İSRAİL-FİLİSTİN GERİLİMİ DEĞİL, “DİN SAVAŞI”

Alâaddin Bâki AYTEMİZ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı’nda düzenlenen Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) teşkilat buluşmasında, ABD’nin İsrail’e uçak gemisi göndermesini eleştirdi ve bölgede yaşananları “İsrail-Filistin gerilimi” olarak niteledi.

Erdoğan, şunları söyledi:

Asırlardır adalet ve hakkaniyetten sapmamış bir millet olarak İsrail-Filistin geriliminde de tavrımız bu yöndedir. Üç gündür gerek bölge gerek dünya liderleri ile görüşüyorum, konuşmalar yapıyorum. Çocuk, kadın vesaire, ama düşünün, şu an itibariyle Gazze’de su yok. Ekmek yok. Gıda yok. Bütün bunlar İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne terstir. Nerede Batı? Herhangi bir noktada aldıkları bir tedbir var mı? O da yok. Şimdi ne diyorlar? Amerika uçak gemisi gönderiyor. İkinci uçak gemisi de gelecek. E bay Amerika, ya Amerika nere Akdeniz, İsrail, Filistin nere? Ne işin var senin orada? Şimdi, Amerika gibi bir ülkeye barışı tesis mi yakışır, yoksa oraya benzinle, körükle gitmek mi yakışır? Amerika’dan beklenen nedir, budur.

Ama düşünün Türkiye’ye ait, Suriye’de bir SİHA’yı terörle mücadele ederken düşürecek kadar ferasetini kaybeden bir anlayış var. E biz seninle NATO’da beraber değil miyiz? NATO’da beraber olduğun Türkiye’nin SİHA’sını, terörle mücadele eden bu ülkenin SİHA’sını nasıl düşürürsün ya? ‘Görmedim, bilmedim, farkında değilim’…. Bunu nasıl söylersin? Bunu nasıl söylersin?

Mısır’ın Refah Kapısı’nı bombaladılar. ‘Buradan insani yardım gönderme noktasında adım atalım, bunun çalışmasını yapalım’ dedik. Ama orayı da bombaladılar. Sayın Sisi ile de bu konuyu görüştük.

“GAZZELİ KARDEŞLERİME YÖNELİK KATLİAM DERECESİNE VARAN SALDIRILARIN HİÇBİR İZAHI OLAMAZ”

Sivillere yönelik hiçbir eylemi tasvip etmediğimizi açık ve net bir şekilde ifade ettik. Hamaset peşine düşmeden, tüm bölgemize sıçrama riski olan bu ateşi bir an önce söndürmenin derdinde olduk. Bugün de aynı yerde duruyoruz. Orantısız şiddetin daha fazla şiddete, daha fazla acıya, daha fazla yıkıma, daha fazla istikrarsızlığa sebep olacağını söylüyoruz. Gazze’de yaşananlar tam olarak budur. Gazzeli kardeşlerime yönelik katliam derecesine varan saldırıların hiçbir izahı olamaz. Toplam 360 kilometrekarelik dar bir alanda yaşayan 2 milyon Gazzeli’nin suyunu, elektriğini, akaryakıtını, gıdasını kesmek ne insanidir, ne vicdanıdır ne de bunun savaş hukukunda yeri vardır. Örgütlerden farklı olarak devletler, savaş hukuku ile insan haklarına riayet etmekle mükelleftir. Bu çizginin giderek kaybolduğunu görüyoruz. İçinde binlerce askerin, silahın olduğu uçak gemisini göndererek ne yapmak istiyorsun? Filistin halkına yönelik insani yardımları durdurarak ne yapmak istiyorsun? Gazze’de yaşanan insani trajediye kör ve sağır olarak barışa hizmet edilmeyeceği açıktır. Barışa hizmet etmeyen her adım savaşa destek vermek demektir. Biz bu çatışmaların, bu saldırıların daha fazla büyümesini ve Allah korusun bölgemize yayılmasını istemiyoruz.”

Erdoğan yaşananları “İsrail-Filistin” gerilimi şeklinde tahfif etmeye çalışarak mesuliyetten sıyrılmaya çalışmış.

Bu tür açıklamalarda söylenenler ne kadar üst perdeden gözükse bile esas söylenen söylenmedikten sonra, diğer söylenenlerin bir anlamı da kalmaz.

Amerikalı yetkililer, yaşananları bir gerilim olarak değil de din savaşı olarak gördüğünü açıkça ortaya koydu. Amerikalı Bakan İsrail’e geldiğinde, bir Yahudi olarak İsrail’de bulunduğunu özellikle vurguladı.

Biz Amerikalı yetkililere hak veriyoruz, bu yaşananlar herhangi iki halk arasındaki bir gerilim değil, insanlık ile Yahudilik ve Hıristiyanlığı kendisine perde yapan Batı barbarlığı arasındaki, kısacası şeytanî bir inanca teslim olmuş Batı ile Doğu arasındaki din savaşıdır, medeniyetler arası savaştır; Rahmanî Doğu ile Şeytanî Batı hesaplaşmasının en önemli düğümlerinden biridir. Bu sebeple de bu duruma uygun konuşmak ve tavır almak gerekir.

Türkiye’nin üzerindeki tarihi misyon ise İslâm âlemi ve Doğu’nun Batıya karşı bayraktarlığıdır. Erdoğan yıllar boyu bu imajla, Batı’ya karşı Filistin’in hamisi olduğunu vehmettirerek İslâm âleminin beklenen lideri algısı ile oy toplamayı da bilmiştir. Şimdi ise yaşanan hesaplaşmayı, “gerilim” diyerek tahfif ederek aradan sıyrılmaya, mesuliyetten kaçmaya çalışmaktadır.

Bu hesaplaşmaya “gerilim” dedikten sonra, ne kadar üst perdeden konuşuyor gözükülse de, söylenenlerin ve yapılacakların seviyesi de hesaplaşmada liderlik olamaz, o seviyeye çıkamaz. Mücadelede doğru hedef tesbiti için her şeyden önce samimiyet ve şuur berraklığı gerekmektedir.

Bu durumu tahfif etmeye çalışmak, aslında düşmana yaranmaya çalışmak demektir. Ama düşman işin adını bir kere koymuş ve kararlılık gösterirken, bunun karşısında ıkınıp sıkılarak lâf etmek, düşmanı daha da cesaretlendirmekten ve ödenecek bedelleri artırmaktan başka işe de yaramaz.

Hadiseler Türkiye’yi tarihî misyonunu ifaya zorlarken, bu zorlamanın gereğini yapmaya talip olanların yolunu açıp, bu misyona ihanet edenlerin tasfiyesini de gündeme getirecektir.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d