LİBERAL KÜRESEL DÜZENİ İNŞÂ ETMEK

Ayhan SÖNMEZ

LGBT ve transgenderizm (LGBT ideolojisi denilebilir), teşvik edilmekle; milyarderler, teknoloji ve ilaç endüstrileri, büyük şirketler ve bankalar tarafından yatırım yapılırken, ekonominin her noktasında kesişen, bilhassa Hollywood kanalıyla ve küresel pazarda sinsi bir varlık hâline gelmiştir.

“Küresel Komplo”nun marjinal karakteri artık açıkça gösteriliyor. Transgenderizm, bir zamanlar sosyalizm veya komünizm kadar yaygın ve belirgin büyük bir dünya hareketi haline gelecek ve bu hareketlerin yerini büyük ölçüde almış olacaktır. Hatta onlardan daha fazlası, açıkçası bir dünya dinine dönüşecektir. Hareketlerin, grupların ve toplumların gevşek hâle getirilip asimilasyondan geçirilmiş kitlesi, sonradan kesinlikle ve açık bir şekilde tüm dünya nüfûsunu yutmaya ve yeni insan topluluğu olmaya çalışacak. İşte böyle devam ederse gidişat bu!

“Kapsayıcı Ekonomi”nin amacı, otantik, organik, fıtrî, geleneksel çeşitliliğe yer vermez, bu onun için dar kapıdır ve geçmez. Ancak piyasanın ihtiyaçlarına göre bireyin “akışkanlığının ve kırılganlığının” yeniden keşfedilmesi gerekir. Böylelikle, “sapkın kimliğin”, bir üretici-tüketici olarak ekonomik bir birim hâline getirilir. Akışkanlığı ve kırılganlığı, mütemadiyen genişleyen bir pazarda garanti altına alan homo-ekonomikus.

İlerici liberal olarak tanıtılan gündemler yelpazesine uygulanabilecek bir durumu kısa ve öz bir şekilde anlatalım:

Moda, makyaj, hormon, ameliyat, kozmetoloji hizmetleri, filmler, TV dizileri, akıl sağlığı tedavisi ve kadın iç çamaşırları satarken aynı zamanda yatırım yapmak için kullanılabilecek kadar kapitalist pazara silinmez şekilde kayıtlı bir sivil haklar hareketi hayal etmek, belki eskiden olsa zordu. Ama milyarder hayırseverler (!), teknoloji ve ilaç endüstrileri, büyük şirketler ve bankalar tarafından bu oluşturuldu.

Güya bir sivil haklar hareketi olan transgenderizm, artık küresel pazarın her noktasında kesişiyor. Transgenderizmin, en yoğun vücut disforisini (vücut huzursuzluğu) tanımlamak için bir terim olarak tıbbî endüstri kompleksinden çıktığını bilmekte fayda var.

Piyasaların açılımına ve Hollywood ve peyklerindeki sinsi varlığına baktığımızda, transgenderizm giderek daha çok imalât ürününe benziyor. Bazı moda şirketleri podyuma, modellemenin geleceği olarak bildirilen sırf transları çıkarıyor. Yine moda sektöründe meşhur markalardan bazısı, yanlış duymadınız, erkek hamileliğinin geleceğini kucaklama isteklerini teşvik ediyor. Yeni giyim serilerine bakıldığında, hamile protezleriyle moda podyumlarında kasılan erkekler (!) var.

TomBoyX, bir kadın iç giyim markasıdır. Şirket, markasına ad olarak seçtiği ve (erkek fatma) olarak tercüme edebileceğimiz terimi, kadınlara boxer şort ve rahat iç çamaşırları satmak için, koşmak ve ağaçlara tırmanmak gibi sözde basmakalıp erkek aktivitelerinden hoşlanan bir kızı belirtmek üzere kullanıyor. Mesajları: Kadınsı giysiler tarafından kuşatılmamak, erkeksi ama bir kadın vücuduna da uygun giysiler giyerek “bir erkek çocuk gibi” koşabilmek ve özgür hissedebilmek. “Bu tuval sana verildi ama sen onu kendin yaptın. Kendi hikâyeni kendin resmettin.”

Bu mesajın şerhi, kendini gerçekleştirme ve özgürleşme, hastalıklı sıhhat, güçlendirilmiş kendinden nefret etme hâli ve üst seviyeli pazarlama yoluyla kamu tüketimi için kadın etini kesme ve sakatlama gibi görünen vücut şekil bozukluğunun açıkça yüceltilmesidir. George Orwell, “bunları ben niye hayal edemedim” diye mezarında ters dönüyor olmalı.

Sadece ilaç devleri, bilişim endüstrisi, moda evleri, Hollywood ve kendilerini trans olan her şeye karıştıran sanatçılar değil, bankalar ve yatırım devleri dünyanın her yerindeki trans örgütlere milyonlarca dolar gönderiyor.

Amerika’da bazı şirketler, bünyesinde en üst kademelerindeki erkekleri (!) yalnızca transseksüellerden seçip istihdam ediyor. Bu bir “kimlik” empozesinden öte, onların süper insanların öncüsü olarak transgenderizmin transhümanizme giden rampayı aşacak seçilmişler olduğuna inanılıyor.

Transgenderizm, LGBT, medenî haklar bayrağı altında konumlansa da, ticaretle ve teknolojik megalomanya eğilimi olan küresel güç simsarlarıyla çok daha yakın bir ilişkiye sahip.

Transgender organizasyonlarına bol miktarda para akıyor ama daha da fazlası transgender ideolojisinin kültürde, dilde, medya, pazarlama ve ticaret yoluyla ve kâr amacı gütmeyen kuruluşların ve diğer kurumların hayırsever ideolojik fonları aracılığıyla normalleştirilmeye çalışılması… Bir binanın içinde birkaç kişinin tepinmesi, o binayı yıkmaz. Ancak tepinmeyi yüzlerce-binlerce kişi aynı anda yaparsa yıkım gerçekleşir. Toplumun tahribi de böyle…

Kapitalist piyasaya silinmez bir şekilde kayıtlı bir sivil haklar hareketini Sol ile ilişkilendirmek, tasavvur etmek eskiden olsa zordu. Ancak günümüzde ‘sol’un ekseriyeti kapitalist pazara kendini LGBT’yi sahiplenmekle arz eder olmuştur. Sol, kapsayıcı bir toplum isterken, oligarşi kapsayıcı bir ekonomi istiyor. Her ikisi de geleneğe ve organik, otantik kimliklere karşı birleşir.

Transgenderizmin temelleri İkinci Dünya Savaşı’nın hemen akabinde atılır. Akademi ile oligarşi arasında bir bağlantı noktası oluşturulur. Amerika’nın küreselci ideolojisi işte bu izdivaçtan doğar.

Bu küreselci ideoloji, Amerikan çıkarlarına dayalı Amerikan enternasyonalizmidir. Bu ideolojinin bir amacı da, gelecek nesil dış politika liderlerini top cinsinden seçmek, bulmak ve yetiştirmektir. Bu bir safsata veya komplo teorisi mi? Olup biten anlaşılırsa, tam da tezgâh bu…

Yazıyı uzatmak istemiyorum… İşte, ABD’nin Elçilik binasına asılan LGBT bayrağı yukarıda ifade etmeye çalıştığımın anlamı taşıyor. LGBT bayrağı asıldı ve açıklamayla meydan okudu. Gerçek şu ki, reisinizde, “indir o şerefsiz paçavrayı” diyebilecek yürek yok!

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: