GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ DÜŞÜNCELER
Namık Kemal öyle bir beyit yazmıştı ki, her devirde alıcısını buldu. Bir ideal etrafında toplanan şu veya bu kesimden “inanmış” gençler, hayatlarının henüz menfaat sofralarında kirlenmemiş o en saf çağında ne zaman devletin ceberut yüzüyle karşılaşsalar akıllara geldi:
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imha-yi hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen ademiyetten
“İdrakimizi, düşünme kabiliyetimizi yok edemezsiniz” sloganının vezinle ifade edilmiş şekliydi. İstediğiniz kadar zulmedin; susmayacak, düşüncelerimizi, inandıklarımızı sonuna kadar ifade edeceğiz; baskıyla zulümle canımızı, malımızı alabilir ama insanlığın düşünce gücünü yok edemezsiniz meydan okuyuşuydu.
Yalanı yok; bende bu masum aldanışı yaşadım. Oysa Türkiye farklı bir yola girmişti. Faşizmin eski devirlerden miras kanlı sopası işkencehanelerde aynen devam etmekle beraber, asıl tehlike bambaşkaydı.
Biz mesela “faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir” sözünün de tek bir yönüne takılıp kalmıştık. Evet, asıl tehlike “yazmayın, konuşmayın” değildi; asıl tehlike “ şu şekilde yazın ve bu biçimde konuşun” tavrıydı. Bu “cebren” yapılırsa faşizm oluyor; “güzellikle” ve spekülasyonlarla yapılırsa “demokrasi” deniyordu. Bu sözün sahibi Roland Barthes’de muhtemelen işin sadece “cebren” kısmına odaklanmıştı. Oysa kimsenin kimseyi susturmaya çalıştığı yoktu. Herkes konuşsun, ağzı olan konuşsun, o kadar çok konuşsun ki, toz duman içinde hakikat güme gitsin isteniyordu. Zaten “BİR” kişi haricinde de kimsenin düşündüğü, baskı ve zulümle susturulmaya değer fikirler ürettiği yoktu.
İBDA Mimarı, bir röportajında, kemalizmin en büyük kötülüğünün “idrakleri kısırlaştırmak” olduğunu söyler. “Yok etmek” değil, “kısırlaştırmak…” Yani düşüncenin ve kelimelerin dölleme gücü zayıflar, hususiliğini yitirir, her türlü girinti çıkıntı yontulur ve dümdüz bir insan tipi piyasaya sürülür. Al sana özgürlük! Kelam hürriyeti kerestelere sonsuzdur; çünkü kereste filiz vermez. Kökünden koparılıp dalları budanmış ve dümdüz edilmiştir.
Namık Kemal, matbaanın hürriyeti getireceğine inanadursun, onunla aynı yüzyılda yaşamış ve Avrupa’nın altını üstüne getirmiş bir fikir adamı, komünizmin fikir babası Karl Marx tam aksi kanaattedir: “Şimdiye kadar, Roma İmparatorluğu zamanında Hristiyanlığın bu kadar çok efsane yaratması matbaanın henüz keşfedilmemiş olmasına yorulurdu. Oysa bunun tam tersi doğrudur. Bugün günlük basın ve telgrafın bir günde yarattığı efsane, eskiden bir yüzyılda yaratılandan daha fazladır.”
Gün geldi, aynı matbaa Marx’ı da efsaneleştirdi, onun adına türlü hurafeler üretti. Artık matbaanın bir günde bir asırlık yalanı yutturduğu günler, tıpkı Marx’ın ideolojisi gibi tarih sahnesinden çekilirken, yerini daha büyük yalanlara, vahşi kapitalizmin emrinde bin yıllık hurafeyi bir saate sığdıran görüntülü medyaya bıraktı. O da yetmedi, sosyal medya türedi. Yine de yazılı basın, kapitalizmin koltuk değneği olmak kaydıyla sosyalizme göstermelik bir hayat hakkı tanınması gibi, görüntülü medyanın güdüm ve himayesinde, onun artıklarıyla kör topal yaşamaya devam ediyor. İster yazılı, ister görüntülü olsun, özü hep aynı: “Hakikatin ırzına geçmek…”
Emperyalizm, uzun tecrübeler sonucunda ideolojilerin adından ürkmemeyi öğrenmiştir. Kendisine muhalif olması gereken dinî, milliyetçi veya sosyalist temele dayalı ideolojileri bütünüyle sindirmek yerine, emrindeki işgal medyası vasıtasıyla SULANDIRMAK ve zararsızlaştırmak hem daha kolay, hem de onun açısından daha gerçekçidir.
İşgal medyası bunun için vardır. Sınırlarını kapitalist ekonominin belirlediği bir solculuk; sınırlarını kapitalist ekonominin belirlediği bir Türkçülük ve ona bitişik Kürtçülük; sınırlarını kapitalist ekonominin belirlediği bir İslâmcılık…
Biliyorsunuz, artık tarım ürünlerinin de genleriyle oynamaya başladılar. GDO diyorlar; genleri değiştirilmiş organizma… Bir internet gazetesinde okumuştum: GDO ürünler yiyen hayvanlar eşcinsel oluyormuş. Düşünmeden edemedim: Milliyetçisini ibneleştirdiler, sosyalistini ibneleştirdiler, Kürtçüsünü ve Türkçüsünü bir arada ibneleştirdiler, en acısı “demokrasi” tekerlemesiyle İslâmcısını ibneleştirdiler; sıra hayvanlara mı geldi?
En büyük tehlike ideolojilerin yasaklanması değil, sulandırılması, işbirlikçi versiyonlarının, çakmalarının meydan yerini tutmasıdır. Tarımda GDO ibneleştirme riski taşıyor, ama fikirde GDO kesinlikle ve %100 bir katiyetle ibneleştiriyor.
Gökhan YAMANGÜL
ADIMLAR DERGİSİ