BİR KİŞİSEL GELİŞİM TOPLUMU OLARAK AMERİKA
“Tarihsel örüntü fark edilebilir: Amerika’da kişisel gelişim kültürü yükselişe geçtiğinde, bu genelde gerçek popülizmin düşüşe geçmesinin bir işareti olmuştur.”
Çevirmenin notu: Aşağıda tercümesi verilen makale, sağcı ve solcu ana akımdan afaroz edilmiş yazarların yer aldığı Compact Mag dergisinin kurucularından ve editörlerinden Sohrab Ahmari’nin imzasıyla yayımlandı. ABD’de başlayarak tüm dünyaya yayılan “kişisel gelişim” sevdasının tarihsel kökenlerine inerek bugünkü manzaranın arka planını izah ediyor. (Emre Köse)
Amerika bir kişisel gelişim toplumundan ötesi değil
Sohrab Ahmari
5 Ağustos 2023
Hem solda hem de sağda, siyasi radikalizm yerini kültleşmiş kişisel gelişime bıraktı.
Bir arkadaşım kısa bir süre önce Amerika’nın en büyük şirketlerinden biri olan işvereni tarafından şirketin yönetici eğitim kursunu tamamlamak üzere seçildi. Bunun kariyeri için ne anlama geldiği konusunda heyecanlı olan arkadaşım, eğitimin çoğunlukla finansal analiz ve stratejik planlama gibi becerilerle ilgili olacağını düşünmüştü. Hayır, kursu bu konuları sadece üstünkörü bir şekilde ele alıyordu. Ana program saatlerce ırk, cinsiyet, cinsellik, “kimlik ve ayrımcılık” konularını inceliyordu.
Çeşitli çalışanlar videoda kendi kimlikleri üzerine konuşuyor, sonunda ya kimlik travmalarında teselli ve/veya güç buluyor ya da başkalarını travmatize etme eğilimlerinin farkına varıyorlardı. Bazı klipleri izlerken, her şeyin nasıl da siyasi bir kişisel gelişim programına benzediğini fark ettim: Amerika’nın sorunlu sosyal ilişkilerinin farkında olan ama her bireyin bir tür oto-terapi yoluyla bunları içsel olarak çözebileceğini vaat eden bir programdı.
Bugünlerde “kendi üzerinde çalışmak” şaşırtıcı siyasi değerler taşıyor. Solda, genelde en iyi niyetli liberallerin bile gözlerini kamaştıran önyargıları “ortaya çıkarmak” anlamına geliyor; bu süreç zorlu vicdan muhasebelerini ve kamusal pişmanlığı içeriyor. Bu arada, marjinal gruplara mensup olanlar için, kişisel gelişim ilerlemeciliği eleştirel olmayan bir onaylama ve terfi sunuyor: onların madun hikayeleri güçlendirilirken, baskın gruplardan gelenlere oturup dinlemeleri söyleniyor.
Yine de kişisel gelişim politikalarının yükselişi, solun olduğu kadar çevrim içi sağın da fenomenleri arasında. Twitter’ın karanlık köşelerinde (ya da Aşağı Manhattan’ın bazı bölgelerinde) yolunuzu bulabilirseniz, yeniden yükselen ırkçı sağla karşılaşmışsınızdır. Bu sahne, beyaz adamın kahraman ruhunu derme çatma evlerden (uzun zaman önce yerleşik, tarımsal uygarlığa geçişe eşlik ettiği varsayılan özerklik ve macera kaybının antropolojik bir metaforu) kurtarmaya adanmıştır.
İnternetteki sağ, klasik doğal hiyerarşi kavramlarını ırkçı sahte bilimle harmanlayarak, yeraltı broşürlerinde ortaya konan ve sayısız sinirli mem’e (“Total N***** Death” tipik bir motiftir) dönüşen çağdaş rahatsızlığın toplam bir açıklaması haline getiriyor. Modernite, bu anlatımda habis, düşük IQ’lu Untermenschen’in aristokrat ruhu boğduğu büyük bir evdir; bunlar en azından siyasi analiz ve retorik düzeyinde oldukça radikal şeyler.
