SOLCU VE KEMALİST ATTİLA İLHAN’DAN ‘DEĞİŞİK’ BİR NOEL YAZISI

SOLCU VE KEMALİST ATTİLA İLHAN’DAN ‘DEĞİŞİK’ BİR NOEL YAZISI

2005 yılında 80 yaşındayken aramızdan ayrılan şair ve yazar Attila İlhan, Türkiye’nin en kendine özgü ve buna bağlı olarak en çok tartışılan aydınlarından birisidir. Bir defa ezber bozucudur, kendi ifâdesiyle, etrafındakilerin ‘kafa konforunu’ bozar. Rahmetli Cemil Meriç’in kelimeleriyle: “Şımarık, atak, serazad bir zekâ. Kızdırdığı zaman bile sevimli.” (bkz: Umrandan Uygarlığa, İletişim Yayınları) Onun ‘farklı’ ve ‘tartışılan’ olması, kendi ideallerine olan inancının zayıflığından değil, tam tersine, onlara sımsıkı bağlı olduğu için en doğru şekilde anlama ve anlatma cehdindendir. Vardığı sonuçların doğruluğu yanlışlığı bir yana, hiçbir zaman ortama ve modaya göre günü kurtarmak için rastgele fikirler ileri sürdüğü iddia edilemez. Onun eserleri, iptidaî insiyakların değil, bir şuur hamlesinin verimidir.

Attila İlhan suya tirit bir Kemalist değildir. “Mustafa Kemal bal gibi Jacobin’di” diyerek, onun devrimlerini korumak için başvurduğu metotların Fransız Devrimi’nden esinlendiğini ve daha fenası, Robespierre’e benzediğini de hiç çekinmeden yazabilmiş, üstelik bunun böyle olması gerektiğini tereddütsüz savunmuştur. ‘Doğru biçimde anlaşılmak’ kaydıyla “ilke” ve inkılâplar” konusunda tavizsizdir.

Diğer yandan Attila İlhan’ın içinde yaşadığı toplumun geleneksel muhafazakârlığını çağrıştıran bir ahlâk görüşü de yoktur. Özellikle Fena Halde Leman adlı romanı olsun, onu tamamlar nitelikteki Haco Hanım Vay olsun, keza Zenciler Birbirine Benzemez’de, hatta yakın tarihe ışık tutmak amacıyla yazdığı Aynanın İçindekiler serisinin ilk romanı Bıçağın Ucu’nda, ‘ilerici’ çevrelere bile yadırgatıcı gelecek ve yayınlandığı dönemde eleştiri oklarını üstüne çekecek kadar farklı cinsel çelişkileri irdelemiş; Hangi Seks ve Yanlış Kadınlar / Yanlış Erkekler adlı iki deneme kitabıyla da eş cinsellik konusunu üst perdeden tartışmaya açmıştır. Yengecin Kıskacı adlı dört uzun hikâyeden oluşan kitabı bugün bile marazî birkaç topluluk dışında kolay kabul göremeyecek kadar uçuktur.

Peki, böyle bir adama aşağıdaki ‘NOEL’ yazısını yazdıran saik nedir? Bunun tek bir cevabı vardır: Fikir namusu… Senelerce savunduğu  “ulusal bileşim” iddiasının arazisine,  Noel kutlamasını oturtacak bir zemin bulamayışı…

Ben şahsen bir bardak suda fırtınaya dönüşen ipe sapa gelmez yılbaşı tartışmalarından uzak durmayı tercih ediyorum senelerdir. Bir gözü kör, diğeri şaşı, sırtı kambur, eli kötürüm ve ayağı topal, üstelik veremli bir cemiyetin alnındaki sivilce üstünden “keskinlik” yapmasını, bütün yapay gündemler gibi gereksiz enerji israfı kabul edenlerdenim. Fakat 16 sene boyunca Batı projelerinin oyuncağı olmuş ve şimdi de Amerika – Rusya – Çin arasında hami bekleyen, göbeğine kadar dışa bağımlı bir iktidarın yamacına kurulmuş belli çevrelerin, yılbaşı üstünden BATIYA KARŞI DEĞİL, İÇERİDEKİ MUHALİF KİTLEYE DÖNÜK saldırısı kadar, bu kitlenin de, yılbaşı üstünden iktidara muhalefet etmesi, böyle bir hatırlatma ihtiyacını hissettirdi. Kimse Noel üstünden kendisine ideolojik bir imtiyaz aramasın. Zira Kemalist Attila İlhan, Noel’i Kemalist ulusalcılığının gereği reddeder iken, milliyetçi-muhafazakâr çizginin “mukaddesatçı kalem” diye yere göğe sığdıramadığı büyük romancı Peyami Safa ise Din-İnkılâp-İrtica isimli kitabındaki bir yazıda yılbaşı kutlamalarına arka çıkar. Daha fenası, o sene yılbaşı ile Regaip kandili aynı seneye rastlamıştır. Peyami’nin çözümü basittir: Önce gidip ibadetinizi edin, kandili kutlayın; sonra da yılbaşı eğlencesine geçin… İşte bu Peyami, ömrünü solcuları devlete jurnallemekle, onlara “Allahsız, vatansız, mukaddesatsız” demekle geçirmiş bir sağcı kalemdir. Eğer Noel üstünden bir siyasî kimlik edinilecek ise Attila İlhan’a neresi düşer; Peyami’ye neresi…

Attila İlhan’ın 01 Ocak 1994 tarihinde yayınlanan aşağıdaki yazısını bir “belge” olarak paylaşıyorum. Zamanım olsaydı, ek olarak Peyami Safa’nın yazısını da iliştirirdim ama merak edenler Ötüken Yayınlarının bastığı adı geçen kitaptan bulup okusun.

Gökhan YAMAGÜL – 30 Aralık 2018

*************

MUTLU ‘NOEL’LER!.. / Attila İlhan

Doğrusu ya, ben Fransa’ya gidinceye kadar ‘yılbaşı kutlamanın’ aslında Hıristiyanlıkla alâkası olduğunun, pek farkında değildim; evet ‘alafranga’ bir âdet, daha çok Batı’da yaygın ama dille, dinle, diyanetle ilgisini bilmiyoruz: yeni bir yıla giriliyor ya, işte onun sevinci, coşkusu filan!

Meğer bilmediğimiz ne çok şey varmış! Yılbaşı da, neye göre yılbaşı, ‘milad’a göre, ‘milad’ neyin işareti, Hazret-i İsa’nın doğumunun; bu, bir! İkincisi Hıristiyanlığın da ‘yılbaşını’ miladdan ancak üç yüzyıl sonra kutlamayı akıl edebilmiş olması; bir rivayete göre M.S. 312’de, bir başkasına göre M.S. 336’da ilk yılbaşı kutlanmış! Noel Ağacı ile Nole Baba’ya gelince, onlar folklor; üstelik dün diyebileceğimiz kadar ‘yeni’ âdetler, özellikle ağacın Hristiyanlık öncesi Pagan Avrupa gelenekleri ile ilgisi olduğu sanılıyor: Alsace’da Noel Yortusu’nda eskiden olduğu gibi, ‘cennet ağacı’ hazırlanır, dallarına elmalar asılarak süslenirmiş; şimdi yapılan da o! Noel Baba’ya gelince gerçekte Kuzey Avrupa Hıristiyanlık folklorunun bir eseri, Amerika’ya Alman göçmenler taşımışlar; her şeyi ticarileştiren Amerikan ekonomisi, Noel Baba’yı da yılbaşı tüketim kampanyasının sembolü yapmış, tekrar Avrupa’ya (hatta dünyaya) ihraç etmiş; kürklere sarınmış olarak, yanında kızakla Ren geyikleriyle dolaştığına göre, kökeninin soğuk Kuzey Avrupa olduğu meydanda!

Paris’te Margot’yla geçirdiğimiz bir yılbaşı gecesi, tek gözlüğünde şöminenin alevleri kıpkızıl, burun deliklerinde piposunun dumanları, demişti ki; “…anneler günü, babalar günü, nişanlılar günü gibi yılbaşı da aslında bir para tuzağı, amaç alışverişi kızıştırmak.”

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki o bizim yoksul yılbaşılarımız, oysa ne kadar farklıydı, ne başka anlamlar taşırdı: bir kere, büyük şehirlerin dışındaki halkın ne yılbaşından haberi olurdu, ne de bunun nasıl kutlanacağından; gazeteler, daha çok salon dergileri (Resimli Ay, Yedigün, vs.) biraz yabancı bir ‘yeni yıl’ atmosferi yaratırlardı; heyecanın en büyük dürtüsü Tayyare Piyangosu’nun büyük ikramiyesi; en debdebeli eğlenme biçimi ise artık Orduevi’ndeki mi, Halkevi’ndeki mi hangisiyse, Yılbaşı Balosu!

Orta sınıf, yani memur aileleri, doktorlar, avukatlar, vs. daha çok Ramazan gecelerini andıran bir atmosfer yaşıyorlardı: meyve ve kuru yemiş sofrası, kaynatılmış kestane, patlatılmış mısır, bazı rint meşrep evlerde çilingir sofrası, ayrıca kumar masası; çokluk fincan, pişti, tombala oynanırdı, bazen de rulet; bunların hepsi, elbette Ankara Radyosu’nun Yılbaşı Özel Programı eşliğinde yaşanıyor; gecenin son noktası, piyangonun çekilişi, sonra evli evine, köylü köyüne! İstisnası yok mu, olmaz olur mu, bazı işret düşkünü, ya da pokerci aileler!

70’li yıllar boyunca Ankara’da yaşadım. Bir yılbaşı İstanbul’a gelmiştim; hiç unutmam, Valdeçeşmesi’nden çıkıyoruz, apartmanın birinde, filmlerdekilerden farksız süslü püslü, ışıklandırılmış bir noel ağacı gördüm; hem kızdım, hem şaşırdım; o kadar ki o tarihte yazdığım gazetede bir fıkra döşemiştim, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktan ne farkı var bunun diyerek; hadi yılbaşı bahanesi ile Hazret-i İsa’nın doğumunu kutluyorsun, Noel Ağacı neyin nesi?

Günümüzde Noel Baba, Noel Ağacı sıradan şeyler; artık ‘küreselleşmiş’ ailelerimiz perdede, ekranda, sahnede ve dergide neyi görüyorsa, maymun gibi onu taklit ediyorlar; adı da evrensellik, küreselleşme falan filan; iyi de birader değil mi ki kürselleşiyoruz, niye Paris’te, Londra’da, Berlin’de, ya New York’ta, Hazret-i Muhammed’in ana rahmine düştüğü gün olan Regaip Kandili’ni kutlamıyorlar? Yoksa ‘devşirildiğimizin’ farkında bile değil miyiz?

Attila İlhan – 01 Ocak 1994

Kaynak: Attila İlhan, Hangi Laiklik, Bilgi Yayınevi, 1.Basım, Ocak 1995, sayfa: 191,192

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: