“GÖLGELERİN GÜCÜ” ÜSTÜNE
“GÖLGELERİN GÜCÜ” ÜSTÜNE
Gökhan YAMANGÜL
Türk Solu Gazetesinde uzunca bir süredir, Tuğrul Çelik imzasıyla İBDA Mimarı Salih MİRZABEYOĞLU’nun eserlerine dair inceleme ve değerlendirmeler yayınlanıyor. İlgi ve merakla takip edenler arasındayım. İlk olarak Necip Fazıl’la Başbaşa eseri etrafında iki yazıyla yola koyulan genç yazar, daha sonra sırasıyla Yaşamayı Deneme, Müjdelerin Müjdesi, Üç Işık ve Adalet Mutlak’a Konferansı ile Şiir ve Sanat Hikemiyâtı etrafında toplam altı yazı kaleme almıştı. Kendisini İslâmcı olarak vasıflandıran kesim içinde, 40 sene boyunca Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA Külliyatı etrafında, kendi bağlıları dışında tek bir ciddi makalenin yayınlanmadığını varsayarsak, her şey bir yana, sadece kronolojik olarak bile bu yazıların ne kadar değerli olduğu takdir edilecektir. . Bütün bu yazıların ortak özelliği şu: Dürüstlük, saygı, ciddiyet, aydını “aydın” yapan merak, anlamaya odaklı uyanık bir şuur…
Tuğrul Bey, son olarak, Türk Solu Gazetesinin dün yayınlanan 545. sayısında “Gölgelerin Gücü” başlığı ile İBDA Mimarı’nın 1984 yılında yayınlanan Gölgeler romanını incelemiş. Diğer yazıları için kullandığım ifadeler, hiç tereddütsüz bu yazıya da yakışır.
GÖLGELER romanı öyle bir eser ki, kahramanları arasına Emil Zola‘dan, Stefan Zweing‘e kadar birçok başka romancının kahramanını da katıyor. Hani, yepyeni bir film düşünün ki, eski zamanların unutulmaz film karakterleri de o filmin içinde bir rol üstünde… Yönetmen, eski zaman yönetmenlerinin kahramanlarını da oyuna dâhil etmiş. Eserin merkezî karakteri Adem’in izdüşümleri olarak… Karanlığın belli noktalarına sırmalı bir çerçeve içinde tutulmuş kaleidoskop gibi…
Kelimenin içerdiği mânânın ne olduğunu bilerek konuşuyorum… Bu eser, muhtevasından ayrı ve onu da içine katarak, kurgusal planda Türk Edebiyatının en DEVRİMCİ romanlarından birisidir. Kalıpları yıkmıştır. Eğer bizde sihirli bir edebiyat atmosferi olsaydı, bir zamanlar batıda James Joyce’un Ulysses’sine nasıl bir değer biçildiyse, benzer muhakeme içinde Gölgeler’e de bir kıymet atfedilirdi.
“Zaman” ve “mekân” kavramlarının determinist çizginin sınırlarını alt üst ettiği, bir günde mi, bir asırda mı, hayalde mi, reelde mi yaşandığı belli olmayan, ama hep aynı merkeze gidiş ve gelişler… Belki de Ulysess ile arasındaki en mühim fark bu… Ruhî bütünlük… Zâhirdeki dağınıklığın ötesinde, bütün yolların Roma’ya değil de, Adem’in yoluna çıkması… Çünkü, zıddının da hakikatini arıyor. İntihar eylemcisinden tutun, nedendir bilmem, bana Oğuz Atay‘ın ironik ve kavruk zekasını anımsatan, kafası cin gibi işleyen, sahteyi yakalamakta mahir alkolik Nadir Bey‘e kadar…
Bazen düşünürüm: İBDA Mimarı dileseydi, bütün ülke tarafından “Romancı Mirzabeyoğlu” olarak tanınmak isteseydi, hele şu vakaların iç yüzünü tespitteki eşsiz hüneriyle, bunu çok kolay başarırdı. İsminin başına “Şair” kelimesini kondurmayı arzulasa, ki bence bu kelimenin en çok yakıştığı isimlerden, eleştirmenlerin gözdesi olurdu. Oysa ne derece doğrudur bilmiyorum; 1970’lerin sonunda dilden dile dolaşan, mitinglerde okunan Aydınlık Savaşçıları tefrikasını da, “baktım, Aydınlık Savaşçıları şairi olarak kalacağım, bırakıverdim yazmayı” diye sonlandıranın kendisi olduğu rivayet edilir. Sanırım hiçbir sıfatın, hiçbir vasıflandırmanın KUMANDAN ve FİKİR ADAMI kimliğinin önüne geçmesini istemiyor. Diğer bütün hüviyetlerini de, bu ana merkezin unsuru olarak ve onu beslediği müddetçe benimsiyor.
Tuğrul Çelik Bey’in, İBDA Mimarının kitaplarına dair yazdığı, serinin yedinci denemesi olan “Gölgelerin Gücü”nü okurken, bütün bunlar bir kere daha aklımdan geçiverdi. Yazıyı keyif ve mutlulukla bitirdim. Ama bu güzel yazı, Türk edebiyatı eleştirmenlerinin günahına kefaret yerine geçmez. Bilakis, onların bu roman etrafındaki 30 küsur senelik ayıbının Tuğrul Bey tarafından ifşası olur. Bu vesileyle O’na ve bu yazıları büyük bir cesaret örneği ile neşreden Türk Solu idarecilerine teşekkürlerimi sunarım.
Gökhan YAMANGÜL
26.08.2017
ADIMLAR Dergisi
“Yaşayan Necip Fazıl” Mirzabeyoğlu ve İBDA -7 “Gölgeler”in gücü – Tuğrul ÇELİK