Yine de pratik bir program olarak, internetteki sağ çoğunlukla kişisel gelişim olarak nakde çevriliyor. Öncüleri vücut geliştirmeyi (homoerotica yaygındır, hatta “gay” de bir hakarettir), hayvansal protein tüketimini (“yumurta tokuşturmak”) ve aristokrat alışkanlıklar edinmeyi (benim deneyimlerime göre kitlelerini oluşturan çoğunlukla kentli profesyoneller açısından bu ne anlama geliyorsa) tavsiye ediyor. Küreselcilerin ve insan kaynakları kılıbıklarının planlarının üstesinden gelmek için bedeninizi ve zihninizi eğitmeli, bir zamanlar “barbar” olan atalarınızın yaptığı gibi yeni sınırlar keşfetmeli ve kendinizi kitlelerin üzerine çıkarmalısınız. Dolayısıyla toplumsal karşıtlık kolektif olarak çözülmemeli, klasik heykeltıraşın ham maddeden zarif bir form yontması gibi kahraman bireyin kendini mükemmelleştirmesiyle aşılmalı.
Bu tür kişisel gelişim programları —ister muhafazakâr ister ilerici olsun— ortadan kalkmayacak, zira uzun zamandır Amerika’nın piyasa toplumunun ahlaki müziğini yapan bir grubun —orta sınıf— ihtiyaçlarına cevap veriyorlar. Solcu tarihçi Charles Sellers’ın yazdığı üzere Amerikan orta sınıfı, “üretim biçimleri ve ilişkileri tarafından değil, ideoloji tarafından oluşturuldu”, yai “burjuva sömürüsünün sınıfsal gerçekliği karşısında yükselen öfkeyi bastırmak” amacıyla defalarca kullanılan bir kişisel gelişim miti. 19. yüzyıldan itibaren çabalayan orta sınıflar, artan ekonomik hoşnutsuzluğu, öz disiplin ve bugün “temiz beslenme” olarak adlandırılan bir çılgınlığa dönüştürdüler. Bu tarihsel rol, bugün solda ve sağda kişisel gelişim politikalarının garip bir şekilde yansıtılmasını anlamak açısından son derece önemli.
Karl Polanyi’nin öğrettiği gibi, piyasa toplumunun yükselişi kaçınılmaz olarak daha cemaatçi aidiyet biçimlerini yerinden ederek zayıf ve varlıksız olanları muazzam bir baskı ve zorlamaya maruz bırakır. Amerika bağlamında bu süreç sömürge döneminde yavaş yavaş başladı ancak devrimden sonra hızlandı. Alexander Hamilton gibi devlet adamları ithal ikamesi, kamu altyapısı ve bol kredi üçlüsü üzerine iddialı bir kapitalist devlet inşa etmeye koyuldular.
Hamiltoncu devlet, ulusal bir pazar oluşturmak adına gereken “iç iyileştirmeleri” finanse etmek üzere vergileri artırdı. Eyaletlerin sözleşmeleri değiştirerek borçluları kurtarmasını anayasa dahilinde yasakladı. Ve bu türden pek çok şeyle birlikte, İngiliz modelinin müşterek haklara yaptığı vurguyu girişimcinin mutlak hakları lehine çöpe atan yeni, Amerikanlaştırılmış bir müşterek hukuk versiyonunu yürürlüğe koydu.
Bir önceki yüzyılda yüzde 0,4 olan büyüme, 19. yüzyılın ortalarında yıllık yüzde 3’e yükseldi. Fakat ticaret ve üretimdeki bolluk, karşılıklı yardımlaşma ve cömert boş zamanlarla karakterize edilen topluluklarda ataerkil nesilleri ve akrabalarını destekleyen geçimlik modelin kaybı anlamına da geliyordu. Emek proleterleşti, bir zamanlar manastırda yaşayan çiftlik kızları öğütme fabrikalarına gönderildi, herkes aniden “mesaiye kaldı”.
Halkın hayal kırıklığı zaman zaman şiddete dönüştü: 1786-87’de Massachusetts’te Shays İsyanı; 1791’de Hamilton’un viski vergisine karşı Pensilvanya’da yaşanan ayaklanma. Yine de Hamiltoncu makine, yeoman cumhuriyetini endüstriyel bir güç merkezine dönüştürerek yoluna devam etti. Ta ki 1819’daki çöküş, azınlığa göre çoğunluğun kırılganlığını ve güçsüzlüğünü aniden ortaya çıkarana kadar. Başkan James Monroe döneminde, “İyi Hissiyatlar Çağı” olması gereken dönemde, dönemin Savaş Bakanı John C. Calhoun’un meşhur uyarısında olduğu gibi, ekonomik kaygı “genel bir hoşnutsuz kitleye” metastaz yaptı.
Takip eden on yıl içinde bu “genel hoşnutsuz kitle” tek bir seste çıkış noktası buldu. Bu ses, 1812 Savaşı’nda New Orleans’taki İngiliz işgalcileri bozguna uğratarak ulusal kahramana dönüşen Tennessee taşrasının yeni yetmesi Andrew Jackson’a aitti. 1824 başkanlık seçimleri yaklaşırken, Tennessee’deki mali çıkar çevreleri “Yaşlı Hickory”yi potansiyel aday olarak belirledi. Bu, ciddiye alınmaması gereken, yerel siyasi kazanç sağlamaya dönük bir planlamaydı.
Jackson’ın kendine özgü fikirleri vardı. Dünya görüşünün temelinde, kendi başarısız spekülatörlüğünün ve sonrasında borçla mücadelesinin bir sonucu olarak finansal spekülasyonlara ve kâğıt paraya karşı şiddetli bir düşmanlık vardı. Bankerlere duyduğu öfke, özellikle kentli işçiler ile güneyli ve batılı çiftçilerden oluşan bir koalisyona cazip geldi ve 1824’te müesses nizam tarafından engellenmesine rağmen, Jackson dört yıl sonra “genel hoşnutsuz kitleyi” Beyaz Saray’a götürecekti.
Başkan olarak Jackson, muazzam iradesini bir tüfek gibi Birleşik Devletler İkinci Bankasının başına doğrulttu ve tetiği çekti. Kongreden yetki alan BUS, aynı anda federal fonlar için bir depo, bir merkez bankası ve para piyasasında vurguncu bir aktör olarak işlev gördü. En büyük faydalanıcıları New England tüccarları, Atlantik ortası sanayicileri ve Güneyli köle sermayesiydi; yani Jackson’ın senatörlük müttefiki ve bir zamanların bar kavgacısı Thomas Hart Benton’ın deyimiyle “para gücüydü”.
Kongre 1832’de bankanın imtiyazını yenilemek için oylama yaptığında, Jackson tüm zamanların en ünlü başkanlık vetosunu çıkardı. Bankayı “zenginleri daha da zenginleştirirken, çiftçileri, tamircileri ve işçileri” ezdiği için kınadı. Bankanın yakışıklı ve kibirli başkanı Nicholas Biddle’a göre bu veto Fransız Devrimi’nden bir esinti gibiydi. Jacksonculara ise iktisadi demokrasi nihayet gelmiş gibi geliyordu.
Jacksoncuların kâğıt paranın zararları konusundaki monomanisi, aslında Amerikan maliyesinin istikrara kavuşmasına yardımcı olan bir kurumu yok etmekle sonuçlandı. Yine de veto ilk kez demokrasinin piyasaya, siyasetin ekonomiye üstünlüğünü ortaya koydu. Jacksoncular her ne kadar piyasaya değil de “yapay” ya da devletle ilişkili ayrıcalıklara karşı çıksalar da, yine de Birleşik Devletler’deki sınıf siyasetinin cinini şişeden çıkarmışlardı; seçkinler titriyordu.
Tam da bu dönemde —piyasa sistemini tehdit eden tehlikeli popülist baskı— ilk orta sınıf kendi kendine yardım ideolojisi dalgası ülkeyi kasıp kavurarak Jacksoncu demokrasinin daha radikal unsurlarını boğdu. Kişisel gelişimin 19. yüzyılın ortalarındaki içeriği, günümüzdeki yinelemelerinden oldukça farklıydı. Yine de nihai mesajı bugün de yankılanıyor: toplumsal sorunların üstesinden bireysel çabayla, hatta içten gelenle gelinmeli.
En zengin yüzde 10’luk kesimin milli servetin dörtte üçüne sahip olduğu bir dönemde, Presbiteryen bir din adamı “bir [Amerikalının] diğeri kadar şansı olduğunu” ve bu nedenle “fakir adama çok az acındığını” ilan etti. Hamiltoncu geleneğin en gayretli mirasçısı olan Henry Clay, “ufak başlangıçlardan yavaş yavaş yükselenleri” tanımlamak için kamuoyuna “orta sınıf” terimini duyurdu; bu, sosyal hareketlilik çoktan durmaya başlamışken oldu.
Orta sınıf profesyoneller, özellikle de doktorlar, yoksul ve çalışan sınıfların üzerine çöken stres ve sefaleti, eğitimli profesyoneller tarafından ıslah edilmesi gereken bireysel karakter kusurları olarak yeniden çerçevelendirdiler. Philadelphialı doktor (ve talihsiz OceanGate CEO’su Stockton Rush’ın atası) Benjamin Rush, “hastalık yanlış eylem alışkanlığıdır ve tüm zararlı eğilim alışkanlıkları hastalıktır” sonucuna vardı. Tembellik, çocuklarda ve yoksullarda, daha iyi alışkanlıklar aşılanana kadar kişileri uzun süre hareketsiz bırakan “tıbbi” cihazların uygulanmasıyla düzeltilecek en zararlı eğilimdi.
