İSRAİLLE NORMALLEŞEN HAİNLER
Abdulbari Atvan: İsrail’in tehditleri neden beyhude ya da çökmüş varlığının ömrünü uzatmayacak?
“İsrail’le normalleşenlere ve normalleşebilecek olanlara diyoruz ki, yakın ve öngörülebilir gelecekte pişmanlık ve üzüntüden tırnaklarınızı yiyeceksiniz.
Çevirmenin notu: Hamas’ın silahlı kolu El Kassam Tugayları, bu sabah itibariyle İsrail’e karşı “Aksa Tufanı” adını verdiği bir operasyon başlattığını ve ilk aşamada işgal altındaki topraklara 5 bin roket ve havan fırlattıklarını açıkladı. Devamında Gazze sınır hattındaki yerleşimlere sızmaların olduğu yönünde haberler gelmeye başladı; İsrail, “savaş durumu alarmı” verdi.
Yakın zamandaki gelişmelere değinmek faydalı olabilir; geçen haftalarda Suriye’nin Arap Birliği’ne resmen dönüşü sağlandı. Yıllar sonra Suudiler ve İran, Çin’in arabuluculuğuyla aralarındaki minyatür Soğuk Savaş’a son verdiler. Bunun tarihi bir hadise olduğuna şüphe yok. Nitekim bu gelişmenin başta Suriye ve Yemen olmak üzere vekalet savaşlarının yaşandığı coğrafyalarda uzun vadeli etkileri olacak. Söz konusu gelişmelerin, belki de Biden’ın deyimiyle “ABD’nin en büyük yatırımı” olan İsrail’in tarih sahnesinden çekilmesiyle sona ereceğini düşünmek hüsnükuruntu mudur bilemiyorum ama koşullar olgunlaşmaya başlıyor gibi görünüyor. Nitekim Abdulbari Atvan’ın da görüşü bu yöndeymiş ve “zaman bizden yana” diyor. (Emre KÖSE)
İsrail’in tehditleri neden beyhude ya da çökmüş varlığının ömrünü uzatmayacak?
Abdulbari Atvan
5 Ekim 2023
Netanyahu, direnişin Batı Şeria’da tırmanan operasyonlarından sorumlu tuttuğu İran’a yönelik saldırı tehditlerine tekrar başlıyor. Dehşetini derinleştiren iki yeni olgu nedir? İsrail’in tehditleri neden beyhude ya da çökmüş varlığının ömrünü uzatmayacak?
Hain Arap normalleşme sürecinin ivmelendiği ve Yahudilerin Yom Kippur günleri vesilesiyle yerleşimcilerin mübarek Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınlarının arttığı dönemde, Filistinli direniş grupları işgalci devletin canına okuyan taarruz operasyonları düzenleyerek karşılık verme sorumluluğunu üstleniyor.
Birbirini izleyen iki hadise, yukarıda söylediklerimizi doğruluyor, geleceğe dair haysiyetli bir tablo çiziyor ve İsrailli generallerin, hükümetlerinin ve yerleşimcilerinin kaygılarını artırıyor:
Birincisi: Hamas hareketinin askeri kanadı olan El Kassam Tugayları, İsrail ordu kuvvetlerini işgal altındaki Batı Şeria’nın kuzeyinde yer alan Tulkarim kentine sürükleyen, hassas ve üst düzey planlama istihbaratıyla hazırlanmış bir tuzak kurdu, bu tuzağa mayın yerleştirerek patlattı ve üçü ağır olmak üzere beş İsrail askerinin yaralanmasına yol açtı. Bu, Tulkarim Tugaylarının sahaya güç, cesaret ve son derece ileri saha savaşı deneyimleriyle girdiği ve Cenin, Nablus ve onlardan önce Gazze’deki kardeşlerine katıldığı anlamına geliyor. Kentin büyüklüğü ve kadim direniş mirası göz önüne alındığında bu, direniş hareketine büyük bir katkı teşkil eden bir adım.
İkincisi: İslami Cihad hareketinin kuruluşunun 36. yıldönümü münasebetiyle dün Gazze Şeridi’nde düzenlediği askerî geçit töreni. Bu geçit töreninde üç tip insansız hava aracının yer alması dikkat çekiciydi: Füzelerin yanı sıra Sahab (keşif), Seyyad (savaş) ve Hudhud (kamikaze). Yenileri ilk kez hizmete girerken, hareketin askeri kanadı Kudüs Tugayları’nın belkemiğini 60 bölük oluşturuyor.
Söz konusu askeri geçit törenlerinin, modern füzeler, insansız hava araçları, kalabalık bölükler ve işgal altındaki Filistin topraklarının derinliklerine nüfuz etme, oradaki toprakları kurtarma ve orada kalma simülasyonlarını içeren Kassam askeri tugaylarınınkine benzer diğer askeri geçit törenlerinden günler sonra gerçekleşmesi de dikkat çekici.
İşgalci devleti kaygılandıran şey, tüm bu füzelerin ve insansız hava araçlarının Gazze Şeridi’ndeki yeraltı laboratuvarlarında, Filistinli askeri mühendislik uzmanları ve beyinleri tarafından yerli olarak üretilmiş olması. Gazze Şeridi’ne uygulanan boğucu abluka göz önüne alındığında, bu hakikatin ispatlanmasına gerek yok. Gazze Şeridi’nde hem işgalci İsrail tarafından hem de kardeşi Mısır tarafından tüm tüneller yıkılarak tüm kaçakçılık operasyonları ortadan kaldırılmıştı.
***
Binyamin Netanyahu açısından Filistinlilerin bu başarılı, iyi hazırlanmış, organize ve icra edilmiş taarruz operasyonları şok etkisi yarattı, kibir ve gururunda büyük yara açtı. Netanyahu, İran’ı suçlamakta ve İran’a saldırma ve nükleer tesislerini yok etme yönündeki duymaktan bıktığımız tehditlerde bulunmakta gecikmedi. Bu tehditler kendisinin, güvenlik güçlerinin ve ordusunun “terör” olarak andığı direnişi ortadan kaldırma ve seçim kampanyasının bel kemiği olan yerleşimcilere koruma sağlama konusundaki başarısızlıklarını örtbas etmek için.
İran, Filistinli direniş gruplarını açıkça destekliyor ve onlara güç, askeri ve füze teknolojisi ve insansız hava aracı üretimi sağlıyor; tıpkı İslami Cihad Hareketi’nin genel sekreteri Mücahid Ziyad el-Nahale ve Hamas hareketinin Kassam Tugaylarını ve Batı Şeria’daki operasyonları denetleyen Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Şeyh Salih el-Aruri’ye sahip çıktığı gibi. Bunlar gün gibi ortada ve biz de bu iki adamın Beyrut’un güney banliyösünde, bir dünyayı tehdit eden Hizbullah Genel Sekreteri Sayın Seyyid Hasan Nasrallah’ın koruması altında ikamet ettiğini söyleyerek kaygılarınızı biraz daha artırıyoruz. İşgalci devlet bunlardan herhangi birine suikast düzenlerse verilecek tepki yıkıcı olacaktır.
Netanyahu yirmi yıldır İran’a saldırmakla ve nükleer tesislerini vurmak üzere uçaklarını göndermekle tehdit ediyor. Bu tehditleri Amerika ile ya da Amerika olmadan koordineli bir şekilde uygulamaya asla cesaret edemedi. Burada İran nükleer bir sınır komşusu haline geldi ve uranyum zenginleştirme için 8’den fazla, belki de bundan daha fazla nükleer tesise sahip olduğunu ilan etti. Bu sayı yeraltında ve dağların dibinde gizli ve uranyumu yüzde 90’ı aşan seviyelere kadar zenginleştiriyor ki bu da aşılması nükleer başlık üretimine yol açan psikolojik eşik. Dahası, uluslararası denetçilerin bu tesislere ulaşmasını engelliyor ve bu da Arap ve İslam dünyasının hayal kırıklığı yaşadığı bir dönemde hesaba katılması gereken bir cüret.
İsrailli uzmanlar, Netanyahu ve onun boş tehditleriyle alay ediyor ve Kanal 12’nin aktardığına göre, İran’ın herhangi bir saldırıya vereceği yanıtın dünyayı sarsacağını ve işgalci devlet açısından varoluşsal bir tehdit oluşturacağını söylüyorlar.
İsrailli uzmanların tanıklığına ihtiyacımız yok. İran savunma sanayiinin mücevherine, özellikle de 1400 kilometreden uzun menzile sahip olan ve hızı, isabetliliği ve radarları delme kabiliyeti nedeniyle vurulması zor olan “Fetih” süpersonik füzesine işaret etmek kâfi. Nükleer başlık taşımaya müsait ve bizi riske atmaz. İran’ın bu savaş başlıklarına aylardır hatta yıllardır sahip olduğuna şüphe yok ve belki de şu anki Siyonist Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in göreve geldikten hemen sonra İran’ın nükleer savaş başlığı üretmesine üç ay kaldığını söylediği beyanın üzerinden üç yıl geçti ve her halükârda İsrail’i yok etmek, küçük boyutu nedeniyle bir nükleer savaş başlığının dörtte birinden fazlasını gerektirmez ve biz nükleer silahların kullanılmasından yana değiliz.
***
Nihayetinde eski ve yeni Arap normalleşmecilerine Filistin halkının teslim olmadığını ve olmayacağını, soluklarının epeyce uzun olduğunu, direnişlerinin her zamankinden daha güçlü, daha kararlı ve daha iradeli hale geldiğini ve direnişçilerinin artık herhangi bir Arap ülkesine bağlı olmadığını, sadece teslim olmamış halkların desteğine güvendiklerini müjdeliyoruz. Cumhurbaşkanı Sedat’ın çözüm ve güç için kartların yüzde 99’una sahip olduğunu söylediği Amerika’nın artık onun ve ondan sonra iktidara gelenlerin dönemindeki Amerika olmadığını ve sonuncusu Ukrayna ve Afganistan’da olmak üzere tüm savaşlarını kaybettiğini de ekleyelim.
Normalleşenlere ve normalleşebilecek olanlara diyoruz ki, yakın ve öngörülebilir gelecekte pişmanlık ve üzüntüden tırnaklarınızı yiyeceksiniz, zira kayıplarınız tahmin ettiğinizden çok daha büyük olacak. Kısacası, vadesini doldurmak üzere olan çökmüş bir devletle normalleşiyor ve ömrünü birkaç yıl daha uzatmak istiyorsunuz… Meşruiyeti olmayan bazı Arap devletlerinden meşruiyet elde etmek… Emarelerini Afrika’da, birden fazla “sahte demokrat” devlet başkanını deviren askeri darbelerde gördüğümüz uyanış, hızla kristalleşen çok kutuplu dünyanın ışığında kaçınılmaz olarak Orta Doğu’ya ulaşacaktır… Ve zaman bizden yana.
Kaynak: https://emrekose.substack.com/p/abdulbari-atvan-israilin-tehditleri