HÜR SAVAŞÇIDAN NOTLAR – İHTİLÂL VE İNKILÂP

HÜR SAVAŞÇIDAN NOTLAR – İHTİLÂL VE İNKILÂP

.

HÜR SAVAŞÇIDAN NOTLAR – İHTİLÂL VE İNKILÂP

Nihan Öztürk

(Bir bünyenin, kendi içinde, kendi öz nizamını sarsıcı ve yeni bir nizama yol arayıcı her hareket, ihtilâldir.)

“Büyük Doğu Mimarı, İhtilâl adlı eserinin giriş bölümünde böyle söyler. Dilerseniz bu mesele etrafında konuşalım. Bazı şeyleri tekrar hatırlamış olmakla birlikte farklı bakış açıları bulmaya ve değerlendirmeye çalışalım, ne dersiniz?”

Bugün Mehmet ile birlikte ziyaretine gelmiştik. Her zaman olduğu gibi hoş bir hâl hatır sohbetinden sonra böyle heyecanlı bir konu üzerinde konuşmak istemesi ihtilâlci bir Hareketin fertleri olarak bizi tabi ki memnun etmişti.

Cevabı Mehmet verdi;

“Güzel olur efendim.

İhtilâl nedir veya ne değildir diye hemen sorabilir miyim?”

“Hemen söyleyeyim. İhtilâl, her daim iki türlüdür. Biri hakikate benziyor dahi olmuş olsa da mutlaka bâtıl, biri de hiçbir şeye benzemiyecek kadar hakikâte nispetle mutlaka haktır. Demin Üstad Necip Fazıl’dan okuduğumuz ve öğrendiğimiz gibi, en başından başlayacak olursak, mevcut bir Hâl’in yeniliğe ve değişikliğe doğru adımları bir İhtilâl meselesidir. Bu fikir olur, tavır olur, eşya ve hadiselerin değerlendirmesi, ve yahut bilgi olur, devlet olur ve saire. Fakat daha da başından alalım. Bir bebeğin dünyaya gelmesinden tutun, emeklemesinden ve ilk dudaklarını kıpırdatıp birşeyler söylemeye çalışmasından, vücudça, hisçe ve fikirce gelişmeye başlamasıyla alâkalı. Yâni, yaradılış gâyesiyle bütün varlıklar, bir mecburiyet içerisinde İhtilâle tâbi. Kaçışı yok. İster canlı, isterse eşya olsun, her şey gelişmeye, yenilenmeye ve değişmeye mahkûm! Tâ ki Mutlak Hükmün çizdiği sınıra kadar. Anlaşılıyor sanırım! “

Mehmet;

“Evet. Peki, değişiklik ve yenilik kendiliğinden gelişici bir şey ise, bu değişikliğe bir form ve yeniliğe bir estetik kazandırmak için neye ihtiyaç var? Kısacası, bu hareketi kıymetlendirmeye veya bir anlam yüklemeye ne denir efendim?”

“İşte tam da burada, İhtilâl’in bir İnkılâp vasıtası oluşuna yani ideolojik kısmına gelebiliriz. Aynı eserden okuyalım:

(Şu var ki, üstün mânâsıyla inkılâp vasıtası ihtilâl, vasıtalık ettiği gayeye göre kıymetlenir. Gaye, ulvilerin ulvisi Allah yolu olunca da, yığınların bazen hiç ve bazen hep, bazen bâtıl ve bazen hak yüzünden birbirine girmesinden ibaret vasıtayı müstakil değer kabul etmez. Vasıtayı hangi şekilde bulursa onda kullanır ve inkılâp ismini alır.)

Demek ki gayesiz ve inkılâba vasıta olmayan ihtilâl, sadece kuru bir hareket olarak kalıyor. Bununla  birlikte şunu söyleyebiliriz; İhtilâl, inkılâba yol açıcı aksiyon, inkılâp ise değişime yol açıcı fikirdir. Bu ikisi, birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Fikir ve Aksiyon! Gayesi inkılâp olanın vasıtası ihtilâldir. Gayesi inkılâp olmayanın vasıtası da bâtılın bâtılı.

Kısa da olsa tekrar değinelim; fikirsiz aksiyon ve aksiyonsuz fikir olmaz. Tek başlarına bütünleyici bir değer sayılmazlar. Mutlaka birleşmeleri gerekir ki, hakiki bir veri elde edilebilsin ve verimliliğe kavuşulsun.

 

İhtilâl, vasıta ve aksiyon olduğu kadar bir ideolocyanın tetiklediği hareket olarak başlı başına bir fikirdir.

İnkılâp, kafaları ve gönülleri gayeye doğru dönüştüren fikirlerin fikri büyük bir aksiyondur.

Bunları böyle konuşurken hangi İhtilâl ve İnkılâp üzerine konuştuğumuzu işaretleyelim.

