VAR OLUŞ PROBLEMİ VE SİYASET

Âlâaddin Bâki AYTEMİZ

Türkiye dışarıda ve içeride büyük bir cendere altında.

Dışarıda cendere altında olmasının sebebi de aslında içerideki cendere, yani içeride bir nizamın olmayışı.

Nizam için sistem, sistem için fikir, fikrin işlemesi için de ahlâk gerek.

Ne fikir, ne sistem ne de ahlâk, hiçbiri yok.

Dış şartlar çetinleşiyor.

Haçlı Batı ile Doğu’yu temsilen Rusya savaşa tutuştu. Batı bu savaşı şimdilik vekiller üzerinden yürütüyor ve bizzat kendi askerlerini kendi üniformalarıyla cepheye sürmemiş olsa da, eli kulağında, ha bu gün ha yarın o da olacak.

NATO toplantısında da sürece dair yeni kararlar alacaklar elbette.

Peki bu kamplaşmada, saflaşmada Türkiye’nin neresi ne taraf olacak?

Buna net olarak, AKP iktidarı net olarak şurayı tercih edecektir diyebilen var mı?

Yok!

İşte temel ve hayatî problemimiz bu, varoluş problemimiz, bekâ meselemiz.

Ne ve kim olduğumuz tam olarak bilmiyoruz!

Tam olarak bilmediğimizden de nerede durduğumuz tam olarak belli değil.

Onun için de adına denge politikası denilen şeyi doğru kabul ediyoruz.

Denge politikası, güçsüzlük ve ne yapacağını bilmemekten kaynaklanan acziyetin yaldızlanmış adı.

Yani, bu güçsüzlüğü kabul edip, ona göre kendi yerini belirlese, sahibi olmadığı gücün maliki olarak âlâda görünmeye kalkışmasa, bu da bir şey de… Ama yok! Lâfa gelince dünya gücü, işe gelince denge politikası acziyeti.

İnsanın her şeyden önce kendi hâline şuuuru olması ve olduğu hâlin ifâdecisi olması gerekir.

Yani, zaten bu âlâda görünme numaraları dış dünyada sırıtıyor, yalnız içeride alıcısı var bunların. Ömer Seyfettin’in Kütük hikâyesinde olduğu gibi dışarının aslını bilmediği bir güçle blöf yapsan, dışa karşı bir taktik olsa, helâl dersin de; dışarıdaki adam bizi bizden daha iyi bilirken bu havalanmalarla komik olduklarının da farkında değiller.

İçeride kendi birliğini bir fikir sistemi etrafında tesis edemeyen, bunun nizâmını kuramayan, dışa karşı varlık iddiasına kalkıştığında komik olmaktan öte adamı alırlar, rezil rüsva eder, ağzından çıkanları yalatmak da ne münasip yerine iade ederler. Desteksiz atarlanarak kostaklananın, “hayt” diyerek gittiği yerden, “buyurun efendim, ne arzu ederseniz efendim, lütfederseniz şu işi de ben yapayım, bana da üç kuruş takdim ederseniz memnun olurum efendim!” diye sesler gelir.

Bunlar, hayisyetlerinin incindiği yerde sessiz kalmaya reel politik derler ve esas reel politiğin icra edileceği ve hiçbir şey yokken ses etmeden işlerini göreceği, kararlı ve emin adımlarla iç oluşunu tamamlamaya bakacağı yerde ise atarlanmayı da büyük politika diye pazarlamaya kalkarlar.

Neticede elde ne iç oluş var ne de büyük politika.

Sadece iç çekişmede zafer nidaları: Nasıl da yendik. Siyasî hegemonya da artık bizde…

Olsa ne ki?

İnsan ve toplum mesellerinin çözümüne alternatif bir sistem teklifin var mı?

Yok!

Düşman göründüklerine yaranmaya, onların varlığını dilemeye mecbur ve yok olmaya mahkûmsun o zaman!

İçeride ve dışarıdaki büyük cendereyi kırmanın yolu fikirdir. Mevcut durum, fikre ulaşmaya engel. Belki bu cenderede bu durumda tarumar olacak ve bu millet kurtarıcı fikre bu cenderede ezilmek bedeli ile cenderenin zincirleri kırması neticesi ile ulaşacak.

Elde edilecek şeyin kıymeti ne kadar fazla ise uğrunda ödenecek bedel de o kadar büyük olur. Bugün fikirlerimizin millete ulaşmasında mani teşkil eden, fikirleri manipüle ederek hedefinden saptıran, revize eden, işbirlikçiliğe soyunanların tasfiyesi de böylece tecelli eder.

Hep hatırımda, gelişlerinde düğün bayram aylarca kutlama yapılan İttihatçılar… Millet çocuklarına Enver adını vermek için birbiriyle yarışırken, hikâyenin sonunda aynı millet bunları sürek avı tertiplemişçesine köşe bucak kovalayıp yakaladığı yerde linç ederken, iş, çoluk çocuk içeride olduğu hâlde evlerini ateşe verip, dışarı çıkmak isteyenleri de tekrar ateşe atmaya kadar gidiyor.

Zamanı gelmiş bir fikri hiçbir güç engelleyemez!

Emaneti ehline teslim etmeyerek geciktiren de hesabını verir elbette. Biz, cehennemin yollarına taş döşeyen iyi niyetli salak veya hainlerden değiliz.

Evet, mesele yapılanlarda değil, mesele yapılabilecekken yapılması gerekenleri yapmamada. Mücadele, yapılanlarla tatmin bularak yürümez. Yapılması gerekenlerin yapılması ile yürür. Yapılması gerekenler, risk ve mücadeleyi ifade eder. Bugün yapılanların bedeli zaten şehidlerin kanı ile ödendiğinden bunların şunu yaptık diyebilecekleri bir şey yok, kendi mücadeleleri ile bedel ödeyerek yaptıkları şeyler değil onlar. CHP karşıtlığı filân… Mücadele bu değil artık, buralar zaten fethedilen alanlar. Esas mesele bu değil, esas mesele yerine buralarda oyalanmak, fethedilen alanda fatihçilik oynamak demek. Bugün iyi, doğru ve güzel’in hâkimiyetine mani olucu küfür CHP olarak karşımıza çıkmıyor ki, CHP’nin mani olucu bir hegemonyası kalmadı, Fahrettin Altun bile bunu ifade ediyor artık, “siyasî hegemonya bizde” diyor. O hâlde, iyi, doğru ve güzel’in hakimiyetine mani olucu güç nerede ve kimde, neyi hedef almalıyız? İç oluşumuzun maddî temelinde aksiyonu hedeflendirmek istiyorsak, “aksiyon açık olur” ilkesince, bu hedefi açıklıkla ortaya koymalıyız. Hedef belli olmadan, mücadele olmaz. Teorik olarak, mücerred sistem eleştirisiyle, sistem yanlış demekle mücadele olmaz. Mücadele, aksiyon kanlı canlı olana karşı yürütülür, mücerred eleştirinin gayesi, kanlı canlı hedefi doğru tesbit edebilmek içindir. Ortada bir sistem sorunu varsa, bu sistemi yürüten kanlı canlı fertler vardır ve onlar kimlerdir? Yani sistem yanlışsa, yanlış sistemi yürüten yanlış adamlar kimler? Sistem değişmeli dendiğinde, sistem değişmemesi için önümüze kimler çıkıyor? CHP demeyin, Fahrettin Altun bile “siyasî hegemonya bizde” diyerek, CHP’nin sistemi korumak adına muktedir gücünü kaybettiğini ifade ve itiraf ediyor artık.

Dolayısıyla temel meselemiz, AKP sonrası dönemin nasıl kurulacağı, inşa edileceği. Bu döneme nasıl geçileceği. Müslümanlar olarak esas hedefimiz olan iyi, doğru ve güzel’in gelişine AKP’nin icra ettiği fonksiyon yetmiyor. AKP ve troller hâlâ kahrolsun CHP ezberindeler. İşte, önümüzdeki dönem varoluşumuzun temel bir meselesi olarak müslümanlar adına AKP sonrası siyasetin nasıl şekilleneceği problemini dayatmakta. AKP burada kendi yetersizliğini görüp yol mu açacak yoksa kendi mevcudiyetini korumacı bir yobazlığa mı bürünecek?

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: