ALİ OSMAN ZOR: HERŞEYİ KUŞATAN ZORUNLULUK VE ÜNSAL ZOR’UN MİZACI
ALİ OSMAN ZOR:
HERŞEYİ KUŞATAN ZORUNLULUK VE ÜNSAL ZOR’UN MİZACI
ADIMLAR Fikir-Kültür-Siyaset Platformu Genel Başkanı Sayın Ali Osman ZOR‘un, kendisinin de yaralandığı ve kardeşi Ünsal ZOR‘u şehîd verdiği 25 Mart 2015 tarihli bombalı saldırının 3. yıldönümünde (25 Mart 2018) yaptığı konuşmasının video kaydı ile birlikte tam metnini sunuyoruz.
ADIMLAR Dergisi
ADIMLAR’A YAPILAN SALDIRININ FAİLLERİ
…
Ufak ufak notlar almıştım… Ama, maşallah arkadaşların her biri farklı yerlerden, Hasan Bey’le başladı zaten, notlara temas ettiler. Temas edilmeyenler üzerinden bir iki şey söylemek istiyorum.
Sizin de bildiğiniz üzere, biz, Adımlar’a yapılan bu saldırıda, -sebebini Ali Bey* izah etti, ben de aynen o fikirdeyim- hiç bir zaman tetikçinin peşinde olmadık. “Tetiği kim çekti?” veya “bombayı kim koydu?” filân diye, onun peşine düşmedik…
Çünkü böyle bir kapsamlı saldırı, bu çapta bir saldırı, bu bölgede, Türkiye’de, sistemin sahiplerinin onayı alınmadan, bu düzeni yürütenlerin onayı alınmadan yapılamaz.
Bundan dolayı da bizim açımızdan bombayı koyanın, eylemi gerçekleştirenin pek bir önemi olmadı. Önemli olan o “onay”ı verenlerdi. O onayı verenler, bugün çeşitli kılıklarda, çeşitli faaliyetler içerisinde hâlâ gündemdeler, hâlâ yapacaklarını yapıyorlar. Biz de takipçiyiz.
Ama, biz “tetikçinin peşine düşmedik” derken, “bombada parmak izi olanları da tesbit etmedik” demiyorum. Bunu söylemiyorum. O bombada kimin parmak izi varsa, hangi kesimden, hangi gruptan, -yakınlık derecesi de önemli değil- kimin parmak izi varsa, onu da tesbit ettik. Ve mücadelemiz de bu tesbitler üzerine devam ediyor…
DEĞİŞEN İTTİFAKLAR, DEĞİŞMEYEN ZORUNLULUK
Şimdi, Adımlar’ın bombalandığı dönemdeki konjonktür ve bu konjonktüre bağlı ittifaklarla, bugünkü konjonktür ve bugünkü ittifaklar nelerdir diye baktığımızda belli bir fark görüyoruz. Ali Bey’in de işaret ettiği üzere, o gün Kobani’ye selâm söyleyenler bugün “Afrin Fatihi” olarak seçimlere hazırlanıyorlar. Ama o gün bunun ne kadar yanlış olduğunu, hattâ esaslı bir savaşa hazırlanılması gerektiğini söyleyen ise Adımlar ve Adımlar gibi gruplardı. Şimdi, bugüne geldiğimizde bu ittifakların değişmesini ne ile izah edebiliriz?
Aslında hadiselerin seyrine baktığımızda tarih boyunca şununla karşılaşıyoruz; bazen öyle bir noktaya geliyor ki, insan iradesini aşan bir yere geliyor hadiseler. Yani ne başlatanın, ne yürütenin, ne de sürükleyicisinin kontrol edemediği bir nokta…
Biz buna “zorunluluk” diyoruz.
Yani şartların belirlediği ya da zorunlulukların sebeb olduğu hareketler… Dün arkadaşlara misâl vermiştim: Meselâ, bir karı-koca düşünün; çok iyi geçiniyorlar, hiçbir sorunları yok filân. Ama şartlar öyle bir zorluyor ki ayrılmak zorunda kalıyorlar. Veya hiç birbirini sevmeyen, geçinemeyen bir karı-koca düşünün; şartlar (zorunlulukları!) bunları öyle bir hâle getiriyor ki, evli kalmak zorunda kalıyorlar.
Bunu niçin söylüyorum? Bugün havada bolca uçuşan şu “Amerikan karşıtlığı“, “Batı karşıtlığı” üzerinden aslında mevzuu bir yere bağlamaya çalışıyorum. Dün Amerika’yla veya PKK’yla -yani bölgemizdeki Amerika ve İsrail’in baltalarıyla- ittifak hâlinde olanlar, bugün savaş hâlindeler. Yani, dünkü ittifak bugün nasıl savaşa dönüştü?
GİZLENEN POLİTİKALARI AÇIK EDEN ADIMLAR
Aslında bu bölgede var olmanın, var olma çabasının getirdiği bir husus. Yani sen, bugün, dünkü ittifaklarını devam ettirdiğinden dolayı bir yok oluş aşamasına geldin. Yani mecburiyetten dolayı bazı ittifakları bozup bazı ittifaklar kuruyorlar.
Afrin üzerinden gidelim -siyasî olarak söylüyorum, askerî mânâda söylemiyorum-; siyasetin “Afrin açılımı”nı da böyle görüyorum ben. Yani “zorunlulukların sebeb olduğu bir takım faaliyetler”. Ama, başlıbaşına o faaliyetleri “gereksiz” olarak söylemiyorum tabiî. Bilakis, yapılması gerekenin belki binde biri bile değil.
İşte Adımlar, o dönem itibariyle, 2013’ün -hattâ daha da evveliyatı var tabiî meselenin- 2013’ün sonundan itibaren bugünkü yapılanın farklı yerlerde, özellikle Irak’ın Kuzeyi’nde faklı güçlerle yapılması gerekeni zaten söylemişti. Ve gizlenen bir politikayı açık ettiğinden dolayı da böyle kahbe bir saldırıya uğradı!
Bugün gelinen noktada ise Adımlar’ın ve Adımlar gibi düşünen diğer grupların politikalarına yaklaşmış olarak “fatihçilik” oynayanların Adımlar’a yapılan saldırıdaki sorumlulukları bitmiş değil. O mânâya gelmez. Buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.
Zorunlulukların sebeb olduğu ittifaklar başka, gerçekten de bir ideolojiye, bir ideoloji için, bir davâ, bir ülkü, bir ideâl için, -“din”, “devlet”, “millet” ne derseniz deyin-, saf mânâda bütün bu değerler için yapılan ve yapılması gereken hareket daha başka… Bu zorunlulukların oluşturduğu ittifaklar içerisinde dün nasıl ki Adımlar kendi hür iradesiyle faaliyetini ortaya koydu, diğer şeylere kaptırmadı kendini, bugün de kaptırmayacak. Kendi politikasını, kendi siyasetini, kendi duruşunu sergilemeye devam edecek.
Ama, şunun da altını çizmek istiyorum net olarak; bugün iktidar bir takım şeyler yapıyorsa, bunu, bu zorunluluklardan dolayı yapıyor. Biz de buna dikkat ediyoruz. Bu da bizim dikkatimizden kaçmıyor… O zorunluluklar üzerine değerlendirmelerimizi yapacağız, zaten yapıyoruz da…
Fakat “mutlak doğru” veya “nihâî doğru” hareket olarak da değerlendirmiyoruz. Çünkü Afrin -Afrin özelinden gidelim- Afrin’de hareket etmeseydi, kendisi burada bitecekti. Bunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla bu “zorunluluk” dediğim şeyin, böyle, iç politikaya bakan bir tarafı da var.
ÜNSAL ZOR’UN MİZACI VE… İBDA MENSUBİYETİ
Şimdi, yine Ünsal Zor’la, “Ünsal Zor’un mizacı” üzerinden başka bir şey söylemek istiyorum:
O’nun gibi insanlar, o mizaçtaki insanlar veya o mizaçtaki İBDA mensupları, Kumandan’a ve İBDA’ya bir kere bağlanıp; inanç ve imân hâlinde O’nu benimsedikten sonra ve O’na boyun eğdikten sonra -en önemlisi boyun eğdikten sonra-, başka bir insana, başka bir fikre, başka bir siyasete boyun eğmemesi, farza bakan bir tarafıyla vaciptir. Ne demek istediğimi anladınız değil mi?
Ve bu mânâda bizim şehidlerimiz, ister Ünsal, ister Nuray, ister Halil, isterse en son vefât eden Harun ağabey olsun, bizim vefât eden yakınlarımız ve bizim şehidlerimiz bu imajda insanlar. Dolayısıyla bu insanların siyasî duruşlarındaki, hem iktidara hem iktidar çevresine mesafe ayarlarını belirleyen, aslında bu mizaçlarıydı…
Ve Adımlar’ın ve hâlen Adımlar çizgisinde mücâdele eden insanların da ben aynı mizaçta olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla gerçeği andıran sahteler arasındaki mesafe ayarlarını belirten bu mizaçlarını geliştirirken, onlara râm olmamak için de her türlü tedbiri alacaklardır diye inanıyorum. Buradaki arkadaşlarımız da dâhil olmak üzere… Bu meselenin hani böyle “taktik olsun diye şunu yapıyoruz” filân gibi şeylerle alâkası yok. Ne demek istediğimi herhâlde anlatabildim. Yani sen gittin ona, “o ‘reis’ onu yaptı da, o bunu” filân… Yani bir kere bağlandıktan sonra, kalbinde, müsbete bakan tarafıyla veya ikiliğe sebebiyet verecek şekilde bir yer bıraktığın zaman, bizim anlayışımıza göre orada “İBDA mensubiyeti” söz konusu olmaz, tartışmaya açılır… Fazla da uzatmayayım bu mevzuyu da polemik olmasın…
ÜNSAL ZOR’UN MİZACI VE… BİRLİK-BÜTÜNLÜK, İTTİFAK-İTTİHAD
En son, -sıkıldınız, lafı ben de çok uzatmak istemiyorum- fakat şu çokça gündemde olan “milli birlik – bütünlük” filân mevzularına değinmek istiyorum:
Bunlar biliyorsunuz zaten Adımlar’ın temel politikalarındandı; Millî Birlik, Millî Bütünlük… Ama, şimdi hepimiz takip ediyoruz; adamlar bir “ittifak”tan, bir “millî birlik”ten, “bütünlük”ten bahsederken milletin yarısını düşman kabul edip bunu yapmaya çalışıyorlar. Yani bir ülkenin yarısı düşman kabul edilerek bir “millî birlik”, “millî bütünlük” sağlanabilir mi? Kaldı ki bu “bütünlük”, “birlik”, “millîlik” filân sözleriyle farklı bir bölücülük geliyor! Buna karşı da dikkatli olmamız lazım. Çünkü Millet’i bin parçaya bölen bir yerden “birlik” çıkması mümkün değil…
Konumuz, vesilemiz Ünsal Zor’du… Evet, Ünsal Zor bizim kardeşimizdi. Şehîd olduktan sonra, artık biz onun kardeşi olduk… Ünsal Zor gibi mizaçlar gerçekten zor bulunan mizaçlardır. O’nu tanımlama sadedinden cümleler sarfedildiğinde benim aklıma şunlar gelir: Yaşı müsait olanlar bilirler, 90’ların neslinin bir imajı vardı. Hattâ 68 kuşağına filân da benzetirlerdi 90’ların neslini. Temel kavramı fedakârlıktı bu neslin. Sırdaşlıktı, arkadaşlıktı, dostluktu. Bugün hiçbirinin kalmadığı… Ve bu nesil, gerçekten kendinden sonrakilere bir imaj olabilecek bir nesildi. Mücâdele azmiyle, cesaretiyle, dayanıklılığıyla imaj olacak bir şeydi. Fakat, özellikle Özal iktidarıyla birlikte sanki bu 90’lar nesli çok hızlı bir şekilde bir takım kavramlar etrafında öğütüldü. Yani “o nesilden hiçbir şey kalmasın!” diye uğraştılar. Sonra, o zamanlardan filiz vermeye başlayan bir “şen sıpa” tipi vardı. O “şen sıpa tipi”nin önü açıldı ve o şen sıpa tipi artık -çok affedersiniz- sıpalıktan çıktı, basbayağı bir eşşek oldu. Ve şu ânda da iktidarda olanlar, dikkat ederseniz, 90’lar neslinin bahsettiğim o fedakârlık, cesaret, dayanıklılık, dostluk, sırdaşlığı temsil eden imajının yanındaki şen sıpa tipi aslında.
Yani bugünkü iktidara baktığınızda, mücâdelenin, bu imajla o imaj arasında olduğunu da söyleyebiliriz.
Şimdi Ünsal Zor da böyle bir neslin üyesiydi. İmaj olabilecek -tabiî ki bütün şehîdler öyledir de- ama bütün hayatıyla, demin şiir okuyan gençlerimize veya onların babalarına imaj olabilecek insanlardı. Bu insanların sayısı, evet, azalıyor. Azalıyor ama şuna inanıyorum ben; bugün halâ sorumluluk, din, devlet, vatan, millet mücâdelesinde sorumluluğun, ben bu insan tipi üzerinde olduğuna inanıyorum!
Yani sayıları azaldı; sorumluluklar, yapılması gerekenler fazla olarak duruyor, ama, dayanıklılıklarıyla, cesaretleriyle, sabırlarıyla, fedakârlıklarıyla bence davayı hedefe ulaştıracak insan tipi, bu insan tipi…
Bugün Türk Solu’nun içinde olabilir, Adımlar’ın içinde olabilir, toprağın altında olabilir, Gökçe Fırat gibi cezaevinde olabilir… Yine Temel Karamollaoğlu etrafında şekillenebilir, aldığı tavır itibariyle… Ama, Millî birlik – bütünlüğün de, ittifakın da, ittihadın da ben bu insan tipi etrafında ve bu insan tipi arasında gerçekleşeceğine inanıyorum. Bu açıdan da Ünsal Zor ve Ünsal Zor gibi şehîdleri bize bu imajı verdikleri ve bu imajı yaşattıkları için de saygıyla selâmlıyorum!
Hepinize teşekkür ediyorum. Hepinizden Allah razı olsun!
Davamız, inşallah hedefine ulaşana kadar üzerimizde -ne diyelim?- bir “angarya” değil de, taşımaktan zevk aldığımız bir yük olarak sırtımızda devam eder.
Hepinizden Allah razı olsun!
(*) Sayın Zor, Ünsal Zor’un şehâdet yıldönümü vesilesiyle ADIMLAR Dergisi’nin konferans salonunda hazırlanan programda konuşmasına başlamadan önce, salonda hazır bulunan Türk Solu kadrosundan Sayın Ali ÖZSOY’u kürsüye davet etmişti. Özsoy’un söz konusu konuşmasını sitemizde daha önce yayınlamıştık… Genel Başkanımız, bu konuşmaya atıf yapıyor.