İçki içmemek, seyrek bitkisel diyetler ve soğuk duşlar, ücretli çalışma saatlerini “heba eden” boş zaman özlemine uygun panzehirler olarak görülüyordu. Genç erkekler gönüllü olarak askeri tarzda disiplin —erken sokağa çıkma yasakları, ikindi saatlerinde egzersiz— uygulayan kulüplere ve yurtlara katıldılar. Bir zamanlar taşralı demokratların piyasa karşıtı (ve kölelik karşıtı) ahlakını kutsallaştıran Evanjelik Protestanlık, giderek bireysel kurtuluşu vurgulamaya başladı. Dönemin tartışmasız edebi devi Ralph Waldo Emerson, sosyal reformu bir gönül meselesine dönüştürdü: vaaz ettiği katı “mülkiyet yasaları”, yalnızca varlıklı genç erkekler “sevginin yeni ve yenileyici ilkesine izin verirse evrenselliğe” dönüşecekti.
Orta sınıf siyasetindeki en radikal güçler bile kişisel gelişimin sirenlerine karşı koyamadı. Kölelik karşıtı lider William Lloyd Garrison, Güney’in “kendine özgü kurumuna” karşı kampanya yürütürken, Kuzeyli sendikacıları efendileri için çok fazla sorun yaratmamaya, mutluluğu bireysel olarak kendilerini geliştirmekte bulmaya çağırdı (Garrison daha sonra özgür emeğin davasını üstlendi). Bu arada, kölelik karşıtı Arthur ve Lewis Tappan kardeşler, ülkenin ilk kredi derecelendirme kurumunu kurarak, kredi verenleri “huysuz alışkanlıkları” olan, “spor hayatına” düşkün ve “büyük ve pahalı aileler” kuran erkeklerden uzak durmaları konusunda uyardılar; Sellers’ın da belirttiği gibi, kredibilitenin bu son ölçüsü, 1800’de 6,4 olan doğum oranlarının 19. yüzyılın son yıllarında evli kadın başına 2,8 çocuğa düşmesine neden olan çeşitli disiplin mekanizmalarından biriydi. Piyasa, ülkede doğum kontrol hapı ve kürtajın yasallaşmasından çok önce doğurganlığı sıkıştırmıştı.
Günümüzün “ırk, cinsiyet ve cinsellik konularında” önyargı eğitimine dönük kurumsal çılgınlığı, bu tarihsel arka plana bakıldığında daha iyi anlaşılıyor. Hizmet ve bilişim sektörü çalışanları, Jackson döneminin proleterleşmiş senyörlerinden farklı streslerle karşı karşıya. Ancak bu stresler yeterince hakiki ve ilerici kişisel gelişim onlara acımasızca kendi önyargılarının ve “mikro saldırganlıklarının” —Dr Rush’ın işkence sandalyeleriyle olmasa bile günah çıkarma tarzı oto-terapi ve kolektif ve tarihsel günahlardan bireysel kurtuluşun yeni müjdeleriyle düzeltilmesi gereken “incitici eğilimler”— kabahatli olduğunu söylüyor.
Aynı şekilde sağda da —ve sadece niş ırkçı internet sağında değil— muhafazakâr bireyciliğin bunların herhangi birini iyileştirmedeki başarısızlığı, bireysel kişisel gelişim için bir başka fırsata dönüştürülüyor. Her yerde “kendi bankanız olun” (kripto para birimleri aracılığıyla), kendi eğitim kurumlarınız (evde eğitim ile), kendi şehriniz (“güvenli” kırmızı eyaletlerde yeni sınır toplulukları kurarak) çağrıları yankılanıyor. Eğer şimdi harekete geçmezseniz ve sonunda liberal yönetimin kaosu tarafından “iptal edilir” ya da istila edilirseniz, bu —Amerikalıların kişisel gelişiminin başarısızlığı— sizin hatanızdır.
Bu eğilimlerin, Wall Street’i İşgal Et hareketiyle başlayan, Donald Trump ve Bernie Sanders’ın sırasıyla sağ ve sol düzene karşı popülist meydan okumalarıyla doruğa ulaşan ve şimdi de başarısızlık ve hayal kırıklığı içinde sönümlenen bir başka popülist yükselişin ardından güç kazanması dikkat çekici. Tarihsel örüntü fark edilebilir: Amerika’da kişisel gelişim kültürü yükselişe geçtiğinde, bu genelde gerçek popülizmin düşüşe geçmesinin bir işareti olmuştur.