ANKARA’YA ÇAĞRI: CARACAS’I SAVUNMAK ANKARA’YI SAVUNMAKTIR!..
ABD’nin Venezüella’da gerçekleştirdiği şey, milletlerarası sistemi ve barışı yok etmekle sonuçlanabilecek tehlikeli bir oyundur. ABD, ateşle oynayan küçük bir çocuk gibi, oynadığı şeyin ne gibi bir felakete yol açabileceğinin farkında olmayan bir görüntü çiziyor. Bu oyun bir felâketle sonuçlanmak üzeredir… Bu felâket sadece Venezüella halkını tehdit eden bir felâket değildir… Gelinen aşamada, bütün dünya halkları, hatta emperyalist ülkelerin halkları bile tehdit altındadır.
Bu Alçak ABD Darbesini / Müdahalesini Durdurmak Zorundayız!..
Ülkelerindeki meşru yönetimlere karşı darbe yapmaya teşvik edilen işbirlikçi liderlerle birlikte bir ülkeyi köleleştirmek, ABD ve emperyalizmin metodlarından… Bütün bunlar son derece yaygın uygulamalardır. Emperyalist ülkelerle anlaşan cunta idareleri kendi halklarına karşı şiddet uygulamakta hiçbir sakınca görmezler… 20. yüzyıl boyunca bütün bunların yüzlerce örneğini yaşadık… Lâtin Amerika coğrafyası Amerikan müdahalelerinin kanlı ve acı yüzlerini yakından tanıyor.
Ancak bugünü dünden ayıran şeyler vardır. Dünya artık iki kutuplu ya da tek kutuplu değildir. ABD de, eski ABD değildir… Gerçekten dünya artık çok kutuplu, kaotik bir dönemdedir. Böyle bir dönemde, bir halkın yurt dışındaki varlıklarına el koymak, emperyalistlerce tayin edilmiş bir kişiyi devlet başkanı ilân etmek ve zaten yoksullukla mücadele eden bir halkı temel gelir kaynağından mahkûm ederek büsbütün açlığa terk etmeye teşebbüs etmek… Dahası askeri müdahale tehdidini masada tutmak… Bütün bunlar, Bolivarcı hükümete savaşmaktan/karşı koymaktan başka hiçbir çare bırakmamaktadır. Maduro yönetimi, bütün barışçıl ve iyi niyetli yolları sonuna kadar denemekle doğru bir siyaset izledi.
Barışçıl siyasete karşı açık emperyalist saldırı, hiçbir maske altında saklanamaz bir biçimde emperyalist niyetleri ortaya koyuyor: Milletlerarası hukuku ve teamülleri çiğneyerek, bir halkı zorla iç savaşa sürüklemek… Bu ahlâksızca ve onursuzcadır… İç savaşa sürüklenmek istenen bahsettiğimiz halk zengin bir halktır. Venezüella; geleceğin en stratejik kaynaklarından su, bugünün değerli kaynakları petrol ve pek çok maden yatağı açısından dünyanın en zengin ülkelerinden birisidir. Bütün bunlara el konulmak isteniyor. Daha da önemlisi emperyalist zihniyete göre, Venezüella gibi zengin bir ülkenin kendi kendini yönetmesine göz yumulamaz!.. Bundan çok daha önemlisi bu hasta zihniyete göre Chavismo yok edilmeli ve dünya üzerinde hiçbir halka tam bağımsız olma yolunda çabalayan bir hükümet örneği sunulmamalıdır.
Bir kez daha hatırlatalım… Emperyalizm krizdedir! Dünya eski dünya değildir! Geçmiş emperyalist müdahalelerde, verilen (anti-emperyalist) karşılıkların dozu, -zamanın maksatlılığına uygun olarak- giderek yükselirken; bugün, devrimci bir halkın, kılını bile kıpırdatmadan yok edilmeyi kabul edeceği mi düşünülüyor? Bu çok aptalca bir fikir!.. Venezüella halkı savaşmaya hazır olduğunu günlerdir söylüyor…
Venezüella’nın Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Ofisi nezdindeki daimi temsilcisi Büyükelçi Jorge Valero’nun açıklamaları da bunu doğruluyor: Büyükelçi, askeri müdahale hazırlığındaki ABD’yi uyarıyor: “Milyonlarca kişi uzun bir direniş için bekliyor. Her türlü silâhı da kullanmaya hazırlar. ABD muhtemelen Vietnam’dakine benzer bir durumla karşılaşacak.” [1]
Bu halk savaşmaya hazırdır. Ancak savaşın tarafları bu kadarla sınırlı değildir. Dünyanın geldiği yeni şartlar gereği bu emperyalist saldırı artık yalnızca bir halkın iç problemi değildir. Gelinen aşamada, bu, bütün dünya halklarının ortak savaşıdır… Caracas’a yapılan bir saldırı, Ankara’ya yapılmış demektir ve tıpkı bunun gibi; BATI emperyalizminin kurallarına tabi kılınmak istenen, mevcut ekonomik ve siyasî konjonktürde karar alan değil, alınmış kararlara uymak zorunda bırakılan ülkeler için, BATI sermayesine bağımlı ve bunun etrafında oluşturulan dezavantajlı unsurları bünyesinde bulunduran bütün ülkeler için, şiddetli bir tehdit söz konusudur.
Öte yandan bu tehdide karşı bir dizi avantaja sahibiz:
İlk olarak; dünyanın demografik üstünlüğü, yani emek gücü ve savaşabilecek insan sayısının getirdiği üstünlükler bize aittir. Sistemin, merkez ülkelerde sebep olduğu sömürüyü de bu hesaba dâhil edersek; “Biz %99’uz.”[2]
İkinci olarak; doğal kaynaklara sahip olmanın getirdiği üstünlük bizdedir. Madenler, su kaynakları, enerji kaynakları; özetle tarım ve sanayi için gerekli doğal kaynaklar bize aittir. Bizim sınırlarımız içindedir.
Üçüncü olarak; Neoliberal dönemde sermaye, ucuz işgücü ve düşük çevre koruma standartlarına sahip (Açıkça ifade edelim: Bu, bir ülkenin doğasını serbestçe zedeleme hakkı demektir. Mesela tehlikeli atıkları havaya, toprağa ve sulara rahatlıkla karıştırabilmek, insanları zehirlemek vesairedir…) ülkelere kaymıştır. Yani, fabrikalar, Küresel Kuzey’den Küresel Güney’e geçmiştir. Ancak bunun mülkiyeti ve organizasyonu Kuzey’indir. Yine de fabrikalar Küresel Güney’in sınırları içinde olduğu için doğru hamle ve organizasyonlarla, üretim üstünlüğü ve bunun kontrolü Güney’e geçebilir. [3]
İnsanlığın ortak düşmanlarının ellerinde ise, küresel sermayenin mülkiyetinin getirdiği ekonomik üstünlükler ve bunun sağladığı gelişmiş silâhlar ve medya var… Kurguladıkları bütün politikalar bu %99’luk kitleyi bölmek ve parçalamak üzerinedir… Binlerce farklı menfaat grubuna bölünmüş olarak birbirimizle çatışmaya zorlanmaktayız… Bu yüzden dünya halkının %99’unu oluşturan bizlerin içine sızmış işbirlikçi ve hainler öncelikli düşmanlarımızdır.
Venezüella’daki Darbe Türkiye’ye Yönelmiş Bir Tehdittir!
Bugün meseleye Türkiye’den baktığımızda görüyoruz ki, Emperyalizmin Venezüella’dan sonraki hedefinin Türkiye olmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Emperyalist saldırganlık hiçbir meşruluk zemini aramadan dünya halklarını tehdit etmektedir. [4]
Türkiye tehdit altındadır dedik. Yüzyılları aşkın bir süredir Türkiye’ye karşı saldırgan bir tutum sergileyen Batı, ilişkilerin “düzeldiği” dönemlerde bile fırsatını yakaladığı her an Türkiye’yi arkadan vurmuştur. Türkiye’de gerçekleşen pek çok darbeyi tertiplemiş ve desteklemiştir. Her fırsatta düşmanca yaklaşmış, her krizde onu biraz daha sıkıştırmıştır. Trump’ın en son attığı tweetlerden birisi de bu düşmanca tavrın bir kanıtıdır: Trump yakın zamanda “Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz.” demişti. Sonuçta söylediğimiz gibi, Türkiye tehdit altındadır.
Neoliberal Modele Son Verilmelidir!
Bize son 40 yıldır dışa açık ekonomiyi dayatan emperyalizm bugün bunun bir sonucu olarak dışarıda bulundurmak zorunda bırakıldığımız kaynaklarımıza gözünü dikmiştir. (Biz bu sonucu öngörmüş ve neoliberalizme karşı tavrımızı ortaya koymuştuk!) Artık, sömürülen halklar olarak varlıklarımızın yabancı ülkelerde tutulmaması gerektiğini kesin olarak anlamalıyız! Emperyalistler için bütün ülkeler potansiyel Venezüella, bütün bağımsız liderler potansiyel olarak Maduro’dur. Bağımsızlık idealini yaşatan her ülke yakın tehdit altındadır. Bu idealden vazgeçen ülkelerin ise dirilmek, kalkınmak, gelişmek ve kültürlerini-ruhlarını yaşatmaktan yana hiçbir şansı yoktur.
Ankara’ya Acil Çağrıda Bulunuyoruz:
Bu çok-kutupluluk ortamında; Ankara, Batı emperyalizmine direnen büyük aktörlerin desteğini de alarak, İslâm dünyası başta olmak üzere, ezilen bütün halkları bir araya getirerek kurulacak olan, Bolivarcı Venezüella ile Dostluk Grubu’na önderlik etmelidir. Türkiye 174 yıl önce açlığa mahkûm edilen İrlanda halkını Sultan Abdülmecid döneminde (1847 yılında) maddî olarak nasıl desteklediyse, Venezüella halkını da ekonomik ve siyasî olarak -bu sefer, milletlerarası bir inisiyatifle- desteklemeli / bu amaca önderlik etmelidir. Venezüella halkının açlığa ve ölüme terk edilmesine göz yumulmamalıdır… Çünkü Caracas’ı savunmak Ankara’yı savunmaktır.
………………………….
[2] Bu ABD’deki son krizin neden olduğu, en büyük sosyal patlamalardan birinin doğurduğu Occupy Wall Street hareketinin sloganıydı.
[3] Biz yaygın şekilde “Güney” diye tabir edilen olguyu, “Doğu” diye kavramsallaştırmayı tercih ederiz. Büyük Doğu, dünyanın bütün ezilen coğrafyalarına umut olmayı hedeflemektedir. Bu tanımlamaya göre Lâtin Amerika coğrafyası da Büyük Doğu coğrafyasına dâhildir.
[4] İşbirlikçi olmayan diktatörlüklerin hedef seçildiği dönemden, seçilmiş başkanların hedef seçildiği bir döneme geçmiş bulunmaktayız. Böylece bu dönemde, demokratik bütün ülkelere karşı her ân askerî müdahale gerçekleşebilir. Ekonomik ambargo konulabilir. Dahası ülkenin mal varlıkları iç savaş çıkarmak isteyen grupların silâhlanması için Batı işbirlikçilerine teslim edilebilir…
Şevket Koray