İHANET

Yavuz USTA

Rabbin, özellikle iki büyük günâha hesap günü Huzuru İlâhî’de merhamet göstermeyeceğine dair, İslâm dininde söz sahibi âlimlerin yazılı beyanları dikkatimi çekiyor…

“Zatına şirk koşulması ve kullarının birbirlerinin haklarını gasp etmeleri, yani kul hakkı”…

Farklı kavramlar ve mânâlar gibi görünen bu iki günâhın temeline dikkat kesilirsek, şirk ile kul gaspındaki birliği cem yapabilen kavramın “ihanet” kelimesi ile açıklanabileceği sonucuna varıyorum…

Sosyal yaşantımda çocukluğum, gençliğim, ihtiyarlığa evrilmiş olgunluğuma kadarki tecrübelerimde ihanetin ne olabileceğine dair zengin tecrübelerim mevcuttur.

İhanetin vukuu olabilmesi için bir ve daha fazla akledebilen varlık-mahlûk şartı ile güven, sevgi, muhabbet, aşk ve sözleşme kavramlarının birbirleriyle ilinti zincirlemeleri içinde biri veya her biri gereklidir… “İki düşmanın savaş hukukunda barış sözleşmesi olmadığı sürece bir birlerine ihanetleri söz konusu olamaz…”

Kulun Rabbine şirk koşması, O’nun tek ilâh olmasına halel getirip yaratıcılığını ve tekliğini eksiltmediği hâlde, neden şirki affedilemez günâh olarak biz kullarına ihtâr etmiştir?

İblisin, “sana karşı hepsini azdırıp, senin yolundan saptıracağım…” meydan okumasına karşı O, yarattığı kullarına güvenip sevmiş, bu meydan okuyuşu kabul etmiş ve kullarının ihanetlerine incinmiş öfkelenmiş olamaz mı? Biz kullarının da sosyal yaşantımızdaki iletişim ve ilişkilerimizde sevgi, saygı, muhabbet veya aşk ile hasıl olan sözleşmelerimizle muhataplarımızın hakkını gasp edecek, onları maddî veya manevî zararlara uğratıp, incitip-üzecek, hatta nefret-öfke hislerine sebep olacak hareketlerle “rahmanî muhabbet” hukukunu çiğneme yolunu seçmekle “ihanet” kavramının mânâsına tecelligâh olmuş olmuyor muyuz?

Bir kısım insanlar vardır ki onların ihanetleri ilk kendilerinedir fakat bu durumlarının farkında değillerdir. Bunların geneli ilim-irfân kalem erbaplarıdır… Onlar yüksek inanç değerlerinden ve diğer insanların akledemediği yüksek fikirlerden dem vururlarken, inançlarının ve savundukları fikir örgülerinin tasvip etmeyip şirk ile eş değer gördükleri hâlde, kulların haklarını ihanet metodlarıyla gasp edenleri destekleyip, akledemeyen diğer insanlara söz ve yazıları ile telkinlerde bulunup, ihanet oluşumlarının cephelerini daha da güçlenmelerine katkıda bulunarak, münferit olarak ihanet cephelerinin içine girerler de hâlâ vahim durumlarını inkâr edip haklılıklarını kısır akıl oyunlarıyla tevil etmeye çabalarlar…

Din eksenli düşünmeyen fakat kul hakkını gasp etmeyen, edenlere de muhalefet olan kişilerin ihanetleri, sadece Rabbin var olup olmadığı sorusu üzerindeki şüpheleri ile vukû bulurken, bu din eksenli aydın-entellektüel veya inançlı kul imajlı ve iddiasında bulunan kişilerin ihanetleri, hem yaratıcı Allah’a inandık deyip lânetlediği günâhı işleyenlere muhabbet beslemeleri, hem de akledemeyen diğer kulların kendilerine olan itimatlarına ihanet edip yanılmalarına vesile olmaları daha vahim sonuçlar değil midir?

“İhanet” mühim meseledir; şirk ile riyânın, kâfir ile müslümanın cem olabildiği, affı olmayan müstesna günâh .

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: