ERMENEK KATLİAMI

ERMENEK KATLİAMI

Ermenek cinayetinde iki işçimizin cesedine ulaşıldığı bilgisi geldi. Ermenek’te yaşanan bir kaza değil, katliam.

İktidardakiler, geçen 12 yılda hiçbir tedbir almamış olduklarını itiraf edercesine, “tedbir alınması gerektiği”nden bahsediyorlar… Utanmadan.

Anlatılana göre bu katliam, daha önceki bir maden sahasındaki suyun basması sonucu yaşanmış. Yani cinayet göz göre göre gelmiş. Normalde mühendislik bakımından bu hesaplanmaların yapılmış olması ve ona göre maden içinde galeri açılması gerekirdi. Tabi bu “normal” maden ocakları için geçerli. Ermenek için hazırlanmış raporlarda ise bölgenin yer altı su kaynaklarının durumundan dolayı, madenciliğe pek elverişli olmadığı bildiriliyor. Yani bu madeni daha önce kapanmış madendeki su basmamış olsaydı, yer altı suları zaten basacaktı. Ki, kazanın ilk anlarında madene gelen suyun yer altı suyu olabileceği de söylenmekteydi.

Bu sahada maden izni vermek, işçileri bile bile ölüme göndermekle eş.

İşin bir de denetleme “yalanı” var tabi. 302 madencimizin katledildiği Soma’daki faciadan sonra maden denetlenmiş ve 8 bin liralık bir ceza kesilmiş. Aslında çok komik bu ceza bile tek başına, işçilerin bilerek ölüme gönderildiğinin ispatı. Çünkü bir maden işletmesi için 8 bin lira, ceza değil de ödül.

Sonra çıkıyorlar, denetlemeye giden müfettişlerin işverenin bir çayını içmesinin bile haram olduğunu söylüyorlar, milletle dalga geçercesine. Bakanların işverenin sofrasında boy boy resimleri yayınlanırken…

Madende mahsur kalan işçilerden Kamil Yaman’nın eşi Asuman Yaman, “Eşim denetim yapılacağı zaman kendilerine önceden haber verildiğini ve sıkıntılı noktaları kapatarak denetimlerden sonra tekrar çalışmaya devam ettiklerini anlatırdı” diyor.

Asuman Yaman’ın sözde denetimler hakkında söyledikleri, aslında herkesin bildiği gerçeğin bir kez daha teyidi niteliğinde. Bu gerçeği bilmeyen, bilmemezlikten gelen bir tek iktidar var.

36 yaşındaki üç çocuk babası Kamil Yaman’ın hayatı ise başka bir dram. 1,5 yıllık maden işçisi Yaman’nın sigorta için madende çalıştığı, yaşlı anne babası ile eşi ve çocuklarıyla birlikte aynı çatı altında yaşamını idame ettirmeye çalıştığı ve ailede doğuştan engelli ağabeyi Ahmet Yaman’nın bakımını üstlenen tek fert olduğu öğrenildi.

Hani, “insanı yaşat ki, devlet yaşasın!” diyordunuz sayın yetkililer? Sizin “yaşatmak-yaşamak”tan anladığınız bu mu?

“Para ve imkân yok!” demeyin sakın, 1,5 milyarı Kaç-AK Saray’ınıza harcamayı biliyorsunuz; ona para var da buna mı yok?

Paranın olup olmaması bir tercih… Yani ahlâki bir keyfiyeti haiz… Hani Allah Resulü’nün, “Kişinin namazına orucuna değil, parayla olan münasebetine bakın!” dediği tam da bu. Öncelikleri neye göre belirliyor ve buna göre harcamayı nerelere yapıyorsun; kendine saray yaptırmak, uçak almak için mi, yoksa katliamlara mani olabilmek için mi?

Bir de çıkmışlar milletle alay ediyorlar. Neymiş, saray ve uçak milletin malıymış.

Efendi Hazretleri, “İnsan oğlu yaratıldı yaratılalı hiçbir devir bu kadar alçalmamıştı!” buyuruyordu. Hangi devirde bir idareci, kamu malından yaptığı lüks ve israf harcaması için, “Bu milletin malı!” diye bir de milletle dalga geçmeye kalktı?

ADIMLAR

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et