TEVBE
Yavuz USTA
Tevbe; Tanrının buyruklarından yasaklı fiilleri bilinçli veya bilinçsizce işleyen kulların pişmanlıklarının ifadeleridir…
Zamanın manevî kutbu, fikrin plân üstadı ve membâı Seyyid Abdülhâkîm Arvasî Efendimiz’e, imânın kişilerdeki işaretini sorduklarında, “Günâh hâlindeki kişinin Allah’ı hatırlaması…” imânın tecellisidir buyurmuşlardır.
Tevbe; insanın iç ve dış dünyasındaki serüvenindeki iyi, güzel ve doğruya yöneliş istikâmetini aksattıran tercihlerine karşı hatasını fark edip kabullenen, mahzunlaşıp sönükleşmeye başlayan imân nurunu tekrar canlandırabilme cehdiyle Allah’ına müracaat ve münacaatta bulunarak kibrine, ihtirasına, öfkesine gem vurup, ulvîliğin temsil makamı yaratıcıya rucû edebilme gayreti…
Onun içindir ki nihayeti kibir olan ibadetten, neticesi tevbe olan günâh daha hayırlıdır buyrulmuştur…
İslâm; kendilerini tek yaratıcıya imân edenler, son peygemberin bildirdiklerini kabul edenler olarak anlamlandıranlara mükabil yaşam rollerine göre yükümlülüklerini maddelemiştir… İslâm’ın hâkim olduğu beldelerdeki kişilerin inisiyatifleriyle kendilerinin tebâası sayılan kişilerin yaşamlarında adalet, huzur, güven ve her türlü musibetlere karşı korunmalarını ayetler ile emretmesi İslâm’ın nizâm edici din oluşuna vurgudur…
Bir beldede halkın herhangi bireyinden lider ve kadrosuna kadar olan yaşam ahenklerindeki adalet, güven, huzur ve her türlü musibetlere karşı başı boşluk belirtisi vehametine göre İslâm’ın hâkimliğine veya mahkûmluğuna dair işaretleridir…
İslâm ve müslüman kavramları, kişilerin istismar normlarına evrilmiş ve küfr ile anlamlandırılan kişilerin düşünce prensipleri kadar kendi normlarında tutarlılıkları kalmamışsa, bu durumda İslâm ve bağlılarından bahsetmek garabettir…
Bu durumda derin ve içten dışa doğru tecellisini gösterebilen toplumsal bir tevbe ve nihâyetinde inançlı fikir devriminine ihtiyaç vardır.
“Tevbe, imânlı ruhlara uzanan ilâhî eldir, tutunmaktan çekinmeyin!”