil Barlas’ın babası Mehmet ise zaten yola çoktan girmiş, işi Erdoğan’ın yanağını okşayacak kadar ileri götürecek seviyede AKP kalemşörlüğüne soyunmuştu bile.
Yukarıda bahsettik, AKP’yi, CHP’den daha çok Batıcı görüyor, CHP’yi Batıcılıkta AKP’nin gerisinde kalmakla suçluyordu. Böylece AKP’nin propaganda makinasının amiral gemisi Sabah’ta başyazarlık yapıyordu.
Şubat’ta Paker ölmüştü, bu gece Barlas ölmüş. Geçelerde de Engin Ardıç ölmüştü, onu da yadetmeyi unutmayalım bu arada…
Bizim site, malûm, büyük bir saldırıya maruz kaldı, bu sebeple epey bir zaman yayın yapamadık, arşivdeki yazılardan bir çoğu da artık yok. Biz Barlas hakkında ne yazmışız diye bakarken, bu saldırıdan kurtulabilmiş yazılardan, Selim kardeşimin bir yazısına denk geldim. Onu da aşağıda sizlerle paylaşıyorum:
ERDOĞAN BATI HAYRANI MI KARŞITI MI?
5 Aralık 2020
Sabah’ın başyazarı Mehmet Barlas yazmış: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’ye çağdaşlık dersi veriyor.”
Ne bakımdan?
“CHP muhalefetinin sözcülerini dinlerken, geçmişe dönüyorum. Çünkü bunlar geçen yüzyıldaki “3’üncü Dünyacı” söylemler…
Yabancı sermaye düşmanlığı ya da Batı hayranlığı bu söylemlerin ana çizgilerini oluşturuyor. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan bunlardan 100 yıl ileride. Her konuşması ile CHP muhalefetinin sözcülerine çağdaşlık dersi veriyor.”
Yabancı sermaye düşmanlığı ya da Batı hayranlığı?!
İfadeye bakın. “Yabancı sermaye düşmanlığı”yla “Batı hayranlığı”nın ne alâkası var? Batı hayranları aynı zamanda yabancı sermaye düşmanı mı oluyorlar? Yahut yabancı sermaye düşmanları, aynı zamanda Batı hayranı mıdır?
İkisi de değil. Barlas da biliyor böyle olmadığını.
Buraya, tamamen alâkasız şekilde “Batı hayranlığı” ibaresini sokuşturarak, muhafazakâr okuyucusuna rüşvet veriyor. Rüşveti alıp koltuğunda geniş geniş yayılan muhafazakâr okuyucu, o saat zokayı yutuyor:
– Bunlar Batı hayranı! Bunlar yabancı sermaye düşmanı! Kapitalizme bile düşman bunlar!
“Batı hayranları”nı insiyakî olarak karşısına alan muhafazakâr okuyucu, yabancı sermaye dostluğuyla kapitalizm sevgisini onun yanında ikramiye olarak alıyor, hazmediyor, bünyeye dahil ediyor. Öyle ya, Batı hayranlığı yabancı sermaye düşmanlığını “gerektirdiği” için, Batı hayranlarına karşı olmak da otomatikman yabancı sermayeye ülkenin varlıklarını peşkeş çekmeyi “gerektiriyor.”
İşte bu Başyazarın zihniyeti, ekonomiyi yöneten zihniyet. Onlar muhazakârların sırtına binip, onları istedikleri yöne sevkediyorlar. Arada bir Erdoğan İslâm ekonomisine övgüler düzüyor, millî ekonomiden bahsediyor. Fakat düşünce ufuklarını bunlar tutuyor. Hâkim zihniyeti oluşturuyorlar. Muhafazakâr da rüşvetini alıp yoluna bakıyor.
Bir başka örnek. “İnadına Batı ile Bütünleşmeyi Savunmak”.
Şöyle: “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel rotasının Batı medeniyeti olduğuna inanmış ve konjonktür ne kadar değişirse değişsin bu çizgiden dönmemiş bir yazarım.
Yeri geldi kelaynak kuşu gibi kaldım ama hep Avrupa Birliği kriterlerini ısrarla savunmaya gayret ettim.
Cumhurbaşkanı dün muhteşem bir konuşma yaptı.
Kendisini büyük bir mutlulukla dinledim ve duygulandım.
Türkiye, Avrupa Uygarlığının Müslüman bir mensubudur.
Tüm yazarlık hayatım boyunca bu düşünceyi savundum.”
Kim yazıyor bunları? Nagehan Alçı. Ak Parti destekçisi çağdaş kadın; Ak Parti yöneticilerinin en çok değer verdiği destek.
Şimdi bir saniye? Barlas muhalefeti “Batı hayranı” diye suçlarken, tavizsiz Batı hayranı olduğunu belirten Alçı, Erdoğan’ı yere göğe koyamıyor. Bu işte bir yanlışlık yok mu?
Var, hem de çok fazla: Birincisi, muhalefet (CHP) Batı hayranı olabilir ama “yabancı sermaye düşmanı” değildir. Yabancı sermayeye Arap sermayesi olduğunda düşmandır. Yahudi sermayesi olsa, Amerikan sermayesi olsa, hiçbir düşmanlığı yoktur.
İkincisi, güya Batı hayranı olmayan AKP, Batı hayranlarının öve öve bitiremeyeceği derecede yabancı sermaye ve tahakkümün boyunduruğuna girmiştir. Soros’un Türkiye şubesini başyazar yapması bundandır.
Bize gelince: Büyük Doğu’da yabancı sermaye diye bir şey yoktur. Açın Üstad’ı okuyun. Abdülhamid’e bakın. Ne Arap ne Amerikan. Biz kapitalizme boyun eğmek değil onu yok etmek istiyoruz
“Türkiye Avrupa Uygarlığının Müslüman bir mensubu” (intisab etmişi) değildir. Belki “edememişi”dir. Türkiye, asıl İslâm Medeniyetinin doğal bir mensubu, davacısı ve öncüsü olmalıdır. Türkiye’nin Avrupa ile tek alâkası, bir zamanlar ona yenilmiş ve hâlen tutsağı olmasıdır.
Selim Gürselgil
Selim kardeşimin yazısını dahil ettikten sonra fark ettim ki, yazıyı 5 Aralık 2020’de yayınlamışız. Yani çok eski değil, yeni bile sayılabilir. Yayınımız, bizim 5 Aralık 1999 Metris Zaferi’nin yıldönümüne denk gelmiş. Biz bir 5 Aralık’ta Türkiye’yi Haçlı Batıcı Kemalist işbirlikçilerden kurtarmak için savaşırken, Barlas, ülkenin işbirlikçi Kemalist CHP’den daha işbirlikçi “İmânsız İslâmcılık” eliyle Batı’ya nasıl peşkeş çekildiğini, CHP’nin gerçekleştiremediği çağdaşlığın AKP eliyle gerçekleştirildiğini, 2 Aralık 2020 tarihli yazısında ifade emiş. Biz de bunu almış ve 5 Aralık’ta Batı’ya karşı kazandığımız zaferin içerideki hain unsurlar eliyle nasıl Batı’ya peşkeş çekildiğini 5 Aralık’ın bir yıldönümünde ifşa etmişiz.
(Mehmet Barlas’ın bahse mevzu yazısının linki: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/barlas/2020/12/02/cumhurbaskani-erdogan-chpye-cagdaslik-dersi-veriyor )
Mevzu tevafuklardan açılmışken, Mavi Marmara şehidlerini de bu vesileyle yad edelim. Mavi Marmara deyince Yahudi, Yahudi deyince de dönme…
Dönemlik ve Üstad’ın dönmelere karşı olan kini…
Hatırlatalım: Can Paker de bir dönmedir. Dolayısıyla, Mehmet’le evli olan kız kardeşi Canan ve oğulları Cemil de…
Velhasılı, Mehmet Barlas’ı iyi bilmezdik.
İyi bilenleri de iyi bilmeyiz.
(*) Bizde, Erdoğan’ın otonom olmak istemesi tam bağımsızlıkla kasten karıştırılıp, Batı’ya kafa tutan imajı üzerinden koltuklar korunmaya çalışılırken, Müslüman Anadolu’nun da bu sahte kutuplaşma üzerinden sistem içine çekilerek, Erdoğan’ın pozisyonu için üretilen rıza aslında Batıcı sistem için olarak Batıcı sistemin devamı sağlanıyor. Erdoğan’ın yeniden seçildikten sonra Batı’lıların Erdoğan’ı tebrik edişleri ve demokrasinin zaferi diye takdim edişleri dikkate değerdi. Koltuk ve menfaat için vatan satılıyor bir kez daha. En büyük ihanetler için en büyük yalanlara ihtiyaç vardır. Barlas ise, gerçekleri arada ağzından kaçırsa da o da Batılaşmacı, liberal tayfayı Erdoğan’a bağlama vazifesini icra ediyordu. Özal laininin Batı ajanı olarak Batı’nın Türkiye siyasetini dizayn etmek üzere projelendirdiği dört eğilimi birleştirmeci, 2,5 partili sistem bugün hayat buluyor. Dizaynı emperyalizm tarafından yapılan Türkiye siyaseti Kılıçdaroğlu-Erdoğan sahte kutuplaşması üzerinden yürütülürken, Kılıçdaroğlu’nu o makama taşıyan Erdoğan olmuştu. Baykal’ın kasetleri yayınlandıktan sonra, hani o darbe karşıtı ve siyasetin siyaset dışından dizayn edilmesine karşı olan Erdoğan, “bunlar özel değil, genel!” diyerek Baykal’ı hedef almak yerine, “siyasetin siyaset dışı yollardan, bel altı, kaset işleriyle dizayn edilmesine karşıyım!” deseydi, Kılıçdaroğlu Baykal’ın yerine geçmek için hamle yapacak cesareti kendinde bulamazdı. Baykal’ın tasfiyesinde Fetullahçılarla işbirliği yapan Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu iktidara taşıdı… Siyasete bir Batıcı darbe daha gerçekleşmiş oldu. Şimdi de Batı, şahıs olarak Erdoğan’ın daha fazla otonomluk isteyen kimi tavırlarından rahatsız olsa da son tahlilde seçimlere katılım oranıyla vs. demokrasi kazandı diye memnuniyetini izhar ediyor. Erdoğan şahsen kimi noktalarda haz edilmeyen bir şahsiyet olsa da son tahlilde demokrasiyi garantiye alan bir kimlik olarak Batı için vazgeçilmez.