HÜR SAVAŞÇI – GİZLİ GÜÇ

HÜR SAVAŞÇI – GİZLİ GÜÇ

Hâlbuki daha gecenin başıydı ama kirpiklerim ağırlaştıkça ağırlaşıyordu. Değerli bir büyüğümün tavsiyesi üzerine Google’dan PDF dosyası olarak bulduğum ve ilk sayfalarını açıp önsözünden okumaya başladığım kitap, birden öyle ilgi çekici ve heyecanlı gelmişti ki biraz sonra uykuya bayılacak gibi olacağımı bile bile elimden düşüremiyordum. Bazen mısraları gözlerimi kısarak ve bulanık takip ediyor, ardından gözlerimi düzgün bir hale getirip aynı mısraları tekrar ediyordum.

“Nerden başlamalı?” ve “Nasıl başlamalı?” sorularının, düşünen ve ardından harekete geçmek üzere kıpırdanan her insanın beynini kemirici olduğu malûmdur.

İşte tam da bundan bahsediliyordu ve ardından bir çırpıda uykumu buharlaştıran kelimeler görünmeye başladı:

“Keskin bir mücadele anlayışı, siyasal ajitasyonun niteliği ve temel içeriği ile birlikte örgütsel görevler”in ardından “Bütün memleketi kucaklayacak bir kadroyu aynı anda ve çeşitli yönlerden kurma plânı”.

Telefondaki sayfayı kapattım, uzandığım yerden doğrulup oturdum ve hiç bozuntuya vermeden bugünkü haberlere bir göz atmaya koyuldum.

Washington Examiner’de köşe yazarlığı yapan eski Pentagon yetkilisi Michael Rubin’in “ABD ile Türkiye savaşa tutuşabilir” isimli makalesinin haberi gözüme çarptı. Bu neo-con, Irak’ın işgalinde, Irak-İran masalarını yönetmiş ve Irak, Körfez ve Afganistan’da konuşlandırılacak askerî birliklere eğitim vermiş biri.

Önceden beri Erdoğan’ı hedef alan Rubin, şimdilerde Türkiye’nin Rusya ve İran ile tekrar yakınlaşmasına nazlanan ve kendince ihtar edici bir tarzda kaleme aldığı belli olan yazıda, Amerika’nın İncirlik’i derhal boşaltmasını, askerî teknolojik paylaşım ve istihbaratın kesilmesi gerektiğini, Batı’nın Türkiye ile bir sorunu olduğunu ve “düşük bir olasılık” kıytırıklığını ekleyerek artık bir Amerika-Türkiye çatışmasının hayal olmadığını söylemiş.

Şahsen itiraf etmeliyim ki bu bölümlere katılmamak mümkün değil!

Özellikle de şuna:

“Türkiye dost ve müttefik değil, potansiyel bir düşman!”

Fakat yazısında bir Saddam benzetmesi var ki, evlere şenlik. Uzman ayağına yatan bu neo-con tipli şahsın, Ortadoğu dengelerinin daha yerinde olduğu dönemlerde Irak masasını yönetmiş olması Amerika açısından büyük bir talihsizlik olsa gerek. Benzetmenin bile bir usûlü vardır, öyle değil mi? Klâsik olacak belki ama, ikili ilişkiler bir yana, stratejik duruş belirten faaliyetlerden tutun siyasî veya ticarî meselelere kadar, anlaşma veya anlaşmazlığa doğru gelişen hadiseler incelenmeden, en önemlisi de hiçbir Batı gücüne vatanının her hangi bir köşesinde yer açmayan, aksine dışa doğru samimi hamle gerçekleştiren Saddam’a bakılınca bu benzetmenin sadece polemik ve eziklik olduğu kendiliğinden anlaşılır. Ancak bunu burada fazla deşmeyip samimi stratejistlerin ve yorumcuların takdirine bırakmak isterim.

Katıldığım “Potansiyel Düşman” terimine geri dönecek olursak…

Potansiyel: Varlığı ve gücü ortaya çıkmamış olan, “Gizli Güç”…

Evet biz, onların potansiyel bir düşmanıyız!

Onlar ise bizim apaçık düşmanımız!

Bu kelimeyi kullanmış olması, Türk’ün, tarih boyunca sahneye çıkışlarının sanki bir aynasının, film şeridinin veya tablosunun ani bir görüntüsünü gözlerimin önüne getirmiş ve şahane bir duyguya neden olmuştu bende.

Batılının ve dost-düşman diğerlerinin, hatta Türk insanının kendisinde bile her daim hissettiği, ama bir türlü varlığını ve derecesini çözemediği bu “Gizli Güç!”, tarihçiler lütfen beni mazur görsün, Türk’ün en önemli yaradılış özelliklerinden olsa gerek diye düşünüyorum.