Kendi ifadesiyle “İslâm ihtilâl ve inkılâpçısı” olan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, bu meseleyi İdeolocya ve İhtilâl eserinin V. Bölümü – “İhtilâl ve oluş Tekniği”nde şu muazzam sözlerle çerçeveliyor:

“İHTİLALİN GAYESİ OLAN İDEOLOCYA ÇAĞIMIZDA AYNI ZAMANDA İHTİLALİN ARACIDIR DA.”

Eseri bana doğru uzatarak;

“Rica etsem şu işaretlediğim kısmı okur musun?”

(İnsan ve toplum için ihtilal, “şuur”un bozuluşu ve yıkılışını belirttiği gibi, bunun dış plandaki tezahürlerinin anlamını da kuşatır. Şuurdaki bu bozuluş ve yıkılış, tohumun çatlaması ve ağaca doğru gelişimi şeklinde bir oluşum süreci belirtebileceği gibi, tam tersi; statikleşme ve kabuklaşma süreciyle bir çürüme ifadesi de olabilir. Birinci durumda “eşya ve hadiseye ait yeni verilerle şuurun muhtevasının zenginleşmesi” neticesi bir inkılap (oluşum)dan bahsedilirken, ikinci durumu da eşya ve hadiseye ait yeni verilerin “şuur” terkibinde yeni terkibe ulaşamaması ve çözülüş, ya da, eşya ve hadiseler karşısındaki “sağır” şuurun “zapt” görevini yerine getirmemesi, kabuklaşma ve çürüyüş vardır. Birincisiyle “müspet” ikincisiyle “menfi”liği gösterici iki yön…)

 

“Teşekkürler.

Anlıyoruz ki, İnkılâp, ihtilâl sürecinde veya iş üzerinde gelişen belli başlı şartların ve hadiselerin etrafında yeni fikirlere ve aksiyonlara daima açık oluşu ile birlikte, ihtilâlin oluş tekniği bakımından estetiğine ve gayesine uygun olarak bir ideolocya = inkılâp altyapısına mecburiyeti vardır.

Stabil değerlerin tavizsiz bütünlüğü içerisindeki sınırsız dinamiklik.

Çünkü ihtilâl, mevcut durumda tıkanmış ve çürümeye yüz tutmuş maddi ve mânevi ne varsa, bunları yıkmaya yönelik bir harekettir.

Stabil değerler ve dinamiklik de bu yıkılışın kabuk tutmaması ve sadece yıkmış olmakla kalmaması için, ister eskileriyle, isterse yenileriyle alâkâlı olsun, ne yapılması gerektiğini önceden belirlemiş olan ideolocyanın, yâni inkılâbın, vakit kaybetmiş olmadan devreye sokulmasını sağlar. Bu, hem gereksiz enerji harcamalarını engeller hem de oldu bitticiliği önleyici bir hızlılık ve süresizlik kazandırır.

Üstad Necip Fazıl İdeolocya Örgüsü eserinde şöyle diyor;

(Bu inkılâp, -statik- ve parça parça düzeltme gayretlerinin, hep aynı gidiş içinde küçük islâhçılık teşebbüslerinin işi değildir. -Dinamik- sıfatını en hareketli ve şiddetli mânada canlandırıcı bir doğruluş, davranış, şahlanış davasıdır bu.)

Aslında sohbetimizi birkaç örnekle de süsleyebilirdik.

Mesela mübarek Peygamberler’den, Fransız ihtilâlinden, Lenin’den hatta Kürşad’dan bile söz edebilirik ama niyetimiz bugünün şartlarına göre meseleyi ele almaktı.

Hem ilgilenen için çok eser var piyasada ve nasipse başka bir sohbette bazılarını ele alabiriz.

Biraz işim var, bugünlük müsadenizi isteyebilir miyim?

Meselenin en can alıcı kısmı olarak, ihtilâlin ve inkılâbın amacı olan iktidarı hedefleme, ele geçirme ve iktidar da kalma davasını da işaretlemiş olalım ve sayın Salih Mirzabeyoğlu‘nun aynı eserinden bir parça okuyarak sohbetimizi sonlandıralım.

(Tek başına iktidarı ele geçirme eylemi (bazılarının zannettiği gibi) bir ihtilal ifadesi değildir. İhtilal, iktidarı ele geçirince “istenen”‘i gerçekleştirebilme şartlarını hazırlama, kısaca; harekete fikrin damgasını vurma; iktidar ele geçirildiğinde de “gerçekleştirme” hareketinin bütün seyrinin anlamıdır ve dünya görüşü çerçevesinde “ruhi denge”yi bulma hareketidir. Bu harekettir ki; inkılabın da anlamını kuşatır. İktidar ele geçirildiğinde isteneni gerçekleştirebilme kapasitesinin hesabı ise (durum tespitiyle birlikte) ihtilal hareketinin, “kanun yolu” ve “şiddet yolu” diye belirtilen iki eğilimini verir.)

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: