ADALET NEDEN MÜLKÜN TEMELİDİR (Kaya Ataberk)

ADALET NEDEN MÜLKÜN TEMELİDİR (Kaya Ataberk)

İnsan topluluklarında deyim haline gelmiş sözlerin eğiticilik sağlaması yanında anlam kaymasına maruz kalmak gibi riskleri de vardır.

“Adalet mülkün temelidir” deyimi de, hemen herkes tarafından aşina olunan fakat hikmeti kaybedilmiş bir hükümdür.

Bugün bir haksızlığa uğrayıp karşılığını verirken adalete davet edilen insan, adalet kelimesinden affetmeyi anlamaktadır. Oysa adalet, fiilde değil o fiile götüren iradede tecelli eder. Affı içerdiği gibi cezayı da içerebilir.

Adaletin ne olduğu ve neden mülkün/devletin temeli olduğu çerçevesinde yayınlanan çalışmayı okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.

ADIMLAR

 

ADALET NEDEN MÜLKÜN TEMELİDİR

Kaya Ataberk

Adalet: Evrensel bir talep

Türkiye’de son bir aydır en çok kullanılan sözcük: adalet.

Adalet, 70 yaşındaki bir muhalif siyasi parti genel başkanını, Kemal Kılıçdaroğlu’nu Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüten bir talep.

Adalet, on binlerce insanı Kılıçdaroğlu ile birlikte bu yolu coşkuyla, inançla, azimle almaya sevk eden bir kavram.

Adalet, iki milyonun üzerinde insanı İstanbul-Maltepe’de toplayabilen bir sözcük…

Evet, adalet bir sözcük ama bir sözcükten çok daha fazlası da…

Adalet çağlar boyunca tüm insanlığın peşinde koştuğu en kutsal kavram.

Adalet tüm mazlumların en meşru, en temel ve en evrensel talebi…

Adalet halkın peşinde koşacağı ve engellenmesi halinde, engelleyenlere karşı er ya da geç harekete geçeceği sevgili…

Adalet toplumun temeli, devletin direği, yaşamın ta kendisi…

“Adalet mülkün temeli”…

Şimdiki sözde Osmanlı torunları hiç adil olmasalar da atalarımız adaleti bu çerçevede anlamış. Bu kapsamda değerlendirmiş. Onun için yüz yıllarca adalet bizim toplumumuzda mülkün temeli olmuş. Toplum adalet ile yönetilmiş. Bu temelden sapılınca olanlar olmuş. Toplumsal sarsıntılar ardı ardına gelmiş.

Adalet Dairesi

Doğu toplumlarının, Türk-İslam ülkelerinin genel yaklaşımı bu yolda olmuş. Ama bu anlayış olgunluk çağına Osmanlı’da erişmiş. Osmanlı adalet üzerinde kalmanın devletin, toplumun, memleketin yani “mülkün” temeli olduğunu derinden kavramış, içselleştirmiş. Bu mantıkla hükmetmiş, bu anlayışla yönetmiş. Böylelikle de ilk döneminde beklenmedik bir hızla büyümüş, son dönemlerinde ise yine beklenmedik bir şekilde yüz yıllarca ayakta kalmış.

Adalet, Osmanlı Türk toplumunun temel birimleri olan padişah, yöneticiler, ulema, asker ve halk arasında dairesel bir ilişkiler zinciri olarak görülmüş. Adına “Daire-yi Adliyye” yani Adalet Dairesi demiş. Bir şekille formülleştirmiş. Devleti ve toplumu buna göre yönetmiş.

Adalet Dairesini 16. yüzyıl Osmanlı âlimlerinden Kınalızade Ali Efendi’nin sekiz maddesiyle ayrıntısıyla tanıyabiliriz. Günümüz Türkçesine aktarmaya çalışarak gidelim:

  1. Adldir mucibi salâh-ı cihan. (Adalettir dünyanın düzenini ve kurtuluşunu sağlayan.)
  2. Cihan bir bağdır divarı devlet. (Dünya duvarı devlet olan bir bağdır.)
  3. Devletin nâzımı şeriattır. (Devletin düzenini kuran şeriattır, yasadır.)
  4. Şeriate olmaz hiç haris illa mülk. (Yasa ancak mülk-saltanat ile korunur.)
  5. Mülk zabt eylemez illa leşker. (Mülk ancak ordu ile ele geçirilip, elde tutulabilir.)
  6. Leşkeri cem’ idemez illa mal. (Ordu toplamak ancak mal, vergi ile olur.)
  7. Malı cem’ eyleyen raiyettir. (Malı-ürünü toplayan halktır.)
  8. Raiyyeti kul ider padişah-ı âleme adl. (Halkı padişaha bağlayan adalettir.)

Osmanlı’nın toplum düzenini tanımlayan bu maddeler arka arkaya eklenerek bir daire oluşturur. Dairenin kapandığı noktanın, yani birinci ve sekizinci maddelerin birleştiği yerin adalet olması tabii ki tesadüf değildir. Yani bu daireyi duvara çaktığımız çiviye astığımız nokta burasıdır.

