CİNSEL BOZULMA VE KINAMACILIK
Selim GÜRSELGİL
Ne diyorduk? Batı’da çıplaklığın normalleşmesi hem bir süreç işidir, hem de gerçeklikten çok bir görüntüdür; gerek bu süreç boyunca gerekse bu görüntü altında pek çok acılar ve kurbanlar saklamıştır.
Bu görüntüyü diri tutabilmek için başlıca 3 politikayı titizlikle uygular:
Birincisi, cinsel deneyimin oldukça erken yaşlara, ergenliğin başlangıcına indirilmesidir. Batı’da olanca eğitim ve kültür politikasıyla hedeflenmiş olan budur. Bunun sonucunda pek çok mağduriyetler oluşur. İlerleyen yaşlarda cinsellik büyük bir sorun haline gelmeye başlar.
Orta yaşta cinsellik artık ulaşılamaz bir şeydir. Tabiatta ait olduğu yer olan üreme faaliyetinden ayrılmıştır. Başta bir haz davranışına, giderek bir hastalığa dönüşmüştür. Ölçüsüz davranışlar, onun için bütün hayatı feda etmeye varan taşkınlıklar bunun arkasından gelir.
İkinci politika, yoğun alkolizmdir. Alkol, belli bir hadde kadar, şuurun engellerini kaldıran ve cinsel atılganlığa yol açan bir etki yapar. Cinsel suçların pek çoğu alkolizmin bu ilk haddinde vuku bulur. Bu had aşıldıktan sonra ise ortada ne cinsel istek, ne cinsellik kalır.
Yoğun alkolizm, tüm hayatî duyguları kendine bağlar ve giderek yok eder. İnsanlar artık alkol alabilmek için yaşamaya başlamışlardır. Bir işte çalışmak, yemek yemek, nefes almak, her şey alkole ulaşmak içindir. Batı’da bu tip insanlar, neredeyse tüm alt sınıfları teşkil eder.
Üçüncüsü, sapıklığın normalleştirilmesidir. Sapıklığın çok farklı yönleri vardır. Biz sadece taciz ve tecavüz vakaları yönünden ele alalım. Taciz ve tecavüz günlük hayatın doğal bir parçası haline gelir. Cinsel arzuyu her şeye rağmen ayakta tutabilmek için hoşgörülür. Ağır bir yaralanma ve ölümle sonuçlanmadıkça suç kabul edilmez. Bazı Batı ülkelerinde kayda geçirilir, bazısında geçirilmez, şikâyet konusu dahi olmaz. Taciz ve tecavüze uğramamış, hattâ çocukluğunda -bir kısmı aile içinde- bununla karşılaşmamış Batılı ünlü yok gibidir.
Çıplaklığın normalleşmesi, işte bu ve bunun gibi bedeller isteyen bir süreçtir. Durduk yerde, hadi biz de onlar gibi giyinelim demekle normalleşmez. Bizim lâik aydınlar bunu anlamıyor. Çıplıklığı teşvik ederken, “kızlar inadına şortla gezin” diye nutuklar atarken, toplumda yol açtıkları trajedileri farketmiyor. Sapıklık da bir süreçtir; mutlaka ilk anda ortaya çıkmaz. Şuuraltını gittikçe zehirleyen bir vade sonunda, fırsatını ve imkânını bulunca saldırganlığa dönüşebilir. Dolaylı yoldan, başka tür öfke patlamalarıyla ortaya çıkabilir. Lâik aydınlar bunların sorumluluğunu taşıyorlar mı?
Kısacası cinsel liberalizm (serbestlik) de siyasî liberalizm gibi hem bir süreç işi, hem de belli başlı birtakım şartlara ve ödenen bedellere bağlı, bir çok mağduriyetler doğuran bir şeydir. Ülkemiz elbette bu sürecin içinde ve bunları yaşıyor fakat bunu tek taraflı, laik aydınların sebep olduğu bir süreç olarak görmemek lâzım. Daima ilk suçlu Müslüman aydınlardır; çünkü geleneğin çürümesi ve kokuşması karşısında ortaya kurtarıcı örnekler koymak yerine, bu sürecin bir parçası oluyor ve kınayarak destekliyorlar.