HERKES GİTMENİN DERDİNDE
Kaçan kaçana… Dünyanın dört köşesinden milyonlarca insan Avrupa’ya kaçmanın derdinde. İşsizlik yoksulluk savaşlar insanları kaçırıyor.
Türkiye’den son bir yılda 330 bin kişi kaçmış. Ama bunlar ne yazık ki işsizler ve savaştan kaçanlar değil. Çoğu yüksek tahsilli, kalifiye!
Daha önce burada yazmıştık. Türkiye’de üniversite ve liselerin en iyileri, insan kaçakçısı gibi çalışıyor. Ülkenin en iyi beyinlerini toplayıp toplayıp gönderiyorlar. Eski deyimle usaresini alıyorlar posası bize kalıyor. Giden geri gelmiyor. Çünkü burada değer bilen yok. Aziz Sancar’ı biz sağlık ocağında istihdam ediyorduk, günde 40 defa neren ağrıyor diyordu. Adamlar elimizden alıp dünyanın en büyük bilim adamlarından biri yaptılar.
Almanya adına Korona aşısını bulan Uğur Şahin’in ailesi işçi olarak gitmiş, eşi Özlem Türeci üniversiteden kaçmış.
Burada kalsalardı en iyi ihtimalle bir hastahanede memur kadrosu alacaklardı. Akademik kadrolara onların yerine rektörün eşi, dekanın kardeşi, birinin dayısının arkadaşı falan girecek, orada ense yapacaktı.
Uzatmayalım, durum çok vahim. Burada siz Afganlıları Pakistanlıları, görüyorsunuz. Üç kuruşa getir götür işi yapıp insan kaçakçısına vereceği parayı denkleştirmeye çalışırken oyalanıyor. Her ikisinden biri Avrupa’ya ulaşamayacak, denizde falan boğulacak. Ama asıl buzdağının görünmeyen kısmı çok daha acıklı. Burada en iyi üniversiteler, liseler en iyi gençlerimizi toplayıp Avrupa’ya ve Amerika’ya kaçırıyor. Eğitim sistemi tamamen bu kaçışa odaklı işliyor. Aslında her 10 gençten 7’sinin kafasında Avrupa var; ama kaçabilmek için çok çok iyi olmak zorundalar. Herkesi almıyor gavur.
Geçen gün bir internet sitesinde Atatürkçü ve Apocu gençlerin atışmasını gördüm. Biri diyor, “AB biz dururken sizin gibilere oturum vererek kendine çok yazık ediyor. Avrupa’nın aradığı kimseler Atatürkçülerdir. Ama kıymetini bilmiyorlar. Sonra çok pişman olacaklar.” Öteki de diyor: “Kardeşim biz zaten ırken Avrupalıyız. Türkler gibi barbar değiliz. Avrupa’ya en iyi hizmeti biz sunarız. Onun için savaşmaktan ve ölmekten de kaçınmayız. Avrupa’ya sizin gibi faşistlere haddini bildirecek bizim gibi kendi kanından savaşçılar lâzım.”
Tabii muhafazakârları hesaba katmamak olmaz. Onların tercihi daha çok Amerika. Bakıyorsun, adam ülkenin en tepe noktasına gelmiş yönetici, ama Amerikan pasaportu taşıyor. Burada “Amerika haddini bilsin” diye nutuk atan adam, çocuğu doğacağı zaman Amerika’da doğuruyor ki, direkt ABD vatandaşı olsun. Bir çoğunun orada evleri, banka hesapları var. Bir boşluk buldular mı hemen kaçıp orada tatil yapıyorlar. Burada yapamadıkları çılgın alışverişleri orada yapıyorlar. Birileri beyniyle, birileri yüreğiyle gidiyor, bunlar da servetleriyle…
Memleket gidiyor. Herkes gitmenin derdinde. Acaip!
Adnan Demir:
Tek çocuğum, Kadıköy Anadolu Lisesinde hazırlık okuyor (yani İngilizce)…
Daha şimdiden, “bu memlekette yaşanmaz ben en iyisi yurt dışında okuyayım, büyük ihtimalle de dönmem” diyor; var gerisini sen düşün…
Hemde kara kara…
matmazelberry:
Gitmeyip de ne yapacak Selim Bey; iki üniversite bitirdim ve güvenlik olmaya çalışıyorum! Bizim ekonomik sistemimiz kobiler ve küçük işletmeler üzerine kurulu ve bu işletme sahibi hertürlü namussuzluğu ve mobingi çalışanına yapıyor aslında kaçan münafık patronlardan kaçıyor.
Selim Gürselgil:
Kişisel tercih olarak sorgulamak tabii ki doğru değil. Kimin ne şartlarda gittiğini, neden gittiğini ancak kendisi bilir.
Ama genel harekete baktığımız zaman, ortada sıkıntılı bir durum var demektir. Lise çağına gelen gençlerin kafasına ilk giren düşünce bu oluyor. Düşündürücü.