Bu “Gizli Güç”ün altı nasıl doldurulursa doldurulsun, ana sütununun imân aşkı olduğunu kabul etmeyecek kim olabilir? Ve bu arınmış ruh ve mânâ, tertemiz sütten beyaz “güç”ten uzanan vatan ve millet aşkı!

Hür yaşamanın…

İşte mesele; tek bir aşkı bütün his ve kuvvetiyle, sınırsız, tavizsiz ve sımsıkı bağlı kalarak sistemleştirebilmekte… Böyle bir Sistem’in etrafında kenetlenecek kadroların, orduların, iktidarların, emekçilerin ve ülkelerin, hızlı ama kontrollü bir şekilde üreteceği enerjiyi hayâl etmesi güzel, “Mutlak Güç”ün inayetiyle bir o kadar da mümkün oğlu mümkün. İnşallah!

Çünkü kötünün kötüyü çektiği gibi iyi ve samimiler de başka iyi ve samimileri çeker, birbirlerini rahatça tanır, mıknatıs misâli yaklaştırır, bazı parçalardan zor ayrılır bir şekilde birbirine kenetler.

Kenetlenme gerçekleşince de, potansiyel bir kadro oluşumu, bütün bir yurda yayılmayı gözleyen sahici bir kadro olma hamlesini gerçekleştirebileceği gibi, dost ve düşman kutuplarının asılını ve sahtesini keskin ve ani bir bakışla ayırt edebilecek melekeye, mücadele anlayışı ile siyasî ajitasyonun temel içeriği ve örgütsel görevlerin kendiliğinden gelişebileceği olgunluğa erişilebilir.

Bu vesile ile müsaadenizi rica ederek sözü fazla uzatmamak ve bir dahaki sefere devam etmek üzere hakiki “Gizli Güç”ün sistemini kuran İBDA Mimarı Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun, potansiyel zafer ve yükseliş çağımızın başlangıç gongu olarak gördüğüm GENÇLİĞİN CEVABI’nı muhatabına bir tekrar mahiyetinde “Hür Savaşçı”da paylaşmak istiyorum:

GENÇLİĞİN CEVABI

İnsanımızın iptal edilmiş hislerini iade etmek üzere…

İnsanımızın mefluç ruhuna ve maddesine hayat nefhasını üflemek üzere…

Tepetaklak devlet ehramını yerli yerine oturtmak üzere…

İnsanımızın muhtaç olduğu ahlâkı bir şahmerdan baskısiyle dışarıdan içeriye doğru mühürlemek üzere…

Devlet ve mahkemede insanı bileklerden kelepçelerken, mektep ve ailede vicdanından kelepçeleyici adalet sistemini mahyalaştırmak üzere…

Bütün insanlığın, farkında olmadan beklediği devlet ve cemiyet nizamını, münadilerle meydan meydan haykırmak üzere…

İnsanımızı çiğköfte yaparcasına düşünce teknesinde pişinceye kadar yoğurmak üzere…

İlimde, fende, fikirde, sanatta, her şeyde, Peygamber ne dediyse gerçeğin ve toplamın onda olduğunu ve sayıları o yekûne uydurmak gerektiğini öğretmek üzere…

Tarihimizi lif lif ayıklamış ve sahte kahramanları gerçeklerinden ayırmış olarak…

Allah için buğz ve Allah için aşk ölçüsüne uygun şekilde, baş nefret kutbu ile baş muhabbet kutbunu tayin etmiş olarak…

Batı dünyasını bütün oluş sırları ve olamayış hikmetleriyle süzgeçten geçirmiş olarak…

Bâtıl olanı güzelleştirmeyi bilen Batıya karşılık, Hakkı çirkinleştirmeyi beceren kaba softa ve ham yobaz tipini, kökünden budayıcı idrake ulaşmış olarak…

En çarpıcı ve cezbedici estetik ölçüleriyle pırıldamak zevk ve gayesine ulaşmış olarak…

Batının baş çilesi, insanoğlunu Homongolos’a çevirici makine bilmecesini en derinden çözmüş olarak…

Bir kuzu öksürse ağlayacak kadar rikkat sahibiyken, binlerce insanı gözünü kırpmadan ipe çekmeyedek prensip iradesine ve irade prensibine malik olarak…

Gözleri kara,

Alınları fikir çizgili,

Kalbleri ceylân,

İradeleri çelik,

İmanları volkan,

İrfanları tarla,

İdrakleri bıçak,

Edâları şiir,

Diyalektikleri ipekten örgü bir nesil istiyordun…

GELİYORUZ… BUNA MEMURUZ!.. MECBURUZ BUNA!..

Nihan ÖZTÜRK
21.04.2018

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: