SALİH MİRZABEYOĞLU DİYOR Kİ: “ORMAN KANUNUNDAN BAŞKA BİR ŞEYİN GEÇERLİ OLMADIĞI…”
İBDA Mimarı Salih MİRZABEYOĞLU ile Bolu Cezaevinde yapılmış olan bir röportaj, 24 Haziran 2013 tarihli Milli Gazete’de tam sayfa olarak yayınlanmıştı. Bu nefis röportajda öyle bir bölüm var ki, Türkiye’deki mevcut hukuk(suz)luğun dününü de, bugününü de birkaç cümleyle dibine kadar çerçeveliyordu. ADIMLAR’ın hukuk cinayetleri karşısında ortaya koyduğu anlayışın, kesin tavır alışın biricik Mihrak Noktası Kumandan Mirzabeyoğlu’dur. Onun gündem ve şartlar itibariyle hiçbirşeyin değişmediğini bizlere gösteren ifâdelerine yeniden dikkat çekmek istiyoruz.
Tabiî, aktüaliteyi aşıcı bir genişlikte ve derinlikte adalet, hukuk ve ahlâk anlayışımızı çerçeveleyen Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun Hukuk Edebiyatı adlı eserini de ilgili okurlarımıza hatırlatarak.
Cüneyt KARAN – ADIMLAR
SALİH MİRZABEYOĞLU:
–Hep aynı kısır döngü; fikir olmayan yerde ahlâk oluşmaz diye bas bas bağırıyoruz yıllardır. Hukuk ahlâkın pıhtılaşması… Ahlâk yoksa?.. Ne pıhtılaşacak. Neyin pıhtılaştığı meydanda. Fikrin ne ki, onun oluşturduğu “ahlâk” ve “hukuk” olsun… Özellikle “sosyal ve siyasî” meseleler söz konusu olduğunda, âdeta ‘kim daha ahlâksızsa o kazansın’ der gibi bir yarış. Yarış da değil, itiş kakış. Bu dilden anlayan bir Allah’ın kulu da çıkıp; “iyi, doğru, güzel nedir ve onun adına neyi, hangi ahlâkı teklif ediyorsun?” demiyor. Tabii bunu sormak “sistem” ve “dünya görüşü” mevzunu anlamayı gerektiriyor. Üstad’ın Batı’yı tarif ederken; “Yunan aklı, Roma nizâmı, Hristiyan ahlâkı” diye, Batı’nın üzerinde yükseldiği temeli işaretleyen tesbitine kıyasla, buraya bakarsan ne göreceksin?.. “Osmanlı aklı” desen değil, “Osmanlı nizâmı” desen değil, “İslâm ahlâkı” desen hiç değil. Sistem zaten onu yok etme üzerine kurulmuş. Ne kaldı geriye “temel aldığın?.” Yok. ‘Kuralsızlık bile kuraldan’ noktasına kadar incelen bir idrâkle mevcut duruma bakarsan, orman kanunundan başka bir şeyin geçerli olmadığı hemen görülebilir. Hâlbuki hukuk… Değil mi? Adalet onunla, mülk onunla, ahlâk onunla, ideale yaklaşmak onunla, devlet onunla… Meşruiyetinin dayanağı mânâsına… Bunları kaldırdığın zaman, devleti “örgütlenmiş ahlaksızlık” diye tarif eden Batılı aydına hak vermek gerekir. Tersinden ifâde ederken bile o; “ahlâk” veya “ahlâksızlık”… Bunu ahlâkın pıhtılaşması olan “hukuk” anlamında söylüyorum. Dün ‘kanun böyle’ deyip içeri atmışsın, bugün ‘değiştirdim kanunu’ deyip bırakmışsın… Bu kadar çok, bu kadar sık kanun değiştiren başka bir ülke var mı onu da bilmiyorum. Neyin suç olup olmadığı artık anlaşılamayacak hâle geliyor nerdeyse… Bunu şununla karıştırmamak lazım tabii ki; Hukuk, canlı, dinamik ve değişmez esaslar ve temeller üzerinde sürekli “değişen”, yenilenmesi gereken bir şey. Hayatın her ân yeniliği içinde bu tabii ve zaruri bir şey. Bu keyfe keder ‘suçlar icâd edip’, yine suç olan şeyleri keyfe keder suç olmaktan çıkarmak değil.
Salih MİRZABEYOĞLU
(Milli Gazete’de 24 Haziran 2013 tarihinde yayınlanan röportajından)