Düzeni sağlayan, toplumun yolunda ilerlemesini sağlayan adalettir. Dünya ve toplum, devletin varlığı ile dışarıya karşı korunmaktadır. Devlet koruyucu bir duvar gibidir. Devletin düzenini yasalar sağlamaktadır. Yasal düzen de mülkle, saltanatla korunur. Mülke hâkim olmanın, zapt etmenin aracı ordudur. Ordu için mal, ürün, vergi gerekir. Verginin kaynağı olan üretim ise halk tarafından yapılır. Halkı padişaha bağlayan ise adalettir.

Kınalızade, Adalet Dairesini İbni Haldun’un Mukaddime’sine dayandırır. O da Aristo’nun İskender’e verdiği öğütlere kadar işi götürür.

Adalet yoksa çöküş var

Aslında düzen çok basit bir mantıkla işler.

Fakat bu basit mantığın temelindeki adalet ortadan kalkarsa düzen de devlet de toplum da yıkılacak, çökecektir. Osmanlı’nın gerilemeye başladığını ilk tespit eden kişilerden olan Mustafa Namia da bu anlayışla konuya bakar. Devletin artık yaşlılık evresine girdiğini, çöküşü engellemek için adalete dönüşün tek şart olduğunu söyler.

Buradaki adalet hem yasal düzeni öngörür hem de bununla beraber sosyal adaleti.

Biz bugün sosyal adaleti zaten hiç tanımıyoruz.

Ama yasal düzen de bir süredir tamamen ortadan kalkmış durumda.

Dairenin herhangi bir noktasındaki aksama, bozuluş dairede kopma yaratabilir. Sözgelimi maliyedeki yani vergi toplamadaki bir aksama, devletin gelirlerini düşürerek yeterli sayıda asker beslemesine engel olur. Bu da ülkedeki hâkimiyetin kaybına neden olacaktır. Aksaklık zincirleme bir şekilde tüm aşamalara yansıyacaktır. Fakat eğer adalet aşamasında bir sorun yoksa sorun burada çözülecektir. Adalet noktasının sorunsuzluğu ise ancak adil yöneticinin varlığı ile mümkündür. Aksine esas bozulma buradaysa yapılacak bir şey kalmaz.

İşte o zaman çöküş başlar.

Adalet noktası toplumu oluşturan kesimlerin ve birimlerin güven noktasıdır aynı zamanda. Devlet de toplumu adaletle düzenlemekle yükümlü olan kurumdur. Buradaki bir sorun yıkıcıdır.

Tek çözüm adaletsiz yöneticinin gitmesi, adaletlilerin gelmesidir. Yoksa yapı bütün olarak çöker.

“Bir adaletsiz” tüm toplumu devletiyle, vatanıyla, askeriyle beraber yıkabilir.

Sanırım hiç de yabancısı olduğumuz bir teori değil…

Adalet Dairesinden çıkan zalimdir, adalet arayanlara selam olsun!

Yasaları ortadan kaldıran, kendi çıkarı neyse ona göre yorumlayan ve yorumlatan kısacası Adalet Dairesinin dışına çıkan zulmeder. Zalim olur.

Zulmün en kısa ve açık tanımı budur: Adaletten ayrılmak.

Kazanlı yenilikçi Türk İslam âlimi Musa Carullah din, devlet, adalet ilişkileri üzerine şunları söylerken ne kadar da haklıdır:

“Devletin dini adalet, küfrü zulümdür. Devlette din aranmaz.”

Musa Carullah’ın sözü bir yandan laiklik ile İslam’ın çelişmemesinin bir savı olarak değerlendirilebilir. Ki ben de o kanıdayım. Fakat işin daha önemli noktası zulmeden bir idarenin küfre düşmesi tespitidir. Zulmün, yani adaletsizliğin ne kadar ağır bir suç olduğu herhalde ancak böyle ifade edilebilirdi.

Kısacası devleti, milleti, toplumsal düzeni ayakta tutabilmenin tek yolu Adalettir.

İşte bu yüzden adalet mülkün temelidir.

Adaletsizler zalimdir, düzenimizin, varlığımızın temeline dinamit koyanlardır.

Adaletsizlik bu anlamda devlet, millet ve ülke düşmanlığından başka bir şey değildir.

Bir tarafta adalet arayanlar, bir tarafta adaletsizler, zalimler…

Adalet ekseninde oluşan toplumsal mücadelenin tarafları geçmişte de buydu, şimdi de bu.

Zulmün değil adaletin yanında olmayı seçenlere selam olsun!

Adalet arayanlara, adalet için yürüyen on binlere, adalet için bir araya gelen milyonlara selam olsun!

İktibas: http://www.turksolu.com.tr/adalet-neden-mulkun-temelidir/

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: