EĞİTİM BAKANLIĞI AYNASINDA YENİ KABİNEDEN NE BEKLEYEBİLİRİZ?

Alâaddin Bâki AYTEMİZ

Solcu bir gazete, “Karma eğitim zorunlu değil” diyen Yusuf Tekin, Milli Eğitim Bakanı oldu” diye haber yapmış…

Yusuf Tekin, zamanında Akit’e verdiği ve solcu gazetenin tepkisine yol açan beyanatında şunları söylemiş:

“Eğitimin karma olmasını zorunlu kılan bir düzenleme yok. Halkın istediği şekilde Milli Eğitim Bakanlığı gerekli düzenlemeyi yapar. Bu da halkın taleplerine göre yapılır. Şimdi demokrasinin gereği olarak Milli Eğitim Bakanlığı, halk ne istiyorsa ona göre düzenlemelerini yapıyor. Halk siyasal iktidara egemen olduğu gibi, burada da halkın değerleri belirleyici olmaya başladı.”

Evet, karma eğitim bizce de problem ve değiştirilmeli. Ama toplumun hâli ortada. Peki, karma eğitimden vazgeçilerek ilerideki bir zamanda İslâm ahlâk ve muaşeretinin toplumun geneline hâkim kılınmasına yol açmak mümkün müdür?

Yani, karma eğitimden vazgeçmiş olmak şeklî bir değişiklik olmakla birlikte esas olarak özde yapılması gereken değişikliğe dair bir işaret midir? Olabilir mi?

Yusuf Tekin ve yönetimi ele alacak olan kadrosu böyle bir değişikliği gerçekleştirebilecek müktesebata haiz midir?

Hakkında böyle bir müktesebata haiz olduğuna dair bir karine yok.

Yine böyle şekilde bazı şeyleri değiştirecekler, solcular vs bunlara saydıracak, bunlar da “bakın solcular bize saldırıyor, demek ki hak yolundayız!” diyerek milletin rızasını yeniden üretecekler.

O buna şunu dedi, bu ona şöyle cevap verdi diye siyâset yapmayı trollere bırakalım ve meselenin özüne temas etmeye bakalım:

Eğitim, insan ve toplumun şekillendirilmesinde baş unsur. “İnsan, bildiren olmadan bilemez” hakikatini, “doğru düşünce olmadan, doğru düşünce faaliyeti de olmaz” tesbitiyle birlikte ele aldığımızda, Bakanlığın öncelikle kendisinin ne öğreteceğini bilmesi gerektiği ortaya çıkar.

Usûl olarak da, “yetiştiricileri yetiştirecek olan yetiştiricilerin yetiştirilmesi”nin baş mesele olarak ele alınması gerektiği…

AKP iktidarının ilk gününden bu güne neredeyse her 2-3 senede bir bakan değişmiş, Yusuf Tekin 9. bakan… Ve her gelen bakan, bir öncekinin yaptıklarını eleştirerek, sanki bir önceki bakan başka partiden, zıt bir dünya görüşünden biriymiş gibi onun sistemini eleştirip, yeni sistem getireceğim diye işe başladı.

Oysa eğitim politikası hayatîdir, esas bekâ meselesi budur ve öyle zırt pırt bakan değiştirip o olmadı hadi bunu deneyelim diye olacak iş değildir. Dedik ya, doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmaz. AKP’de olmayan şeyin en net aynası millî eğitimin bu durumudur.

Mesele iktidara gelmek, koltuğa oturmak değil. Neyi nasıl yapacaksın? Bu da bir dünya görüşüne bağlı olarak sistem çapında bir cevabı gerektirir. Rast gele el atışlar, felâketi büyütür. En büyük felâket de bilmediğini bildiğini zannetmekten doğar. Bu günün gençliği ateizm, uyuşturucu, başıboşluk illetleri altında kendi hakikatini inkâr şeklinde bir intihar tablosu sergiliyorsa, bunun müsebbiplerini dışta değil, kendi iç oluşumuzu gerçekleştirememekte aramıyorsak, kendi mesuliyetimizi idrak etmek ve eksiklikleri samimiyetle tesbit edip gidermek yerine, olmayışın suçunu başkasına atarak koltukta kalmayı kâr bilmekten öte siyasî bir hedef güdülmüyor demektir.

Eğitim…

İnsan kendinde olmayanı başkasına veremez…

Ve eğitim denince de ideolojik eğitim ve ideolojik eğitimden geçme şartı gelir bizim aklımıza.

İdeolojik eğitim de, sen şuurlan, ben yapayım gibi bir iş bölümüne girmez.

Daha ideolojik eğitimin zaruretini idrak etmeden veya güya iyi niyetle sen şuurlan ben yapayım gibi bir iş bölümü mümkünmüş gibi ele alarak çözebileceğini zannetmenin sakilliğinde nesillerin mahvoluşunu izlemeye devam edeceğiz maalesef.

Başı sona bağlayalım: Şekil, ruha bağlı kılındığında bir keyfiyet arzeder, ruha bağlı olmayınca da ruhun aleyhine tezahürlerin ortaya çıkmasına yol açar.

Kabinenin genelinde bir bütünlük yok. Ferdî olarak, kimi şahısların mevzuyla münhasır müspet tavırları bir yana, yeni kabine ilk bakışta Mehmet Şimşek’in şahsında remzleşen bir mânâ tüttürüyor. Yusuf Tekin gibi bir kaç bakanın, muhtemel karma eğitimden vazgeçme gibi hamlelerine verilecek sol-liberal, Kemalist tepkiler ve onlara verilecek lafa laf cevapların hay huyu altında Batıyla yapılacak işbirliğinin perdelenmeye çalışılması mümkündür. Batı ile en derin işbirliğine gidilirken, buradaki kimi batıcıların ve bizzat bazı Batılıların tepkileri, Batı’ya kafa tutuluyor imajı için kullanılmaya devam edilebilir. Burada Yusuf Tekin ve diğer bazı bakanların bazı icraatları, esas stratejinin uygulanmasında perdeleyici vasıta rolü üstlenebilir.

Müsbet bir şey yapmayacaklar mı?

Mevzuyla münhasır olarak kimi mevzularda bazı müsbetler mümkün. Ama esas dava doğru düşüncenin olmayışında. “Doğru düşünce olmadan, doğru düşünce faaliyeti olmaz!” ölçüsü mucibince, doğu-müsbet iş yapmanın gerek şartı, doğru-müsbet düşüncedir.

Peki, AKP’nin savunduğu, ortaya koyduğu sistem çapındaki doğru düşüncesi nedir? Var mıdır? Böyle bir şeyden, doğrunun sistem çapında ortaya konularak savunulması gereğini biliyorlar mı yoksa bunu bilmedikleri hâlde mevcut malûmatlarıyla insan ve toplum meselelerini çözebileceklerini mi zannediyorlar?

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: